30 Eylül 2016 Cuma

Seyrek yazıyor olabilirim ama...

O kadar perişan görünüyorum ki, metroda bana yer veriyorlar. Üzerlerine aksıracağımdan, kusacağımdan veya bayılacağımdan korkuyorlar. Belki de kokudur sebep. Zira bu hafta duş yaptım mı hatırlamıyorum. Saçlarım yağlı olsa mecbur bir saçım olsun yıkanacak da, iki mıncıkladım mı sokağa çıkılabilecek (bedhead akımının öncüsüyüm) hale geliyor, sallıyorum.

Çok mu uzattım? Peki. (daha yazının uzunluğunun farkında değilsiniz tabii, başındasınız).


Hastayım. Hatta hastayız. Grip bence. İlker, Arca ben cümleten… Arca eve mikrobu getirdi ve biz ıskalamadık, derhal bünyeye dahil ettik. Derken ikincil bir virüs, kusmalı filan, Arca’yı buldu. Bizi – umarım – teğet geçti.

Perişan görüntümün sadece hastalıkla ilgisi yok bence. Ben biraz tabiri caizse saldım. Dış görünümümü epeydir umursamadığımı fark ediyorum. Kilo aldım, saçlarımın modeli kaçtı gitti, en son Ağustos başında makyaj yaptım (Poyraz'ın sünnet düğünü için). Makyaj derken SIFIR makyaj. (Sıfır makyaj akımının da öncüsü ben miyim yav? Celebrity takımı bütün yazı makyajsız geçirdi) BB krem bile yok yüzümde. Sabah nemlendirici sürüp çıkıyorum. Bir rimel, bir göz kalemi, far filan sıfır. Belki de yazın hafifliğindendir, belki yine birkaç fırça darbesiyle ayna karşısına geri dönerim, bilemiyorum. Sadece daha özgür olduğumu, daha kendim olduğumu fark ediyorum. Daha özgüvenli değil (aynaya bakmıyorum, ne özgüveni:P) ama daha gerçek.

Bu güzellik işi vakit ayırırsan oluyor bacım. Kendine vakit ayırırsan. Kuaföre gidersen, ayna karşısında uğraşırsan, hangi renkler cildine gidiyor, hangi ürün daha iyi, araştırırsan… Güzellik ciddi mesai isteyen bir iş ve benim böyle bir vaktim yok.

Bunun gibi başka bir konu da giyim. Kapsül gardırop akımının tarafımdan icat edilmediğini biliyorum, abartmayalım ama benim dolap git gide kapsülleşiyor. Steve Jobbs gibi, Zuckerman gibi hep aynı t-shirt, pantolon değilse de eskidikçe giysilerim – bu tüketim çılgınlığına hizmet eden düşük kalite konfeksiyon sağ olsun, eskimemesi mümkün değil! – yenilerini hep aynı alıyorum. 

Askılar üçer beşer beyaz ve mavi gömlek, tek tip elbiseden geçilmiyor. Geçen gün pamuklu bir pantolonla keten bir gömlek, altına da spor ayakkabılarımı giymiştim. Kendimi o kadar rahat ve mutlu hissettim ki, o sade giysilerin içinde, biri bana bir üniforma seçeceksin dese, kararım hazırdı. 

Kimi buna tarzın oturmuş diyebilir, diğeri yaratıcılıktan yoksunluk diyebilir, ben zamandan tasarruf diyorum. Fark ediyorum ki, dolap karşısında “ay giyecek hiçbir şeyim yok” dediğim günler neredeyse bitti. Giyecek bir şeyim yok dersem bil ki, çamaşır yıkamamışımdır.

Temizlik yapmadığım gibi!

Cumartesi günü temizlik yapmıştım, yapmam lazımdı zaten, eve gelen misafire ayağı üşümesin diye değil çorabı kirlenmesin diye terlik uzatır olmuştuk. Ev hafta başı, allah için temizdi. Ama allahın cezası ev temiz durmuyor ki! Ulen evde değiliz ne ara kirleniyor ben anlamadım. SAnki biz kapıdan ev pisleten yaratıklar bacadan giriyor ve evi bok içinde bırakıp gidiyorlar. 

