Yılın son günü. Çalışıyorum. Tabii şu anda değil. Şu anda öğle molası verdim, ofisin penceresine vuran güneşin ışığında oynaşan kar tanelerini seyrediyorum. Evet İzmir'de kar yağıyor ve evet, bu cümle bu yaşıma kadar en fazla on beş kere telaffuz edilmiştir.
Sabah on beş dakika otobüs durağında beklerken arkadaşım Nazlı ve ablamın ayrı zamanlarda ve birbirlerinden habersiz gönderdikleri aşağıdaki pasajı düşünüyordum.
31 Aralık 2015 Perşembe
30 Aralık 2015 Çarşamba
Dare to disappoint
Geçtiğimiz haftalarda bir gün Ankara'ya gittim. Soğuğu değişik bir
memleket orası. Havaalanı dolaylarında kar bile vardı. Bir de her yerde havuz
var. İmelih kanımca deniz getirememenin ezikliğini üzerinden atmaya çalışmış,
havaalanının içinde bile havuz var. Ben sürekli deniz gören bir memlekette
yaşamanın verdiği kibirle havuza burun kıvırırım, ne yüzmeyi severim ne de süs
havuzlarını... Manasız gelir bana. Ama işte Ankara'da belki seviliyordur, belki
insan denen canlı bir su sesi duymak istiyordur, "fışkiye"den bile
gelse...
Tek başıma değildim, dernekten firma
temsilcisi arkadaşlar da vardı. Bizi toplantının yapılacağı mekana götürecek
aracı beklerken aklıma geçen sene dernekten pilot olmak üzere ayrılan üye
geldi, arkadaşına sordum, "şimdi ne yapıyor?" Gerçekten de ABD'ye
gidip eğitim almış, şimdi ikinci pilot olarak çalışıyormuş. Yanımdaki hanım
meslektaşım "ay ne güzel, insanın hayalini gerçekleştirmesi ne güzel, bir
gün inşallah ben de sevdiğim işi yapacağım!"dedi. Merak etmeme rağmen
hayalini soracak kadar samimi olmadığım için sadece bizim jenerasyonun böyle
bir derdi olduğundan dem vurarak sohbete devam ettim. Heyecanla evet dedi, evet
çalışıyoruz, başarılı oluyoruz ama hangimiz seviyoruz? Evet, bizim zamanımızda
dersleri iyi olan hemen her genç gibi mühendislik seçtik, layıkıyla mühendislik
de yapmıyoruz, ya ne yapıyoruz?
29 Aralık 2015 Salı
#arkadaşarkadaşabunuyapar : Bir Fikrimühim Projesi
İkimiz de 10 TL kazanıyormuşuz.
Garanti Bankası ile Fikrimühim projesi.
Benim Cep Şubeme gelen promosyon kodum: E0B52356
(Ekran görüntüsünü de paylaşıyorum)
Bu kod ile Garanti bankası internet şubesine veya Cep Şubesine giriş yaparsanız 10 TL vadesiz hesabınıza aktarılacak. Bence denemeye değer:)
Idefix'ten dünya kadar sipariş verdim, kitap parası çıkar yav puhaaha:))
Bu arada bu kodu facebook gibi hesaplarda paylaşabiliyrduk ama ben hacker filan tırsıyorum o yüzden blogdan paylaştım.
Garanti Bankası ile Fikrimühim projesi.
Benim Cep Şubeme gelen promosyon kodum: E0B52356
(Ekran görüntüsünü de paylaşıyorum)
Bu kod ile Garanti bankası internet şubesine veya Cep Şubesine giriş yaparsanız 10 TL vadesiz hesabınıza aktarılacak. Bence denemeye değer:)
Idefix'ten dünya kadar sipariş verdim, kitap parası çıkar yav puhaaha:))
Bu arada bu kodu facebook gibi hesaplarda paylaşabiliyrduk ama ben hacker filan tırsıyorum o yüzden blogdan paylaştım.
2016
Rahmetli
anneannem, şahsen tanıdıklarım arasında kişisel gelişimin sırrını çözmüş yegane
insandı. Daha doğrusu insanmış. Bu yaşımda yeni idrak ediyorum, takdir
edememişim.
