29 Mayıs 2020 Cuma

Kitap yorumu: Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk

Hayat mücadelesinde, pes etmeyi tercih etmiş karakterleri umumiyetle sevmem. Varolmaktan ziyade yok olup kaybolayı yeğleyen insanlar bana kolaycı gelir, kendimden bir şey bulamam. Çünkü biliyoruz ki bu bok dünyada kaybolmak kadar kolayı yok! Yiyorsa mücadele et! yiyorsa hayatta tutun! 

Fakat son günlerde okuduğum kitabın kahramanından öyle parçalar buldum ki, öyle özdeşleştirdim ki kendimle, gördüğüm yerde sımsıkı sarılmak istedim, memelerimin baskısını hissedip bundan mutluluk çıkaracağını bilmeme rağmen :) 

Karakteri gömdüğüme bakmayın, öyle incelik avcısı, öyle nahif öyle içtenlikli ki...
Ve etrafından gördüğü her tepki bir o kadar inceliksiz, bir o kadar kaba ve bir o kadar samimiyetsiz ki...

Kitap karakterine rağmen enfesti! Ne diyebilirim? Tam da bu zamana, bu mutsuzluk zamanlarına cuk oturdu. 

Ve tatlı küçük bir ayrıntı: 

23 Mayıs 2020 Cumartesi

Karahindiba tohumları

Her yerdeler !

Sadece yürüyüşte gözümüze, burnumuza,  kulağımıza girmesinden bahsetmiyorum. Pencere kapı açmayagör bütün evi ele geçiriyorlar.


Öğleden sonra başlaması muhtemel yağmuru iple çekiyordum. Ortalık mis gibi yıkanacak, hava bile temizlenecek ve tabii karahindiba tohumları sonsuz uçuşlarına ara verecekler...


Diye seviniyordum ama yağmur şöyle bir yağıp geçmiş, bizim saksıların toprakları bile ıslanmamış. Mış çünkü uyuyordum ben. Öğlen uykusu. Yaşlandıkça babama benziyorum. Öğle uykusu düşkünü oldum. Hiç olmazsa 15 dakikalık kestirme yapıyorum. Müthiş bir tazelenme! 


Martın ortasından beri evden çalışıyorum. Ofiste çalıştığımdan daha fazla çalıştığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Hatta önümüzdeki hafta kullanacağım izin mecburi olmasa tercih etmezdim.


Pandemi günlerinde ekmek yapamamış olabilirim, arayı temizlik ile kapatmayı planlıyorum. 


Evin pisliği epeydir gözüme batıyor. Aslında temizleme ihtimali doğduğundan beri batıyor, yoksa üç senedir umrumda değildi. Pislik derken, cam silme, dolap dip köşe temizleme, perde yıkama gibi bahar temizliği bahsediyorum üç bahardır dokunmadığımız alanlar bunlar. Temizlik yapmayı o kadar unutmuşum ki, YouTube videolarına bile baktım: cam nasıl silinir? Sirkeyi biliyordum da şampuan müthiş bir sürpriz bilgi oldu!


Uzun lafın kısası domestiğe bağladım, ev paklanacak, o kadar!



11 Mayıs 2020 Pazartesi

Kitap yorumu: 4 Hane 1 Teslim, 2666, M treni, diziler ve diğerleri...

Alkışlar şahsıma değil, karantina günlerinde bitirebilmeyi başarabildiğim ilk kitabın başarısına gelsin. 

Bu aynı zamanda yazarın da ilk kitabı. İlk çıktığında aldığım hatta yanlışlıkla iki tane alıp birini, buraya taşınırken arkadaşıma bıraktığım 4 Hane, 1 teslim.

Aşırı dozda tasvirleri bir kenara bırakmayı başarabilirseniz, kitabın kurgusu anlatımı oldukça sağlam. Karakterler oturmuş, sürükleyici. Yazar da, geçtiği dönem de bizim kuşaktan olunca sık sık eskiye, çocukluğuma götüren benzer yaşamlar iyi geldi.

Yaşlanıyor muyuz ne? İlker'in sıkılıp uyuyakaldığı, benim izleyeceğime söz verip işkenceye daha fazla dayanamayarak ama söz verdiğim için de izliyormuş taklidi yaparak bir taraftan telefondan gizlice Netflix kurcaladığım Recep İvedik akşamında sardığım ve bitirmeden bırakamadığım Aşk 101 dizisini de sevmemin arkasında yatan sebebin ortak geçmiş olduğunu düşünüyorum. Dizinin geçtiği yıllar, bizim de aynı semtlerde İstanbul'da okuduğumuz yıllara denk gelince, hele de fonda çalan doksanlar müzikleri, dizi epey sardı. Diyorum ya, tamamen yaş ile ilgili. Aynı diziyi, aynı kitabı benden yirmi-yirmi beş yaş genç birisi izlese, okusa aynı tadı alır mı? Bilemiyorum. 

10 Mayıs 2020 Pazar

Tüm o anaç duygulara gelsin

Pandemi kısıtlamaları kapsamı biraz gevşetildi. Bugüne kadar aynı çatı altında yaşamayan bireylerin sosyal mesafeyi koruması amacıyla evine misafir kabul etmemesi kuralı artık geçerli değil, bir aile başka bir aileyi evinde ağırlayabiliyor. Hey yavrum hey, kop da gel Belçika kim tutar seni!

Biz kuralı evvelden Özra'larla spontane deldiydik. Resmiyete kavuşunca, bu defa Burçin'leri çağırdık. Bugünün yağmurlu ve serin havasının aksine, dün akşamın tamamını terasta geçirmemize müsaade eden nefis bir hava vardı. Maksat Burçinlerin oğlan Toprak'ın doğumgünü yemeği olarak canının çektiği kuru fasulye pilav menüsünü, memleketten getirdikleri baklaiyatları biten arkadaşlarımızı ağırlamak gibi görünse de, sosyalleşmeye aşırı ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde ilaç gibi geldi. 

Ortamlar, hassasiyetler ortak olunca kaygılar da benzer oluyor. 

Geçirdiğimiz her ne idiyse ya da virüse yakalanma korkumuz... Asıl korkutan hasta olmak değil, anne-baba aynı anda hasta olmak, hastaneye gitmek zorunda kalmak, çocuğumuzu kime, nereye nasıl bırakacağımızın hesaplarını yapmak ... Planlamak, kendi sağlığımızdan önce çocuklarımız ne olacak korkusu... 

Birbirimizden habersiz, aynı anda aynı hisleri aynı korkuları yaşamışız. Dün akşam Burçin'le sohbet ederken bunu fark ettik. 

Gurbette olmanın başka bir takım dinamikleri oluyor, başka korkuları kaygıları...

İlk haftalar henüz işin ciddiyetini kavrayamayan ailelerimize evde kalmaları gerektiğini bir türlü anlatamazken sonunda "bakın ölürsünüz, cenazenize gelemeyiz!" gerçeğini yüzlerine vurmak zorunda kalmak bu gurbetlik... Halimize şükür tabii ama bir ihmale, bir ana bakar her şeyin ters yüz olması ve bu gerçek yazık ki, gurbette olduğunda daha bir acı oluyor...

Anneler günü bugün. 

Ben tüm anaç duyguları kutsuyorum, kutluyorum. Her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa...