22 Mayıs 2022 Pazar

Bir devrin sonu: İşte normale dönüş, dönüşte 4 gün mü ?

Ufaktan bir sitemle Post Covid'e keskin dönüşü sindirmenin benim için ne kadar zor olduğundan bahsetmiştim. 

O günlerde sadece maskeleri atmaktan ibaret olan süreç zamanla normale dönmenin - çok affedersin - bokunu çıkardı ve her şey tam anlamıyla iki yıl öncesine döndü. Sanki o iki yıl olağanüstü bir şekilde yaşanmamış gibi, hiçbir şey olmamış gibi eskiye döndü, özellikle iş ortamında... 

Düşünmeden edemiyorum, acaba beynimizin en güçlü yanı ne? Hatırlaması mı? Unutması mı? Ya da unutulması gerekenleri iyi seçebilmesi mi?

Hepimiz geçen iki yılı unutmuş gibiyiz…

İlk duyurular yöneticilerin en az 3, çalışanların 2 gün ofise gelmeleri beklendiği yönünde yapıldı. Pek kimsenin kulak astığını söyleyemeye gerek görmüyorum, neden çünkü insanlar belki pandeminin zorluklarını unutmuşlardı ama evden çalışmanın iyi taraflarını değil. 

Hadi kabul edelim, sabah akşam trafikte geçirdiğiniz zamanı ailenize ve kendinize ayırabiliyorsunuz, iki toplantı arası ya da öğle molası çamaşırınızı yıkayabiliyor, akşam için makarna sosunu ocağa koyabiliyorsunuz. Tüm bunları veriminizi düşürmeden yapabiliyorsunuz. 

"Peki neden şimdi ofise dönelim ki? "

15 Mayıs 2022 Pazar

3N 1 ben:)

Hani her ay yazıyorum ya... "Ne yapıyorum? Ne okuyorum? Ne izliyorum?"

Bak işte Nisanı atlamışım… halbuki nisan benim üzerinden geçti desem yeridir. 

Neler yapıyorum demeyeyim de neler yaptım  diyelim…


1 Mayıs 2022 Pazar

Lokum

14
29
5
6
22
26
44

Son günlerde aklımdan dilimden geçen rakamlar...
14 yıldır bu blog hayatımda, Arca gibi... Sanki Arca'nın geleceğini bilirmişim gibi açmışım blogu, Arca gelecek diye değil. Günlük hayatımı anlatırken hayatımın Arca'sıyla bir süre meşguliyet vermişim. Dün aklımdan geçti, Arca gibi bu blog da ergenliğe girdi sanki. Kimi zaman atarlı, kimi zaman uzak...

17 Nisan 2022 Pazar

Portakal çiçeği

 Kokusunu bilir misiniz? 

Ağacın altından ayrılmak istemeyeceğiniz kadar nefis, içli, gönül teline dokunan bir kokudur, çiçeğini elinize alır ara ara koklarsınız da doyamazsınız…


Arap yasemini de bu vakit açar, cire aseptine kreminin kokusu var ya… hah işte o!


27 Mart 2022 Pazar

Kitap yorumu : Devir

 Az önce Ece Temelkuran’ın Devir kitabını bitirdim. Acının en dibinden öyle gülümsetmek ancak çocukların bakış açısından sağlanabilirdi. 


12 Eylülü çocukların gözünden, kalbinden anlatmak o kadar zekice ki, elim kalbimde okudum. 


24 Mart 2022 Perşembe

Ne yapıyorum? Ne okuyorum? Ne izliyorum?

 Ekinoks canım … 

Günler burada, bu kuzeye yakın Avrupa ülkesinde nasıl hızlıca (Türkiye’ye göre iki kat hızda) kısalıyorsa, o hızda uzuyor. İşte ekinoks onun habercisi. Türkiye ile saat farkımızın bire düşeceğinin yani normalleşeceğinin habercisi. 


Bir başka haberci de, manolyalar… 

22 Mart 2022 Salı

Tek lokmalık tarçınlı kurabiye tarifi

 Ne vakittir yazayım diye düşündüğüm, kendime ödev ettiğim ve sürekli ertelediğim tarif huzurlarınızda: "Tek lokmalık tarçınlı kurabiye"

Anamın tarif defterinden global bir lezzet... Cemicümlemize büyük bir hizmet.

Efendim, olaylar bir departman toplantısında başladı, Malezya'daki sel felaketinde etkilenen oradaki fabrikada çalışanlarımız için bir yardım kampanyası yapılacaktı ama bir türlü organize olunamıyordu. Bizim müdür, kimse yapmıyorsa biz departman olarak aksiyon alalım, başlayalım, diğerleri de bizi takip eder dedi. Herkesin yapabileceği ne olabilir derken, "fırında bir şeyler pişiririz"de karar kıldık. 