Her fırsatta kendisine
ana avrat küfreden dedeme (evet gün yüzü görmemiş küfür dağarcığımı rahmetli
dedeme borçluyum), çocuk yaşta annesini kaybedip, çok zorlu bir hayat
sürmesine, dedemin son yıllarına kadar bağda zeytinlikte ırgat gibi
çalışmasına, çok sayıda kavga ve
küskünlük görmesine rağmen vefatına kadar gül yüzlü, pembe yanaklı, tonton anneanneydi.
Hayatı geldiği gibi,
olduğu gibi kabul etmişti. Kabullenişinde kendiliğinden bir kayıtsızlık vardı, kimilerine
vurdumduymazlık kimilerine göre gamsızlık, bana göre eşsiz bir olumlama vardı
kabullenişinde, içtenlik vardı. Öyleydi o…
26 Aralık 2015 Cumartesi
Kitap yorumu: Az seçilen yol
Yıllık olağan "kişisel gelişim kitaplarına merak" sürecimde kitap kulübünden Emine, "az seçilen yol" diye bir kitap getirdi. O kadar sevmiş ki kitabı benim de kitaplığımda mutlaka olmalıymş. Hay allah razı olsun:)
Kitabın başındaki "Yaşam zordur" cümlesi ile beni nasıl da kendine bağladığını anlatmıştım. Kitabın tek dediği şey hepimizin malumu olduğu üzere yaşamın zorluğu değildi. Bu sadece ilk cümleydi.
Kitabın başındaki "Yaşam zordur" cümlesi ile beni nasıl da kendine bağladığını anlatmıştım. Kitabın tek dediği şey hepimizin malumu olduğu üzere yaşamın zorluğu değildi. Bu sadece ilk cümleydi.
Bir akşam İlker Poyraz Karayel'i izlerken ben de kanepeye uzanmış bu kitabı okuyordum. Bir bölümünde "İşte bu!" dedim, "işte! Aşk-sevgi kavramları arasındaki en iyi farkı bu adam anlatmış." Dikkat kesilmedi.Aşk da sevgi de bendim, neyi kurcalıyordum? İşte muhteremin kafasını mikemediğim zamanlarda ibre size dönüyor. Madem tıkladınız mecbur okuyacaksınız anlatacaklarımı, ya da tabii ki sağ üst köşedeki X'ya basar ızdıraptan peşinen kurtulursunuz, ama ya ilginç bir şey söyleyeceksem? Ah işte ne geliyorsa başımıza ya meraktan ya...
25 Aralık 2015 Cuma
kısa #12 : Ağaca bu kadar düşmanlık?
Dinimizin ağaçlarla bir
alıp veremediği mi var?
Bilmiyorum da ondan soruyorum.
Zira ağzından Allahı kitabı eksik etmeyenlerin elinden kurtaramıyoruz ağaçları.
Gezi’de böyleydi, yeni havaalanı inşaatında, 3. Köprü inşaatında da böyleydi.
Seksen yıllık zeytin ağaçlarını da bu zihniyette olanların politikaları kıydı,
Anadolu’nun her köşesinde yapılacak bir icraattan evvela ağaçlar zarar gördü.
Parçaları
birleştiriyorum, hop karşıma yılbaşı ağacı çıkıyor. Yılbaşı ağacı nasıl bir
rahatsızlık nesnesi oluyor? Dinimizde yeri olmayan her şeyi yakıp yıkmak
zorunda mıyız?
Hem dinimizde olmayabilir
ama kültürümüzde var, ceddimizi red mi edelim, ne edelim?
24 Aralık 2015 Perşembe
Minnet
THY’den 20:00 uçağına
bilet alıp havaalanına erken geldiğinde iki saat önceki uçakta yer bulabilmen
artık imkansız, kesin bilgi yayalım! An itibariyle, iki toplantıdan sonra evime
erken varırım ümidi suya düşmüş kadının karalamalarını okuyorsunuz.
Ama gün bu kadar kötü
başlamadı. Hatta muhteşem başladı. Neyse ki…
23 Aralık 2015 Çarşamba
Kitap yorumu: Sana söyleyemediğim her şey
Ben de yazarın konuya direkt dalması gibi, yoruma dalıyorum: Her anne babanın okuması gereken bir kitap.
Neden? Çünkü çocuklarımızı kendimizin bir uzantısı olarak görme eğilimimizin, onları birer birey değil de küçük bizler olarak görmemizin ne gibi sonuçları olabileceğini anlatıyor.
Çünkü bizler kendi sahip olamadıklarımıza onların sahip olmasını, hayalimizdeki işleri onların yapabilmesini, mirasımızı öyle böyle devam ettirmesini isteriz, sonuçlarını düşünmeden...
Çünkü bu kitap bizler için ufak ve altından kalkılabilir sorunların küçük çocuklar için nasıl da travmatik olabileceğini anlatıyor. Onları terk eden annelerinin geri dönmesi için kendi kendine verilen sözleri, annesi onu sevsin diye kendisinden bambaşka biri olma yolunda ilerleyen bir çocuğun yaşadıklarını anlatıyor.
Kitapta da dediği gibi; bir şeyi değerli kılan onu kaybetmek ve yeniden bulmaktır.
Neden? Çünkü çocuklarımızı kendimizin bir uzantısı olarak görme eğilimimizin, onları birer birey değil de küçük bizler olarak görmemizin ne gibi sonuçları olabileceğini anlatıyor.
Çünkü bizler kendi sahip olamadıklarımıza onların sahip olmasını, hayalimizdeki işleri onların yapabilmesini, mirasımızı öyle böyle devam ettirmesini isteriz, sonuçlarını düşünmeden...
Çünkü bu kitap bizler için ufak ve altından kalkılabilir sorunların küçük çocuklar için nasıl da travmatik olabileceğini anlatıyor. Onları terk eden annelerinin geri dönmesi için kendi kendine verilen sözleri, annesi onu sevsin diye kendisinden bambaşka biri olma yolunda ilerleyen bir çocuğun yaşadıklarını anlatıyor.
Kitapta da dediği gibi; bir şeyi değerli kılan onu kaybetmek ve yeniden bulmaktır.
22 Aralık 2015 Salı
Yazmak
Bugün şahsi tarihimde bir ilk yaşandı: Evden çıkarken yanıma kitap almayı unuttum. Telefon unuttuğum oldu, kahvaltımı, anahtarımı hatta Kentkartımı unuttuğum bile oldu ama kitap ASLA! Kabus gibiydi! Metroda uyuklayanları, ellerinde telefon Candy Crush oynayanları, sırf yer vermemek için dışarıyı seyrediyormuş gibi yapanları (evet metroda! sanırım pencereden yansımalarını seyrediyorlardı), yer kapmak için her kıpırdananın önüne yığılanları izlemek zorunda kaldım. Allahım, kitaplar ne kadar da hayat kurtarıcıymış meğer.
Neyse ki hafta sonu verdiğim kitap siparişim, ışık hızından sadece birkaç kilometre daha düşük bir hızla ofise gelmişti ve akşam eve dönerken aynı işkenceyi çekmek zorunda kalmadım. Metroda ayakta kalmak ancak elimde bir kitap varsa çekiliyor, net!
Neyse ki hafta sonu verdiğim kitap siparişim, ışık hızından sadece birkaç kilometre daha düşük bir hızla ofise gelmişti ve akşam eve dönerken aynı işkenceyi çekmek zorunda kalmadım. Metroda ayakta kalmak ancak elimde bir kitap varsa çekiliyor, net!
19 Aralık 2015 Cumartesi
kısa #11: Ölüm
"Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu
zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör veya
güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla. Ama hep güzel
şeyler olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta.."
Ne zaman genç birinin
ölüm haberini alsam Şems Tebrizi’nin bu cümleleri aklıma gelir. Hepimiz ölecek
yaştayız. Ve hemen hepimiz ölümden korkarız. Ölümü hayatın bir parçası
olmasından ziyade hayatın düşmanı olarak görürüz. Oysa hayatta doğmak, büyümek
kadar ölüme de yer var…
18 Aralık 2015 Cuma
Kadın girişimciler: Ebrubazaar
İzmirli
anneler mail grubu ile tanışmamı canım Hayat’a yani aslında bu blog bizi Hayat
ile buluşturduğuna göre bu bloğa borçluyum. Yanlış olmasın, İzmir anneleri
değil, İzmirli Anneler; instagram oluşumu değil, bir mail grubundan bahsediyorum. Karışıklık
olmasın diye yazıyorum.
16 Aralık 2015 Çarşamba
Söz vermek, verdiğin sözü tutmak üzerine... (2)
Takip
ediyor musunuz bilmiyorum ama benim aktif olarak kullandığım goodreads
hesabımda “currently reading” kitaplarımın sayısı bir ara beşi buldu. Hayır,
yanlışlık yok. Evet, hepsini aynı anda okuyordum. Kitap kulübünde, Kara Kitap buluşması yıl sonu
yoğunluklarımız sebebi ile Ocak başına ertelenince ben de kitabı bitirmeyi
erteledim, sanırım son birkaç aydır orada “okundu” olabilmeyi bekliyor. Aslında
biraz da hazzı erteliyorum ben! Bir an evvel biterse tadı çıkmayacakmış gibi
geliyor. Bu arada birkaç kolay okunur cinsten kitap bitti tabii ki. Özellikle “Sana
söyleyemediğim her şey” çok etkileyiciydi. Anne babalar olarak çocuklarımız
üzerindeki gücümüzün nasıl da tanrısal olduğuna dair mesajları bir kurgu
romanda almak fazla ciddiye almamamıza neden olabilir. Lakin benim tesadüfen
üzerine okuduğum “Az Seçilen Yol” isimli kişisel gelişim kitabı benzer yöndeki
psikanalizleriyle fena salladı.
15 Aralık 2015 Salı
Sinüzitten doğal yollarla kurtulmanın yolları
Kalem
kağıtlarınız hazır mı? İyi, o halde bu defa sinüzitten antibiyotiksiz nasıl
yırttığımı anlatacağım. Siz not almayabilirsiniz, paşa gönlünüz bilir, ben
yazayım ki, bir dahakine yine aynı reçeteyi eksiksiz uygulayabileyim. Bloga
yazmak iyi oluyor, mantar soslu bonfile ile chocolate chip cookies tariflerini
kendi bloğumdan okuyorum:)
Hep yemek tarifi verecek
değiliz, bu da sinüzitten yırtma tarifi.
Öncelikle nazal yıkama
dedikleri, o karbonatlı tuzlu suyla burnu iyice yıkama. Bunu leğende
sümüklerimizi nasıl yüzdürdüğümüze kadar oldukça ayrıntılı anlatmıştım, buyrun buradan yakın.
10 Aralık 2015 Perşembe
Dumur diyalog #153
Zeyneplerdeyiz, kim sordu hatırlamıyorum, Orçun ya da Tufan olabilir : "Arca sen en çok hangi yemeği seviyorsun?"
Arca: Dananın sırtını.
Arca: Dananın sırtını.
9 Aralık 2015 Çarşamba
Donanım
Bir yerde gözüme
çarpmıştı, iş hayatındaki başarın kişiliğine, diğer kişilerle olan
ilişkilerine, sorun çözme ve pazarlık edebilme yeteneğine doğrudan bağlıymış,
yani teknik bilgi tüm kriterlerin sadece %15’ine denk geliyormuş. Evet o yüzden
ben hep %85 üzerinden değerlendiriliyorum :P Ay yok mütevazilik değil yav,
mezun olalı on beş sene olmuş, teknik bilgiden geriye ne kaldı ki?
Demem o ki; mesleğinde iyi olmak, başarılı olmak için tek kriter değil yani. Bütününle
varsın iş dünyasında hem de hayatta. Sorumluluk sahibi misin? İşlerini
zamanında bitirmek için adam gibi çalışıyor musun? Kendinden bir şeyler
katabiliyor musun? Bir iş yemeğinde konuşacak kadar hoş sohbet bir insan mısın?
Tüm bunları okulda öğretmiyorlar, biliyorsun. Daha doğrusu bizim eğitim
sistemimizde böyle detaylara yer yok. Bizim kuşak ve yeğenimden biliyorum,
şimdiki TEOG kuşağı mensupları sadece iyi okullara girebilmek için derslerinde
çok ama çok iyi olmak üzere yetiştik, yetişiyorlar.
8 Aralık 2015 Salı
Ben her gece oğlumla birlikte uykuya gidiyorum.
Bebeklerin ve çocukların
bir rutine sahip olmasını önemsiyorum. Çünkü onlar bir sonraki adımı bilmenin
güvenliği içinde hissediyorlar kendilerini.
Arca bebekken, özellikle
uykusunun düzenli olmasına kafayı takmıştık. Tabii ki yemesi içmesi sıçması
gazı boku püsürü hepsine taktık da en bi’ çok bu uyku. Benim gibi uyumayı pek
sevmeyen bir insan bile o uykusuzluğa isyan etmişti. Arca el kadar bebeyken Tracy’nin
yatır kaldır yöntemiyle bir güzel kendi kendine uykuya dalmayı öğretmiştik ya
da öğrenilmiş çaresizliği o yaşta kavratmıştık. Neyse vicdan micdan oralara
girmeyeceğim.
