17 Kasım 2019 Pazar

Bulaşık makinesinin sesi

Gece yarısını çoktan geçti. Bir saat kadar önce Yeşimler ve Evrimler evlerine döndüler. Çok keyifli bir akşamdı yine, sohbet muhabbet...

11 Kasım 2019 Pazartesi

4 iş günü 3 gün haftasonu tatilini destekliyorum!

Son üç haftanın ikinci "uzun hafta sonu"ndan bildiriyorum, Micrsoft'un "4 gün iş 3 gün tatil" testinin verimliliğin 40% arttırdığı sonucuna gönülden katılıyorum. Buyrun haberi burada.

Dahası ben zaten bunu İzmir'de yaşarken her yaz uyguluyordum.

Gerçekten de verimliliğin artıyor, kendine ayırabildiğin zaman doğrultusunda motivasyonun da...

Vaktiyle Arca küçüktü, yaz okuluna gitmek istemediği ve bakıcısı da olmadığı zamanlar, anneanne babaanneye fazla yük olmasın diye benimsediğim bu yönteme şimdilerde de çok ihtiyaç duyduğumu fark ediyorum. Neden? Çünkü hafta sonu rutininin cumartesi ayağı Arca'yı maça götür, oradan al, kursa götür, arada derede market alışverişi yap, hani en fazla arkadaşlarla takıl şeklinde geçiyor. Pazar, evle ilgili yapılacak dünya kadar işin biriktiği gerçeği ile yüzleştiğin gün oluyor. Ailecek bir şey mi yapalım, haftalık ütü - tencere yemeği işine mi girelim, yoksa sadece yayıp dinlenelim mi, derken gün bitiyor. Kendine ne zaman zaman ayırıyorsun, diye soracak olsan cevabım yok.

Halbuki üç günlük hafta sonu tatili olsa öyle mi olur? Bir günü çocuğuna, bir günü eve-aileye bir gününü de kendi gelişimine ayırırsın. O zaman bir kursa gitmek de, evde hobinle ilgilenmek de zorlamaz.

10 Kasım 2019 Pazar

Kasım

Kasım, Arapçadan geliyormuş ve "bölen, ayıran" demekmiş.
Bu bilgiyi okuduğum twitter hesabında şöyle diyor: "Çünkü halk takviminde yıl, ikiye bölünür. 8 Kasım'da soğukların yani kışın başlangıcı olan "Kasım Günleri" (Rûz-ı Kasım) başlar ve 179 gün sürer. Halk bunun için "Kasım yüz elli yaz belli" der. Yani yaz, kışa göre şekillenir."

Ne kadar da doğru! 7 Kasım akşamıydı, bir anda bir soğuk bastırdı, inanılır gibi değil, sanki bir gecede kış geliverdi. 

4 Kasım 2019 Pazartesi

Haberler, kitaplar falan filan İnter Milan :P

Aynı anda okuduğum kitap sayısını beşe çıkardım bu hafta sonu. Yeni gelenleri sonra anlatırım ama yine de en favorim Harita Metod defteri. Murathan Mungan anlattıkça ben kendi çocukluğuma dönüyorum. Her yazısı, hemen her cümlesi, bendeki bir anıyı yeşertiyor, derinlere gömdüklerimi, yüzeye çıkarıyor.

Murathan Mungan ile aramızda bir kocaman nesil (annem yaşında kendisi), çocukluklarımızın coğrafyaları arasında bin kilometreden fazla var. İşin bu yanından bakarsan, bu kadar benzerlik bulmak ilginç. Diğer taraftan bizimle ebeveynlerimizin çocuklukları arasında, bugün çocuklarımız ile aramızdaki gibi bir uçurum yoktu. Zaman bizim çocukluğumuzda hala bir nebze yavaş akıyordu. Annelerimizinki gibi... Belki de bilemiyorum, bizlerin ebeveynleri ile arasındaki yaş farkı, bz yeni nesil anne-babalar kadar çok değildi. Bırak Arca'yı, benden on yaş genç arkadaşlarımla geçmişimize dair çok az ortak payda var.

2 Kasım 2019 Cumartesi

An itibariyle...

Arca, haftalık playstation dozunu alıyor, muhterem beyin haşlıyor, geçen master şefte gördüydü. Benim göresim yok kaçtım. Birazdan beyinle işim bitti, der çağırır, hünkar beğendi yapacağız kendisiyle..