Hakikatten evde değiliz. Sabah çıkıyor akşam giriyoruz, hatta ben iki gündür akşam da gelmiyorum. Çarşamba kitap kulübü vardı. Dün de canım Gülayşe iş için gelmiş İzmir’e, birlikte yemek yedik. (Evet hasta hasta geziyorum, itirazı olan?)

Neyse, akşam uzanmışım koltuğa sehpanın üzerindeki tozu parmak izlerinden fark ettim, konsolun üzerindeki katmana Arca resim çizmiş, git deftere çiz pis! Utanmasalar “Benim tozumu al” yazacaklar ben de uçan tekmeyle girişeceğim. Kendimi sakinleştirdim ve gözlerimi kapattım. Herkes hasta olduğum için gözlerim kapanıyor sanıyor, ama ben görmemek için kapatıyorum.

Arca yanıma geldi, “ne zaman temizlik yapacaksın? Ayağıma hep pislikler yapışıyor” dedi. O an karar verdim, cumartesi Havva abla bize gelecekti, gelemezse bu haftanın temizliğini Pazar günü bu ikisi yapacaktı. (Havva abla bu hafta gelemiyor nihohahhah)

Bu salmış hallerimin nedenini kurcaladım. Neydi sebep? Sadece hastalık olamazdı, makyaj yapmayalı aylar oldu! Ve galiba buldum.

Kendimle baş başa kaldığımda kendimle olan sohbetlerimde – ki bunu sık sık yapmaya çalışıyorum – kendimle ilgili detaylara indim.

Ve bil bakalım ne oldu? Kendimi buldum. Orada, derinlerde bir yerlerde, iyi görünmek için zaman harcayamayacak kadar, meşgul bir kadın var, işinde gücünde, eşinde dostunda bir kadın. O kadının öncelikleri ayna karşısında harcanan vakitten daha değerli. O kadın, rahatlığın görsellikten, doğalın boyalardan, ruhu beslemenin evin temizliğinden daha önemli olduğunu biliyor. Kendini beğenmek – beğendirmek için çok şık fakat rahatsız kıyafetlere, iyi görünmek için güzellik malzemelerine ihtiyacı olmadığını fark etti. Bir içten gülümsemenin kaz ayaklarını ortaya çıkarmak pahasına, en iyi aksesuar olduğunu biliyor artık. Ve asıl önemli olanın sağlık olduğunu…

Sağlık demişken, evet grip virüsüne tıbbın henüz bir çaresi yok, o yüzden saymıyorum, fakat kendimce ciddi bir sağlıklı yaşam paketi uyguladığımı fark ettim. Ciddiyim. Küçük dokunuşlar bunlar ama hayatın içine yedirildiğinde, uzun vadede işe yarayacağını umuyorum.

Mesela sabahları yarım limon sıkılmış su içerek güne başlamak. Alkali diyette önerirler bunu. Diyetin diğer hiçbir maddesini uygulayamasam da limonlu suyu her sabah içiyorum. Bunun bir tık ötesi, tabii hazırlayabilirsem çubuk tarçınlı, naneli, limonlu su.

Kefir. Süt ürünleri bende şişkinlik yapıyor ama hey! yaşlılığa bağlı kemik erimesi kapımızda bacılar! Bir yerden kalsiyum almak lazım, aman ihmal etmeyelim. Hem kefirin kanserden bağışıklık sistemi güçlendirmeye zilyon tane faydası var (evde kimse içmeyince ben içiyorum :/) Kefir mayanızı çoğaltınız, arkadaşlarınızla paylaşınız, öldürecek olursanız, o arkadaşlarınızdan temin edebilirsiniz:) – kamu spotunu okudunuz.

Bitmedi. Birkaç haftadır, şekerli hiçbir şey yememeye çalışıyorum. Tamamen hayatımdan çıkmasa da asgariye indirdim.

Çiğ fındık badem. Bunların çiğ olması önemliymiş, tüketiniz…

Makyaj yapmamak da sağlıklı bir şey. Kimyasaldan uzak durmak bir yana, ne kadar az makyaj o kadar geç yaşlanma gibi bir umudum var. Umut fakirin ekmeği. Ha ekmek demişken o da epey azaldı, hatta ekmeksiz yaşanabilir mi, zeytinyağlı taze fasulyeme ekmeğimi banmadan hayatta kalabilir miyim? Bilmiyorum.

