2 Ocak 2022 Pazar

Adettendir...

 Adettendir yeni yıla bir ilk yazı yazılır. Geçmiş yıllara ait yeni yıl ilk yazılarıma şöyle bir baktım, bak bu da adettendir. Deli misin niye kendi yazdığın yazılara bakıyorsun, işin mi yok? diye düşünenler olabilir. Ben de onlara derim ki, sosyal medyadaki kendini tekrara düşenlerin birbirinin kopyalarının, birbirinin kopyaları olmamak adına saçmalayanların yazdıklarına, paylaştıklarına vakit ayıracağıma evet, kendime dönüp bakmayı tercih ediyorum. 

Self reflection diye bir şey var, bilir misin? Kendi üzerine düşünme olarak çevirebiliriz sanırım. Çok kurumsalvari bir tanım aslında zira her yıl bizlerden bir self reflection beklenir. Ama her kurumsalda bu var mıdır bilemiyorum, çünkü Türkiye'deki yaklaşık 16 yıllık kurumsal hayatımda kimse benden bir self-reflection bir geri bildirim, bir nasıl kendini/kendimizi geliştirebiliriz gibi bir yaklaşımda bulunmadı. Hep bir el yordamı geliştiysek geliştik. 

Ben burada çalışmaya başladığımdan beri -ki çalıştığım şirketin en zayıf halkası bence insan kaynakları departmanı- bu tarz kendine dönme-kendini geliştirme-büyüme ve iyileşmenin çalışma hayatımda olduğu kadar kişisel hayatımda da bana bir şeyler kattığını düşünüyorum. (sadece ben değil, beni benden iyi tanıyan kocam da aynı şeyi düşünüyor) 

Belki şanslıyım, iyi bir departman yöneticim var, bilemiyorum. Bildiğim tek şey - ve bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama- ben kurumsal hayatı seviyorum. Yok lan bu sene iki terfi üst üste aldım, kendi bölümümün başına geçtim diye demiyorum, vallahi benim içimde tam bir kurumsal canavar varmış da içimden çıkmayı bekliyormuş. 

14 sene aynı sözümona kurumsal şirkette birlikte çalıştığım ve yıllardır çok başarılı olmasına rağmen kurumsal hayatı bırakmak isteyen bir taraftan da yurtdışı imkanlarını zorlamakta olan arkadaşım, o eski şirketimizin Almanya'daki merkezinden teklif alıp da "ya ben şimdi ne yapacağım" diye bana sorunca, arkana bakma Sinem dedim, Almanya'ya gel bacım, inan bana başka türlü bakacaksın. Kabul etti ve başarılı olacağını biliyorum, zira aynı şirket de olsa Türkiye ile Avrupa arasındaki yaklaşım farkını biliyorum artık.

Üzgünüm, kapitalist düzenin pis bir çarkının pis bir dişlisiyim ... Ama ne yani sizden mi saklayacağım, buyum beni, beni tanıyın. 9 sene evvel, defalarca kurumsal hayatı bırakmayı kafaya koyan, çocuk kitapları yazarı olacağını filan sanan ben salak kim, şimdi kurumsala methiyeler düzen kadın kim? Ben böyle dönekliğin.... diye başlardım ama uzatmayacağım. 

Sadece şunu önereceğim, her yıl çok klişe geliyor olabilir yılbaşında yapmak, yılbaşında yapmasan bile, canın istediği bir zaman bir dilimi bile olsa, arkana yaslan kardeşim, şöyle bir uzaktan bak kendine, yaptığın işe, hayatına, düşüncelerine, ilişkilerine, tepkilerine bak, bak bakalım neler olmuş, sen hayatında ve işinde bir adım ileriye gidebilmiş misin? Sen neymişsin, nereye gitmektesin. Ve belki sadece yerinde ağır olmak yaramıştır sana. Zaten hep ileri gidecek değilsin ki, gelişmek için belki de yerinde olmak seni iyi etmiştir. İyi olmak iyi hissetmekten başka ne gibi bir gayen olabilir zaten. Yarış atı değiliz ya...

Kendime dönüp son bir yılımı değerlendirdiğimde iyi yaptın kız aferin dediklerim var, sırtımı sıvazladıklarım... çünkü en büyük şefkati kendimiz hak ediyoruz. Daha iyi olabilirdi dediklerim var (kurumsal ağızlan working points :P ) ve farkındalıklarım. En güzeli de bu farkında olma halleri.Ama biliyor musun bunların her birine işte bu self reflection ile uyanıyorsun. 

Geçen yıla romanı taslağımı bitirerek başlamıştım. Biliyor musun o yazdıklarımı dönüp okumadım, kindle kütüphanesinde taslak adı altında duruyor. Kitap kulübündeki kızlar, okuyalım beraber dediler de okutmadım, acaba beğenmediğimden mi, kendime gvenmediğimden mi... bilmiyorum ki belki.. Belki de sadece yaratma cesaretimi kutsadım ve yaratım sürecimdeki tatminden ötesine ihtiyaç duymadım. 

Working points demişken... Benim bu dil öğrenme kabızlığıma bu yıl odaklanmayı planlıyorum, varsa bir "en kolay nasıl dil öğrenilir" öneriniz, alırım bir dal (tiksinç twitter klişesi... ya da atın üzerime mi demeliydim? böyk!) 

Kendimden utandığım şey bu işte. Fransızcayı ufaktan biliyor gibi görünsem de (bir sik bildiğim yok afedersin) Flamanca anladığım konusunda pis bir yalancıyım. "içeriği bilince anlıyorum" peh bok anlıyosun! shame on you Yeliz!

Self reflection naifliğinden self criticism gaddarlığına ne ara geçtim?

Neyse... Az önce muhterem kocam "ne zaman yemek yiyelim" diye sordu. Risottodan mantıya yirmi dakika önce döndüğümüze göre, risottoyu o, mantıyı ben yaptığıma göre, bu sorunun Türkçe meali "kalk kız hazır mantıyı haşla da yiyek, sarımsaklı yoğurdu filan yapıver" olduğuna göre ben diyetten önce son çıkış mantısını (ki bunu önümüzdeki günlerde risotto, spagetti carbonara filan karbonhidrattan zengin gıdalar takip edecek...) haşlayıverem... Birazdan geleceğim ayol daha self reflection yapacağız. 

Siz benim rakılı yılbaşı fotoğrafımla idare ediverin gari :)




8 yorum:

okuyanguzel dedi ki...

Bu yazıdan anladığım bizim ülkede A'dan Z'ye her şeyin bombok olduğu, bu ülkenin en iyi şirketinde bile çalışsan hayatta mutlu olamayacağını- her şey mi bu kadar kötü olur lan yeteeerrr -anladım :)

yeliz dedi ki...

Yok ya belki hepsi aynı değildir. Benim eski şirket aslında alman şirketiydi ama tam bir türk zihniyetiyle yönetiliyordu. İnsan kaynakları bölümü bile yoktu. Türkiye’de de eminim çok iyi şirketler vardır.

fatma dedi ki...

Türkiye'de Türk mantığının en ÂlÂsıyla yönetilen bir şirketteyim(bu arada ne yaptıysam şapkalı a'ları küçük yapamadım;)) İnsan kaynakları bölümü var ama sadece işe giriş, çıkış, maaş falanla ilgileniyor. Geçen genel müdür değişti,-önceki genel müdür yardımcısıydı- bölüm amirleriyle toplantı yaptı; yeni dönem için daha aktif çalışmak adına görüşlerimizi kısaca sordu. Pek sevindirik oldum, daha kurumsal olacağız diye. Toplantı sonrası kendi kendime " kafana s... aptal" dedim. Çünkü değişen hiçbir şey olmayacağını anlamıştım. Sevindirikliğime kızdım.

Ecehan dedi ki...

Bana kendimi iyi hissettiren bu son iki yazın için teşekkür ediyorum.

GeCe dedi ki...

Yeni dil ve yeni bir başka beceri konusunda tek yapmak gereken şey, haftada o konuya bir süre (artık kaç saat ise veya kaç saat ayırabiliyorsan) o süreyi ayırmak ve mutlaka onu o hafta tamamlamak. Erteleme imkanı olmasın diye de kurs mu olur ders mi olur öyle bişey. Ama ben kendim ertelemeden çalışırım dersen o da olur. Zaman öyle hızlı ki, üç ay beş ay derken bi bakıyosun o rutindeki bilgiler kazanılmış oluyor.

yeliz dedi ki...

e mutlu :) ben teşekkür ederim

yeliz dedi ki...

Ay yine telefondan yazdım gitti. Buradan tekrar yazayım. Bazen vizyon sahibi bir yönetici geliyor ama bazen o kimse düzenin içinde kayboluyor. Kurumsallık olamıyorsa, liderlik yoksa belki kendi kendimizin lideri olup kişisel gelişimimize bakmalıyız. Bir şekilde işe de yansır ama zaten önemli olan kendi kişisel gelişimimiz.

yeliz dedi ki...

Ben kendim yapamadım, hem de bana dili öğretecek ilker varken. Şirketin online sınıflarında da olmadı. Şimdi ya bir kursa fiziksel katılımla devam edeceğim ya da online birebir koçluk alacağım bakalım nasıl olacak. Sen felemenkçeye artık epey hakimsin değil mi?