Arca'nın önce feci batırıp iki gol yememize sebep olduğu, ardından son golü attırmayarak kendini affettirdiği maçla başlayan sıradan bir cumartesinin akşamındayız. Maçtan sonra eve gelindi, yemek yendi. İzmir'deyken her hafta 1-2 dışarıdan yemek söylerken Belçika'da bırak sipariş vermeyi, dışarıya yemeğe bile gitmiyoruz. Düşün yani, önce öğle yemeğine eve geldik, sonra markete çıktık. Küçümsemeyelim, sıradan bir cumartesi demiştim. 

Bu ara feci sebze pişiresim var, ama tabii ki yeni teknik ve yöntemlerle... Çünkü kimse kusura bakmasın, bu yaşa kadar geleneksel yöntemlerle pişirilen bir sebzeyi sevdiysem dibine kadar yerim ama sevmediysem de, başka türlü yemenin yolunu bulmalıyım. Mesela semiz otu yemeğini sevmem, salatasını yiyorum. Bezelyede, taze fasulye ve barbunyada gelenekselciyim lakin karnabahar ile lahana için yeni şeyler düşünmek lazım. Bana göre hava hoş, ben karnabaharı kıymalı yemeğini yerim affetmem ama evde kimse yemeyince koca tencereyi bitiremiyorum. Lahana da saramayacağıma göre kapuskasını ben dahil kimsenin nefret etmeyeceği şekilde pişirebilmeliyim. 

Öyle böyle derken bir de baktım, hepsinden almışım. Yarın sebze pişirme günü, şimdiden belli oldu. Yenilikler kabul görürse paylaşırım, olmazsa denedik der geçeriz. 

Bu hafta, Azizlerin günümüymüş ne, cuma tatildi, uzun bir haftasonu oldu. Uzun haftasonlarının en iyi tarafı, tatilin ikinci gününde olup da hala bir gün daha tatil olacağını bilmek...

Şimdi geldi , çağırdı. Ben hünkar beğendiye kaçar.


1 Kasım 2019 Cuma

Bir "Yeliz san" kolay yetişmiyor

Bu hafta çok yoğun geçti, çünkü ofiste bizim departmandan tek kişiydim. Okulların tatil olması veli çalışanlarına uzun haftasonunu haftaya tamamlattı, ofis neredeyse boşaldı. Bir ben, bir çocuksuzlar, bir de Japonlar tabii ki... Hani zaten eve gidiyorlar mı merak ediyorum. Sabah erken geliyorum, oradalar, akşam geç çıkıyorum yine oradalar. Bir keresinde arabayı alacaktık, hafta sonu uğradım, yine oradalar. Şikayet de etmiyorlar.

Bu bakımdan en boktan millet biziz ofiste. Hem şikayet ediyoruz hem de çalışyoruz. Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça! Ya çalış, işini sevdiğin için çalış, gerekirse Japonlar gibi 24 saat çalış ama şikayet etme, ya da diğerleri (ofisteki diğer 27 milletten çalışan gibi) uzun çalışmaktan şikayet edeceksen, mesai saatleri içinde çalış, sesini çıkarma. Bizim Türkler, ben de dahil, hem çalışıyoruz eşek gibi, hem şikayet ediyoruz. Bizi diğer tüm milletlerden ayıran bu işte, şikayet. (tespitim geldiyse demek)

27 Ekim 2019 Pazar

Sosyal kelebek mi ? Kozasında bir tırtıl mı?

İlker ve Arca için maç, Yeliz için keyif vakti.

Biramı açtım, (bu aralar akşam üzeri hafif içimlerden favorim Brugse Zot, adamlar bira yapıyor abicim ve kendileriyle gurur duymakta o kadar haklılar ki!) tam "içerik üreteceğim" (he ya şimdi moda bu, dötümden salladığımı yazıyorum ama sen yine çaktırma, bloga yazı girdim mi girdim, o kadar) bilgisayar güncellemeye girdi. Te allahım! Boş mu durayım (boş duranı allah sevmez) açtım Harita Metod Defteri'ni birkaç sayfa daha okudum.

22 Ekim 2019 Salı

Görüşmeyeli...

Ben bir yazıya böyle başladıysam bil ki, uzun zamandır bloga yazı yazmamışım. Oldu evet, üç hafta kadar oldu. Çakmak kullanmadan uç uca yaktığın sigaralar gibi tüketiyorum günlerimi. Ne zaman başlıyor ve ne zaman nasıl bitiyor, hiç bilmiyorum, dolu dizgin. Şikayetçi değilim. Hatta dengeyi kurmayı başarabildiğim zamanlar yoğunluktan keyif bile alıyorum (tecavüz kaçınılmazsa...).

