Kitap okuyorum peki tamam okuyordum ta ki kulağımdaki müzikle yaklaşık on yıl öncesine gidinceye kadar…
(Linke tıklayınız, zaman yolculuğunda 10 yıl öncesi garanti)
Bu şarkının o zamana, o zaman okuduğum kitaba “kürk mantolu madonna”ya denk düşmesi, o günleri, sıkış tepiş metroda kulağımda o şarkı, elimde o kitapla yarım saatlik işe gidiş seyahatimde bana eşlik ettiğini hatırlamam… ıyyy diye değil, oh be ne güzel kitap okuyacak fırsatım var diye şükrederekten…
Şimdi bugün şartlar o kadar başka ki…
O yıllarda (yaş 35) emeklilik hesapları yapmaya başlamıştım. Yaş 35!?
Bana daha iki yıl önce “yani düşünsene buraya 38 yaşında geldim, kırkımı geçtin, artık benden bir şey olmaz” dediğimde benden iki yaş büyük insan kaynakları müdürü, “dalga mı geçiyorsun şimdi başlıyoruz” demişti de öyle bir kal gelmişti.
Haklıymış.
Biliyor musun, insan kapitalizmin pis bir çarkının dişlisi olsa da, olsa bile, olmasına rağmen kendini gerçekleştirebilirmiş. Bizim superman-clark kent diye kestirip attığımız halimizin bu coğrafyalardaki tanımı: work-life balance imiş! Ve bunu kurandan ziyade kurmayı başaramayana garip bakılırmış.
Ve bu, inanmayacaksın ama biz plaza ağzı sanırken aslında tüm çalışma hayatının özüymüş.
63 yaşında bir gurbetçi abimle ofiste karşılaştım, bizim ofisin renovasyon işlerini yapan şirketin sahibiymiş, kahve alırken işçilerle Türkçe konuşuyordu, muhabbeti koyulttuk. İlkokulu bitirince gelmiş, buralı torun tombalak. “Düzenimiz var dönemeyiz”ci gurbetçilerden ziyade bizim memleket bura diyenlerden. Türkiye’de kimsesi kalmamış. Tek dediği aklımda kalan (malum Türk bulunca çok kunuştu) “bak kızım burada - Avrupa’da iyi yaşayacaksan çalışacaksın - bak çok değil, manyak gibi değil, sadece çalışacaksın. Başka bir şeye ihtiyaç yokmuş.
Peki.
Peki neden benim ülkemde çiçek gibi beyaz yakalım yılmış da ege kasabasında cafe bar pansiyon açma peşinde? Bilmem on yıl önceki bu trend başka bir şeye evrildi mi?
Belçika’da ege kasabası yok diye mi millet mal mal çalışıyor :))))
Ya da bilmiyorum belki o kadar küçük hayatların içinde kimse superman olmanın, kimse beyaz köpüklü dalgaların vurduğu cennet sahillerin hayalini kurmuyordur.
Ya da boş zamanlarda ulaşabileceği hayallerden kendine yalan dünya hayalleri kurmuyordur, belki buna ihtiyaç duymuyordur, kim bilir?
Kim bilir belki de yeterince uslu olursak şirinleri bile görürüz? Şirinköy vardır belki, kim bilir?
4 yorum:
:) cici komikçi :)
Bence çok farklı hayatlar yaşadığımız için buna ihtiyaç duymuyorlar. Çalışıyorlar ama insanca ve bu da iyi yaşamalarına yetiyor e insan o zaman daha ne ister ki.
Ahu
Ege kasabası görmedikleri için bence, adamı günaha sokar bizim kıyılar 🖐️
İşlerini sevmiyorlar, ondan.. Ne olmak istediklerini bilmeden giriyor okuyorlar, güzel işlerde de çalışıyorlar ama içlerinde işe ve çalışmaya dair tutku yok. Hele yeni kuşak, mümkünse hiç çalışmadan zengin olsun, gün boyu hiçbir şey yapmadan başarılı olsun..
Burada da farklı değil, cuma saat 16 dedin mi beyaz yaka pırr, doktor falansan 14'e çek :) Kışın kayak yazın göller, bazen ufak seyahatler, illâ ki spor. Fakat sizde nasıl bilmiyorum ama Almanya özellikle bu yeni beyaz yaka göçü inanılmaz kullanıyor. Göçmenleri aşırı çalışıyor görüyorum çünkü ne iş verilse tamam sorun değil yaparım kafası var, akşam 9'a dek çalışanlar oluyor. Halbuki bir Alman asla o şartlarda sözleşmeyi imzalamaz iş yıkmaya kalkan olursa da hayır, benim work life balance'ım bozulur mümkün değil, sporum var, çocuklarımla zaman geçireceğim, hayır hiçbir şey yapmasam da tv izleyip tavana bakacağım çünkü rahatlamaya ihtiyacım var der. Bizim yeni dönem gurbetçilerinse hepsi aşırı çalışmaktan burnout.. Bir de "aaa sadece işe 30dk araba kullanıyorum ohoo ben istanbulda 3 saat trafikteydim" diye seviniyorlar ya, oysa işte Alman "oo 30dk mümkün değil"i yapıştırır :)) Sizde nasıl bu durum?
Yorum Gönder