Genelde geleneksel lezzetler öne çıktı, buranın meşhur butter cake'i, krebi, Rus arkadaşımızdan peynirli bir tatlı, herkesin benim yaptığımı sandığı ama aslında diğer Türk arkadaşımızın revanisi, İtalyan Parmiciana di melanzane (patlıcanlı peynirli bir şeyler) ve bu üst seviye geleneksel lezzetler müthiş ilgi görürken benim tarçınlı kurabiyeme pek kimse bakmadı. İlk hafta sonunda öte departmandaki Yunanlı bir arkadaştan tek sipariş almıştım. Buna üzülen ekip arkadaşlarım sipariş verdiler.  

20 Mart 2022 Pazar

Önümüz bahar, önümüze bakalım

 Kısa zamana çok şeyler sığdırmak istiyorum. İçimden öyle çok şey yapmak geliyor ki...

Kitap okumak... elimde okumakta olduğum o kadar çok kitap var ki... Hangisi?

Yok acaba aklımda bir dolu fikir, yazsam, blog yazsam? Ama acaba hangisini yazsam önce?

Mutfağa girmek... Arca için kek mi pişirsem, hafta içi için öğlen yemeklerimi mi hazırlasam evvela?

Zihnim sürekli koşuyor, sürekli... Hiç durup dinlenmiyor gibi. 

Önce hiçbirini yapmadım. Yunan pastanesinden aldığımız kadayıfı yerken, kahve içtim. Arca'nın maçında fena halde üşmüşüm, en kalın kazağımı giydim, şeker ve karbonhidrat yüklemesine bu iç üşümesi de eklenince, yirmi dakikalık uykuma kaçtım. Öylesine sırt üst uzandım, içim geçmiş, saati yirmi dakikaya kurmuştum  - çünkü uzun uyku bana yaramıyor - on dokuzuncu dakikada uyandım. Kucağıma bilgisayarımı aldım, demek ki yazacağım...

16 Mart 2022 Çarşamba

Office bitch

 Bu hafta henüz çarşamba ama bana kısaca office bitch diyebilirsiniz.

PMS hormonlarıma sağlık diyeceğim ama yok sadece hormonlara bağlamak hafife almak olur. 


11 Mart 2022 Cuma

Post covid… normalin içine düşüvermek

 Tam iki yıl sonra bir anda normalin içine düştük. Öyle bir düştük ki normale alışmaya korkuyoruz yoksa normal dediğin alışmaların en kolayı.


6 Mart 2022 Pazar

“Kilo durumları nasıl?”

 Son cemre de toprağa düştüğüne göre yıllık geleneksel kilo vermeye (pardon sağlıklı yeme) niyet etsek mi?

5 Mart 2022 Cumartesi

Platonik arkadaşlarım

 Tam da yeni bir başlık atmıştım: "kilo alma durumları nasıl"

Sonra önceki postlarıma gelen yorumlara cevap yazmadığım aklıma geldi, döndüm bir daha okudum bir daha içim şefkatle doldu, ve her birine cevap yazdım ve bir defa daha bu bloga ve bu blog sayesinde çevrelendiğim insanlara yani siz okuyanlara şükrettim.

dedim ki, evvela nasıldın bugün bir anlat, başlatma kilona can simidine, semere dönmüş popona, sen anlat... bunu kendine, canım baisy'nin dediği gibi platonik arkadaşlarına borçlusun.

4 Mart 2022 Cuma

Ne yapıyorum? Ne okuyorum? Neler izliyorum?

 Güdük şubatı raporsuz geçirmişiz. Tüm blog alemi de benim ne okuyorum ne izliyorum postumu bekliyordu, yurtdışı ve yurtiçi temsilciliklerden mesajlar alıyordum peh :))

Ne yaptığımı az çok biliyorsunuz, panik atak kendini sevmeme, falan fişman!

28 Şubat 2022 Pazartesi

Küçük hayatımdan

 Bu hafta boyunca işle oyalandım, hemen her gün ofise gittim, her seferinde İlker kullandı arabayı, gün içinde iyice yorulup günün sonunda hemen her akşam 1-2  kadeh şarap içtim, erkenden yattım, erkenden kalkamadım, sık sık yaşadığım nöbetleri hatırladım, terapide anlatmak için özellikle hatırlamaya çalıştım, hiç yazmadım, hiç okumadım, hemen hiç spor yapmadım, iki defa Flamanca dersimi erteledim. 

22 Şubat 2022 Salı

Hissiyat böyle

 Kendinizi sevmeyerek güne başladığınız oluyor mu? Ona buna carladığınız ama aslında öfkenizin yegane hedefinin kendiniz olduğunun bilincinin de size hiç yardım etmediği sabahları? Aynaya bakasınız gelmediği hani? Akşamı zor ettiğiniz, bir kadeh şarapla bile keyiflenemediğiniz? 


15 Şubat 2022 Salı

Irkçılık

 Irkçılığa maruz kalmanın en kötü tarafı hazırlıksız yakalanmak… günlük hayatınızı her zamanki gibi sürdürmektesinizdir ve bir anda yüzünüze inen bir tokat gibi afallatır sizi, özellikle ilk seferinde. Ve sonra gardınızı almayı öğrenirsiniz. 