3 Ekim 2019 Perşembe

Stres

Geçen sezon aldığım eğitime gelen hocanın muştuladığı stresle başa çıkma workshop'unun duyurusunu aldığım an atladım: "Bizim ofiste de yapacak mısınız?" (Zira eğitimler bizim ofsten ziyade fabrikanın olduğu akademide yapılıyor. Oralara bir eğitim için gitmek istemediğimden her seferinde şansımı deniyorum.)

Bizim şirketin akademisi sağ olsun, beni hiç kırmaz, "tabii" dedi, sen istersin de biz hiç yapmaz mıyız? Lakin o gün bugün ses yok. Stres oldum. Başladım bunların kafasını yemeye "hani yapacaktınız n'oldu? Strese sokmayın adamı!"

Bizim şirketin akademisi sağ olsun, eğitime aç şahsıma hiç dayanamaz, "kimseler başvurmadı, vazgeçecektik ama acaba sen de mi dürtsen arkadaşları? Biz de hatırlatma yapacağız" dedi, bana bir ürperme geldi. Stres is loading :P

24 Eylül 2019 Salı

Yeni sezonda şahsım

Yeni yayın sezonunda şahsımdaki en büyük değişiklik dil oldu.

Fransızcayı park ettim. Bakınız park ettim diyorum, asla bırakmadım, bırakmam. Ayol dil, şiir! Nasıl bırakırsın?

Flamancaya başladım.

23 Eylül 2019 Pazartesi

Çorbacıgillerde yeni yayın dönemi başladı

İzmir'i okul çocuklarına, Çeşme'yi ve Özdere'yi, denizin en güzel zamanının, Eylül'ün tadını çıkarmak üzere, okul çocuklarının bir an evvel şehre dönmesini bekleyen emeklilere bırakıp Brüksel'e döndüğümüzün üzerinden neredeyse üç hafta geçti.

Günün çorbası blog'da da yeni yayın dönemi başlamış oldu.

Belçika'da ilkokul 6 yıl yani, Arca İzmir'deki eski sınıf arkadaşları gibi ortaokula değil 5. sınıfa geçti. Yeni bir öğretmenleri var, sanırım benim yaşımda ama Arca kadına yaşlı diyor, pis cüce!

22 Eylül 2019 Pazar

Kitap yorumu: 4321

Hayatı çok sevdiğim anlarda içime inceden bir sızı oturuyor.
Çok sevdiğim bir şey yer içerken (mesela bira:))
çok sevdiğim bir koku burnuma geldiğinde (kitap, ilker, arca, biçilmiş ot, yağmurdan sonra toprak, deniz, fırından çıkmış ekmek, temiz çarşaf, taze kahve...)
Çok sevdiğim bir şey yaparken (yazmak, yüzmek, okumak, bisiklete binmek...)

Hayat hem mücadele içinde olduğun hem de aşık olduğun hayat...
Hem güzel hem zor.
Belki de sızılar bu yüzden.
Baktığın yerden hayat, nasıl olursa olsun, kısa. Hep kısa ve aslında hepimiz “ölecek yaştayız”.

18 Eylül 2019 Çarşamba

Dumur diyalog #172

Y: Arca kilo vermek için şekerli yiyecekleri kesmen lazım, dondurma dahil.
A: asla olmaz! Dondurma benim kırmızı çizgim. 
——-

5 Eylül 2019 Perşembe

Tatildi, bitti.

Muhteremle sözümüz var, yetmiş yaşımızı geçip hala sağlığımızı muhafaza edebiliyor olur isek, sigaraya tekrar başlayacağız. Senelerce keyifle tüttürdüğümüz, bırakmakla gurur duyduğumuz sigaraya.

Babamın bir lafı vardır, elbet buraya bir yerlere yazmışımdır; "bir kafaya bir duman şart".

22 Ağustos 2019 Perşembe

inziva vakitleri

İnsanın bilmediği ne zaman ve ne sebeple öleceği. Her gün yeniden güneş doğuyor ve biz yeni bir yaşama uyanıyoruz. Her gün yeniden yaşıyoruz ama bir defa öleceğiz. 

Yapılacak çok işin varsa ölüm pek az düşünülüyor.  Çok meşgulsen, hayatın içinde debelenmekten başka bir şey bilmiyor ve sürekli bundan şikayetçi ysen, aklına bile gelmiyor. 