Sabahları eskisi gibi tostlar sucuklar değil, sadece bir adet haşlanmış yumurta yiyorum. Zaten ofiste kahvaltı ediyorum, ha yağlı poğaçayı tıkmışım ağzıma ha bir yumurta indirmişim mideye, keyif yapamıyorum ki, bari az kalori, az yağ ile hafta içi sabahlarını kurtarayım. Öğlen de evden getirdiğim yemekleri yedim mi, tamam işte.

Göbeğim semirdiğinden beri biraya da ufaktan veda eder gibi oldum, tamam ya tabii ki veda edemem, en azından azalttım, diyelim. Yerine şarap. Alkol dost değildir, ama az içerseniz, faydalı bir arkadaş olabilir.

Yeşil çay için bacım, olmadı beyaz çay ama için. Gerçekten sağlıklı bir şey. Bir kahve manyağı olabilirim, ama ofiste sabahları mutlaka yeşil çay içiyorum. Benim Çinlilerin hediyesi yeşil çaylarım bitmişken eltilere sipariş versem iyi olacak. Tık.

Sadece yeme içme değil, belki deterjanımı kendim yapamıyorum ama en azından yumuşatıcı kullanmıyorum, tüm kimyasalı içinde kalıyor giysinin, bırakın kazık gibi olsun, bırakın mis kokmasın ama yumuşatıcı kullanmayın. Deodorant da kullanmayın. Onun yerine karbonat kullanın. Bak İlker’in ameliyata götürecek hastalık teşhisini ve tıp dünyasını alaşağı etti karbonat. Adamın yıllardır şikayeti kalmadı.

Bostanım yok, kendi sebzemi yetiştiremiyorum, çiğ süte güvenemiyorum ve yoğurdumu kendim yapamıyorum ama ben de işte bir şekilde sağlıklı yaşamla ilgili okuduklarımı ucundan kıyısından hayatıma adapte etmeye çalışıyorum.

Bunlar tabii ki, benim daha güzel ve genç görünmemi sağlamıyor (keşke), beni zayıflatmıyor (maalesef) ama daha sağlıklı yaşlanmamı sağlayacak (umarım).

Bu yazı da bana seyrek yazıyorsun diyenlere gelsin:) Buraya kadar okuyanların sabrına da helal olsun:) sevgiyle…

24 yorum:

Yurdagül Çelik dedi ki...

Ben de şekersiz çayı çok seviyorum ama abartıyorum içmeyi biraz :(

Arzu Tırak dedi ki...

Aynı ruh halindeyim bugünlerde.Ne güzel yazmışsınız,elinize sağlık.Geçmiş olsun bu arada...

Arzu Tırak dedi ki...

Aynı ruh halindeyim bugünlerde.Ne güzel yazmışsınız,elinize sağlık.Geçmiş olsun bu arada...

Işın dedi ki...

Bir haftada 3 birbirinden güzel yazı yazmışsın bu kadar telaşın arasında, daha ne olsun ? Hala az yazıyorsun diyen mi var ?? Aslında tabii yazıları çok sevdiğimiz için her gün bir yazı bekliyor falan olabiliriz, biz bencil okuyucular. Ayrıca yazdıklarının altına imzamı atarım. Rahatlık, ruhu beslemek, keyifle hayatın tadını çıkarmak her şeyden önemli. Şık şıkıdım gezenlerin hayatın tadını çıkardığını hiç görmedim zaten.

Çok geçmiş olsun

Zelis Kurt dedi ki...

Bu aralar ne kadar bensinn;))kipkirmizi bir rujum var onu surmek yetiyor ve iyi hissettiriyor bana;)cildime hic bisi surmeyerek pahalu pahali genc kalmamizi saglayacak kremleri almanin onunu kesiyorum kendimce;)tarcin limon mutlaka sise sutumda oluyor.cok kg aldim evet sekersizlige alismaya calisoyorum.Boktim;)temizlikten aynen ne zaman kirleniyo bu evv?

mihenk dedi ki...

Şekeri bırakalı çok oldu, 3 aydır tuz kullanmıyorum, yoğurdu günlük sütle evde yapmakta başladım, tatlı-abur cubur yerine meyve tüketmeye çalışıyorum. Bol bol su içiyorum. Kahveyi azalttım, günde en fazla 2 tane. Kahvaltı hariç ekmeğe bulaşmamakta çalışıyorum, kahvaltıda hiç sevmesem de yumurta yemeye özen gösteriyorum. Evden kahvaltısız çıkmamaya çalışıyorum ki o poğaçalar löp diye oturmasın mideme. Bir de be kadar istesem de yapamadıklarım var: erken uyumak ve günde 15 dakika da olsa spor yapmak. Onları da yaparsam kendimi kutlamayı hak edicem bence

Unknown dedi ki...

Bayılıyorum "seni" okumaya.

Unknown dedi ki...

Bayılıyorum "seni" okumaya.

Adsız dedi ki...

Daha çok yaz, her gün yaz... �� Baisy

yeliz dedi ki...

aynen, yaşlandım galiba artık, çarpıntı yapıyor hemşire:)))

yeliz dedi ki...

teşekkürler:)

yeliz dedi ki...

Yok kesinlikle sitem yok, sadece birkaç değerli dost, sormuştu, eskisine göre (biliyorsun baze üç yazı yazdığım oluyordu) daha seyrek yazar oldun diye, onlara uzun bir hediye vermek istedim ve herkese:)

yeliz dedi ki...

o kırmızı ruj sana müthiş yakışıyor zeliş:)

yeliz dedi ki...

ah o spor ah o spor bfte üye oldum ama gidemiyorum ki! bizim kültürümüzde yok, çok zor çok

yeliz dedi ki...

teşekkürler:)

yeliz dedi ki...

sevgiler...

deeptone dedi ki...

geçmiş olsun. bi de ben sana ne yazsan gülüyom amaaa :)

deeptone dedi ki...

bi deee gördün mü son yazısımı amaaaağğğğ :)

Adsız dedi ki...

Çok şahane bir yazı:) bende beklerim:)

Mert dedi ki...

Daha çok yazııın! :)

Unknown dedi ki...

Biraz da mevsimsel bence. Bazen hiçbir şey yapasım gelmiyor, o kadar ki açım yemek yemeye üşeniyorum. SOnra birşey oluyor toparlıyorum kendime bakmaya başlıyorum. Bu arada o kadar güzel yazmışsınız ki, sabahları poğaça, simit vb yemeyip, yumurta, salatalık domates yemeğe başladığımdan beri, kilomu daha iyi korur oldum. Ayrıca öğlene kadar da tok tutuyor o yumurta beni.
Sevgiler.

sonra ayarlarız dedi ki...

temzizlik şu bu değilde akşama ne pişireceğim muhabbetinden öğk geldi.Geçmiş olsun

okuyanguzel dedi ki...

Seni okumak sabır değil keyif işi. Çok güzeldi evet böyle bir uzun yazı okumak. Senin doğallığını seviyorum belki bilmiyorum ama seni okumak her zaman çok iyi geliyor. Tabi ki bu yazıyı bugün okumadım. İlk okuyanlardanımdır ama birkaç kez okumak istedim yorum yazmadan önce.
Ayrıca ben de aylardır makyaj yapmıyorum.(düğünler hariç)Senin gibi hayatıma küçük dokunuşlarla doğallık katmaya çalışıyorum. Ama benim için en önemlisi yıllardır vermek istediğim kiloların 6'sını verdim. Şu anda aynaya baktığımda mutluyum artık. Ama hedefim için 4 kg daha vermek. Yürüyüşe başladım. Yogaya başlamayı ciddi düşünüyorum. Uzun zamandır bitirmek istediğim evliliğimi de bitiriyorum. Kesinlikle zor geçiyor ama her şey çok güzel olacak.

Gozde dedi ki...

1,5 yıldır sabah 1 yumurta öğlen işte ev yemeğimi yiyorum. Seni ilk tanıdığımdan yani okuduğmdan diyeyim, ber 19 kilo verdim. Tespitlerin çok doğru .... yazıyı da sabııırla okudum....