12 Şubat 2022 Cumartesi

Ağlamak bir öfke dışavurumu olabilir mi?

 Her cumartesi gün ortası terapi sonrası kendime soruyorum: neye ihtiyacım var?

Bazen yazmaya ihtiyacım oluyor, bazen ağlamaya, bazen papatya çayına hatta bir kadeh şaraba…


Bugün cevabım yürüyüştü. Sabah bir saat kardiyo yapmış olmama - yani egzersiz hedefimi tutturmuş olmama- rağmen çıktım. Çok soğuk ama güneşli bir Brüksel öğleni, ormana doğru yollandım. 


Ara sıra zihnime üşüşen cümleler… 


8 Şubat 2022 Salı

Sorgulamalar: "Lizbon'a Gece Treni"ninden payıma düşenler

Son birkaç haftadır, cumartesi günleri mental bir yorgunlukla geçiyor. Çok ağır. Bu hafta çok daha ağırdı çünkü bütün hafta içini çocukluğumun en eskilerini en saklanmışlıklarını deşeceğim bir ev ödevi ile geçirmiştim. İyi hazırlanmıştım. Ortaokula kadar tüm içim ters yüz edilmişti, notlarım, haritalarım şemalarımla terapi seasına hazırdım. Sanmıştım ki, bu arkeolojik çalışma, terapide sergilenecek ve terapi daha az sümüklü geçecek. Çok yanılmıştım. Daha on iki yaşıma gelmeden önce tüketti beni. Neyse ki seans bir saatte bitiyor, yoksa ben biterim.

Her seans sonrası İlker merakla soruyor, anlatıyorum. Her seans sonrası, kendisine şükrediyorum, ona rastlayışıma. Ve hayatımı sanırım sadece 3-4 cümlesinden başka etki etmemiş rahmetli anneannemi anıyorum, ne demişti? Allah eşinizden, işinizden güldürsün. Kuvvetle muhtemel -varsa eğer - cennettedir, pamuk anneanneye bu duası için kucak dolusu minnet... 

6 Şubat 2022 Pazar

Arınmanın hafifliğine ve Ayfer Tunç'a ve Nilay Örnek'e ve karnıyarığa...

 Arınmanın hafifliğine...

bir odam var benim, yani ben gaspettim. Arka oda. Çalışma odası. Misafir odası....

Yok hiçbiri değil, benim odam. Vaktiyle çamaşır odasıydı, çamaşır askısını bizim yatak odasına attım. Zamanla çöktüm buraya. Hele pandemi ve home working bahanem oldu, ofisim yaptım burayı. Her gün, sabah 06:30 gibi giriyorum, bahanem spor yapmak, sonra ofise dönüşüyor... Akşam televizyonda maç varsa, kaçışım oluyor, kimi zaman yoga meditasyon merkezi, terapi odası, flamanca dersi odası, kitap kulübü falan filan derken çıkmıyorum buradan! Evde beni ararlarsa, biliyorlar çalışma odasında, yuvamda, kozamdayım.

Hayalkırıklıkları

 Hayal kırıklığının kötü olduğu söylenir. Düşüncesizce varılmış bir önyargı. Hayal kırıklığı yoluyla değilse hangi yolla keşfedebiliriz neler beklemiş, neler ummuş olduğumuzu? Bu keşifte değilse, nerede yatar insanın kendini tanıması? Hayal kırıklığı olmazsa, insan kendisi hakkında aydınlığa kavuşur mu? Hayal kırıklıklarına, onlar olmasaydı hayatımız daha iyi olurdu diyerek, içimizi çekerek katlanmamalıyız. Onları biriktirmeli, bulmalı, toplamalıyız.”

Kitabın böyle bir etkisi var, sizi kendi kendinizin arkeloğu yapıyor. 

“Kim olduğunu gerçekten öğrenmek isteyen biri, hayal kırıklıklarını durup dinlenmeden, tutkuyla biriktirmelidir ve hayal kırıklığı doğuran deneyimleri biriktirmek bir hastalık gibi olmalıdır, hayatının her şeyi belirleyen hastalığı; çünkü öyle olursa, hayal kırıklığının yakıcı, zararlı bir zehir olmadığını, bizi oluşturan gerçek çizgiler konusunda gözlerimizi açan serin, yatıştırıcı bir merhem olduğunu apaçık görebilir.

Sadece başkalarını ya da durumu ilgilendiren hayal kırıklıklarıyla ilgilenmemelidir kişi. İnsan, hayal kırıklığının, kendisini kendisine götüren bir el kitabı olduğunu keşfederse, yaşadığı hayal kırıklıklarını öğrenmeyi arzular: Cesaret eksikliği ve yetersiz samimiyet gibi, ya da insanın kendi duygularına, eylemlerine ve sözlerine çektiği korkunç derecede dar sınırlar gibi. Öyleyse kendimizden ne bekledik, ne umduk? Sınırlarımız olmadığını mı ya da olduğumuzdan bambaşka kişiler olduğumuzu mu?”