Biz o kadar uğraştık da
çocuğa uyku eğitimi verdik ya, elimizde patladı.
Arca iki yaşına
bastığının ertesi günü hastaneye yatırıldı, ben de tabii ki.
4 Aralık 2015 Cuma
Havada bir kadın kokusu
Haftanın
ortası bir gün, günün ortası bir saat. İlker’le arabadayız, galiba ev
taşıdığımız dönemdi, yani benim izinli ve İzmir’de olduğum bir gün. Kendimi hava
almaya çıkarılmış fino köpekleri gibi meraklı gözlerle etrafıma kolaçan ederken
yakaladım. Etrafta insanlar, kadınlar, adamlar… Aklıma geldi, muhtereme sordum:
“Ev hanımı diye meslek var mı? Yani çalışmayan kadınlar, ev hanımıyım diyor,
bunu TÜİK (Türkiye istatistik kurumu) istatistiklere “işsiz” diye mi giriyor,
yoksa “ev hanımı” diye bir meslek var mı?” Bir şey demedi, arkasından bir şey
yumurtlayacağımı bildiği girizgahlarda sessiz kalmayı tercih eden bir kocam
var. Ben tabii devam ettim. “Yani şimdi çalışmayan erkek olsa, TÜİK bu kimseyi “işsiz”
mi yazar yoksa benzer şekilde “ev erkeği” diye bir meslek de var mı? Yani kadın
çalışmıyorsa ev hanımı olabiliyor da erkek çalışmıyorsa ev erkeği olamaz mı? Ev
hanımı veya ev erkeği meslekten kabul edilmiyorsa (ev erkeği diye bir
tanımlamanın olduğunu bile sanmıyorum ya) yerine “işsiz” demeleri gerekir o
zaman da işsizlik oranı çok yüksek çıkmaz mı? Ya da ev hanımlığı yapanlar işsiz
kategorisine alınmıyorsa o zaman işsizlik istatistikleri yanlış olmaz mı? Sahi
neden ev erkekliği diye bir şey yok? Ev kızı diye bir şey bile var, hiç
evlenmemiş ve çalışmayan dişiler kendilerine ev kızı diyor, o nasıl oluyor?”
3 Aralık 2015 Perşembe
Aralık, Sindrella Kompleksi ... ortaya karışık...
Sizi
bilmem ama ben Aralık ayında seyahat edeceğim hem de bir değil iki değil tam
dört kere! Üçü İstanbul biri Ankara. Bakanlık “projeyi bitirdik gel anlatalım”
dedi, kıramadım kerataları puhahahah! Yok yav ciddi bir piyasa gözetimi söz
konusu, nasıl gözetleyecekler bizi bir öğrenip geleceğiz, sonra ters köşe olmayalım. Yani yılbaşına kadar
hemen her hafta havaalanlarındayım, beklerim:)
Aralık
ecnebilerin ve Hristiyan kardeşlerin tatil zamanı, biz de atmosferinden
yararlanacağız tabii ki… Bu hafta bizim oğlanın okulunda kermes var, Alman
konsolosluğu tertip ediyormuş, geliri Behçet Uz çocuk hastanesine verilecekmiş.
Bana böyle etkinliklerle gelin kardeşim, ne o öyle götünle balon filan
patlatmak?! (aylar geçti hala utanç duyuyorum:P)
Yılbaşı
atmosferi demişken, bizim ağacı haftaya kurarız artık. Arca hatırlattı, geçen
sene kahvaltı organizasyonu yapmışız, sonra da ağacı misafirlere kurdurmuşuz,
hmm iyi fikir. Ama daha iyisi toplamaya da davet etmek. (Zeynep burayı okuyorsun biliyorum, bunu bir davet - hatta iki - kabul et:P)
2 Aralık 2015 Çarşamba
Dumur diyalog #152
Kuzeni Deniz ile telefonda konuşuyorlar.
Deniz: N'apıyorsunuz Arca?
Arca: Ya işte n'apalım annemin en nefret ettiği şeyi yapıyoruz, bana ayakkabı alıyoruz.
..........................
Deniz: N'apıyorsunuz Arca?
Arca: Ya işte n'apalım annemin en nefret ettiği şeyi yapıyoruz, bana ayakkabı alıyoruz.
..........................