Arca
anneanne, dede ve Duru’suyla birlikte Özdere’deydi. İlker, güzel deniz havasını
kaçırmak istemedi, arabayı bana bırakıp Çeşmeden balığa çıktı. Hafta sonunu o
balıkta ben annemlerde geçireceğim ve Pazar öğlen gibi Çeşme’ye geçeceğiz Arca’yla,
plan bu. İşten kaçarcasına çıktım ve hızlıca cücenin yanına vardım. Hazırdılar,
bisiklet turu yapılacaktı, acil hazırlanmalıydım. Tamam dedim, ama denize
gireceğim, bir girip çıkacağım. Giyindik yollandık sahile. Hareketli bir
sayfiyenin akşam saatleri. Güneş iyice inmiş, yürüyüş yapanlar, bisiklete
binenler, sandalyesini sahile atmış, akşam birası yudumlayanlar, sahil
cafelerinde hafiften başlayan akşam hareketlenmeleri, kamp yerinde yemek
hazırlıkları…
Tüm haftanın yorgunluğu
üzerine nasıl iyi geldi. Bir de attım kendimi denize… Bu iki şaşkın bütün gün
yüzdüler diye akşam da yüzmeyi akıl edememişler, mayosuz gelmişler. Deli
misiniz siz dedim, eve yollandık, güneşin batışında yüzmek için mayolarını
giydiler, akşam suyunda güneşi batırdık. Duru, hayatında ilk defa bu kadar geç
saatte denize giriyormuş. Neayyy ablamla çok ciddi görüşmeliyim! Ben Duru’nun
yaşında bırak gece denize girmeyi diskoya kaçıyordum. Bira içip bisiklet
çetemle uzak siteleri keşfe çıkıyordum. Hey yavrum hey! Neyse ki biramdan bir
su bardağı ikram ederek, bisiklet ile çevre yerleşim birimlerini keşfederek ve
akşam kızı denize sokarak ilk adımları attım. Sıra diskoya geldi diyeceğim ama
galiba artık disko filan yok… Ha bu arada Arca Duru’ya kendisinden önce akşam
denize girmiş olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyordu.
Yüzümüzde keyifli ve
yorgun gülümsemelerle duşumuz aldık, komşu pideciye yollandık. Arca bütün hafta
eline alamadığı ipad’e ben de havadislere kavuşmuştum. Bütün haftayı konuştuk, güldük
eğlendik… Yatma vakti geldiğinde Arca ayak diredi ama ben kendisini baş başa
konuşma vaadiyle odaya, ayak masajı kandırmacasıyla yatağa götürdüm. Çok
geçmeden sızmıştı. Ben de tam uyuklayacağım, telefon çaldı. Hayırdır inşallah
İlker… Darbe haberini ondan aldım. Koştum babamın yanına. O da televizyondaki
hareketliliğe bakıyormuş ama daha on suları, net bir şey yok. Babam artık darbe
oldu diyor, annem bu çok garip böyle darbe mi olur, her şey olur biter biz sabah haberine uyanırdık, diyor, inanmıyor. Ben, bir
taraftan darbe bizi daha da kötü yapar sevinecek bir şey yok, devrim dediğin sivillerle olur diyor, Gezi'den dem vuruyorum, bir
yandan yoksa artık bitiyor mu diye meraklanıyorum…
Geçen İlkerle
konuşuyorduk, akepenin iktidara geldiği sene seçimlerden birkaç hafta önce
evlendik biz. İnsan hayatının hani 25 ila 55 yaş arası en verimli, en aktif, en
hayata müdahil olduğu yaşlardır ya, biz şimdiye kadar hep buna maruz kaldık,
hep daha kötüsüyle karşılaştık. Nasıl da şanssızdık? (Her şey bittiğinde ise “ne
kadar da salakmışız, ne kadar kör? Daha evlenmeden evvel fark edip kaçaymışız ülkeden”
diyecektik…)
Dakika dakika her an
sosyal medya, televizyon üzerinden takip edilip yorumlandı tarafımızdan. Annemler kendilerine kahve koydu, ben biramı açtım. Derken sokağa çıkın
çağrıları ve selalar… Yok artık! Bizim köyden sela sesi duyulduğunda, “darbeye yatıp
şeriata kalkacağız herhalde” dedim. Bu arada sürekli İlker’le görüşüyoruz,
Sakız adasına pek yakınlarmış, aman at kendini adaya bizi de aldırırsın sonra
dedim, yemedi, döndüler. En
son işler iyice çığırından çıktı, tam yatmaya karar vermiştim ki, Çin’deki
arkadaşlardan mesaj yağmaya başladı. Evet, bu haberlere uyanmışlardı ve güvende
miyiz diye soruyorlardı. Biz evet güvendeyiz, fakat hayır iyi değiliz. Kapattım yattım.
Sabahına şeriata – henüz –
uyanmadık ama başka bir Türkiyeye uyandık. Bizim için yani darbe istemeyen,
demokrasi adı altında darbe yapanı keseni de istemeyen, sadece canımızın
güvende olmasını temenni eden insanlar için umudun tamamen tükendiği bir
Türkiye’ye uyandık.
Babam gazete almaya yolladı beni. Karşı komşumuza rastladım. Televizyonu interneti yok, sadece gazeteyle dünyadan haber alıyor Ayşe teyze fakat tek gazete gelmemiş bakkala. Bana sordu, darbe diyorlar, neler oldu diye. Birkaç cümle ile geceyi özetledim, yorum bile katmadım. "Çok fena olmuş, daha da güçlenecek. Artık bu ülkede yaşama hakkımız kalmadı, ne yapıp edip gitmeli", dedi. Berrak zihinle, birkaç cümle ile vardığı sonuç benim bütün gece üzerinde kafa yorduğum mesele ile aynıydı. Galiba ilk defa gurbetçilere fena halde imrendim.
En son cb seçimlerinde umudum tükenmişti, meğer o an bile
birkaç umut kırıntısı varmış içimde ki, son olayların ardından içimdeki her şey
tükendi. Artık sadece korku var. Yeni bir çalkantıya, terör olayına, belki de iç savaşa kadar hayat devam edecek, yine çarklar dönecek
ama benim içimde artık sadece korku var.
Emeği geçenlere teşekkürler.
son huzur akşamından |
8 yorum:
Burada olmak da cok zor be Yeliz. Aklimdan neler gecti. dedim ki bir daha ailemi ne zaman gorebilecegim acaba? Arkadaslarimi? Izmir sokaklarinda ne zaman dolanacagim bir daha? istanbul benim istanbulum olarak kalacak mi? ve en cok annem icin korktum alan degil. nasil olacak tedavisi nasil devam edecek :( Binlerce sey dusundum, iskenceleri, kacislari, sokak anarsisini. Cok korktum be Yeliz. Hani tam 2 ucu boklu degnek durumundaydik cuma aksami. darbe olsa bin dert. Olmasa binbir dert. tabi ki iyi ki olmadi. Ama simdi geldigimiz bu hal de of bilmiyorum. Mahvettiler bizi :(
Ben de artık korkuyorum hem de çok ama çok. Gitmeyi hakikaten düşünüyorum. ama gitmek te kolay değil ki. Nereye gideceğiz. Kim alacak bizi. Sonrası ne olacak. Sokaklarda ki vahşiler(insan değil çünkü onlar..) evet artık eminim yavaş yavaş bir iç savaşa sürükleniyoruz. İç savaş çıkınca ülkenizde demokrasi yok, biz demokrasi getireceği diyerek ülkemizi işgal edecekler. Peki kalalım mücadele edelim. Kim ile mücadele edeceğiz sokağa dökülmüş canilerle mi? Ne için mücadele edeceğiz ??
Çok kötü çok...
Ben de çok korkuyorum Yeliz,geleceğimizden,çocuklarımızı nasıl günlerin,nasıl bir Türkiye'nin beklediğinden,karanlıktan,bu kadar kin ve nefret dolu insan(!)lardan korkuyorum..Ama umudumu da yitirmek istemiyorum,bir yanım "ne umudu,salak mısın,umut edecek ne kaldı ki" diyor bana,diğer yanım " insan,denizin olmadığı yerde umut adına martı olmalı " diyor..Aklım çok karışık ve çok üzgünüm..
Geri dönüşü olmayan günler yaşıyoruz, geri dönüşü olmayan nefret tohumları atılıyor insanların yüreğine. Yazık, çok yazık..
ya şimdi bi karikatürü hatırladım. tek ucu boklu değnek istiyor adam, tezgahtar yok diyor, paketi bozamıyoruz bizde iki ucu boklu değnek var hahah.. ay iyice cıvıdım. seni çok iyi anlıyorum biliyorsun, canımsın.
ya işte ben de ondan korkuyorum. hani dış mihraklar var ya, var yani dalga geçmiyorum, işlerine gelmezse girerler ülkeye. hem hazır ordu da yok edilmiş. daha iyi zaman mı bulacaklar:(
ne güzel laf. denizin olmadığı yerde martı umuttur, içim ısındı:)
maalesef katılıyorum:(
Yorum Gönder