Ve sonra sinyal veriyor bir şeyler. Mesela yıllardır yaptırdığın rutin kontrollerinden birinde verilerde anormalite görülüyor. Yaşlılık, alkolü fazla kaçırma veya çok çalışma gibi bahanelerin ardına sakladığın yorgunluk kronikleşiyor sanıyorsun. Halbuki bir şeylerin iyi gitmediğinin göstergesi olabileceğine ihtimal vermek istemiyorsun. Dahası görmezden geliyorsun. Sonunda sinyal somut verilerle önüne konuyor. Hadi bakalım dötün yiyorsa, umursama! 

4 Ağustos 2019 Pazar

#bahçevanyeliz :)

Bilmem hatırlayanlarınız olur mu ama bizim sitenin kollektif sebze tarhı projesine nasıl gönülllü olduğumu bir ara anlatmıştım.

O gün sulama sorununu çözemediler. Çocukları yaşındaki, kendini tanıtmaktan gayrı Fransızcası olmayan bir kadının neden aralarında olduğunu çözemedikleri gibi...

Sulama Belçika'nın yağışlı iklimine teslim edildi ve çocukları yaşındaki kadına aralarından biri sordu: "bitki yetiştirmeyi seviyor musun, bahçen filan var mıydı memlekette?"

"Bizim İzmir'deki balkonda plastik çiçek yetiştirmeyi beceremedik, evdeki saksıların bitkileri de bizi terk edeli nerden baksan beş sene oluyor", demedim tabii ki! "Ne diyorsun? Bahçecilik benim genlerimde var, toprağa ellerimi sokmak için sabırsızlanıyorum", dedim. (ingilizce tabii lan, heyecanlanma. o kadar Fransızca konuşsam hiçbirinizi tanımam!)

28 Temmuz 2019 Pazar

Kulaklıklarımın şarjı dolarken...

Durmaksızın yağan yağmuru dinlerken hava sıcaklığının bir günde yirmi derece birden düşmesine şaşırsam mı, şükretsem mi bilemedim. Belçika'da geçen iki yılın ve üçüncü yazın ardından, sanırım artık şaşırmamalıyım. Yine de hayat, bizi şaşırttığı ölçüde keyifli değil mi?

25 Temmuz 2019 Perşembe

iki yıl olmuş bile

Sıcaklar iki gündür Brüksel'de hayatı felç etti. Yok ya abartıyorum, sadece bugün 40 C olunca kimse sokağa çıkmamış, akşam eve dönerken fark ettim.

An itibariyle hava Belçika normallerine dönmüş bulunmakta: 35 C ama feci yağmur yağıyor. Yine bostanı, çiçekleri sulamaktan kurtuldum. Ay çok affedersin burada kimse bahçem var demesin, iki gün yağmasa üçüncü gün yağıyor. Kıyamam zavallı babam gözü gibi baktığı bahçesini sabah akşam sulamak zorunda kalıyor.

Var ya, şu anda keyfimin zirvesindeyim diyebilirim. Yağmurun yağdığı her geçen saniye biraz daha serinliyor hava, yağmurun sesi, fondaki müziğime karışıyor ve ben ayağımı uzatmış yazıyorum. Bir de cüceyle konuşmuşum. Keyfim yerinde :)

Keyifler! Teker teker gelin!

23 Temmuz 2019 Salı

Mevsimlerin kokusu

Güneşten iyice pişmiş yabani çalıların ve mor çiçeklerin kokusu ve evet biraz da lavanta... Biri bana yaz mevsiminin kokusunu tarif et dese, şu anda bulunduğum coğrafyaya ait bu kokudan başkası aklıma gelmez. 

Lüzumsuz bilgiler vol.3

Nihayet yağmursuz günler geliyor. Kutlamalara terasta yayılarak başladım. Bir yanımda bira, elimde kitap, yanı başımda telefon, kulağımda müzik.

Saat dokuzu geçmiş ve güneş henüz batmamış... Belçika yazını seviyorum. Serinliğini, geç batan güneşini, sakinliğini ve nadir maruz kalınan güzel havaya minnetini cömertçe gösteren insanını...

Başımı bulutların iyice dağıldığı mavi gökyüzüne kaldırıp düşündüm ve bir yargıya vardım: "garip bir insanım". Tuhaf özelliklerim var. Bence bunu beni blogdan tanıyan kimselerin bilmesinde fayda var. Lüzumsuz özelliklerimi okusunlar ve karar versinler, "takip etmeye değer mi?"

Herkes hazırsa başlıyorum: