Bugün doğum günümü kutlamayı reddediyorum. Hayır 46 yaşına bugün girmeyeceğim, haftaya İlker’in doğum gününde birlikte gireriz 46 kaçmıyor ya! Mayıslar bizim !
Evet bunları dedim hatta videoyla kayıt altına alındı ve utanmadım instagramda paylaştım. O videodaki halim içler acısı ve um-rum-da bile değil.
Mutsuz huysuz ve de tatsız. İnsan doğum gününde sabaha karşı üst solunum yolları şikayetleriyle uyanır ve yağmurun sesinden bir daha uykuya dalamazsa, mutsuz da olur huysuz da tatsız da…
Hasta olmam yetmezmiş gibi biricik evladımın dört yirmilik dişini birden çektiler, mutsuzlar birken ikiye çıktı. Bir de tatil, bir de hava mis! Lanetlerden bir demet.
Daha da kötüsü, pasta almaya çıktık, gittim çilekli tart aldım, salaksın Yeliz çocuk tartı nasıl yesin! Katır kutur tart mı yiyecek ağzındaki dikişlerle. Annelik vicdan muhasebesi vol.23987428937658946 . Kumaşında olmayınca analık olmuyor, olmayınca olmuyor.
Ay şiştim!
Günün ortasında gittim yattım. İşe yaramadı, mum üfleyip pasta kestim, pardon tart!
Sonra sonra telefonuma gelen onlarca mesajı okudum, canlarımla uzun telefon sohbetleri yaptım, bir de üzerine Bahar dizisinin son bölümünü izledim de kendime geldim.
Günün kapanışını sinüzit hapı ve papatya çayımla yapmadan önce adet olduğu üzere doğum günü yazısı yazmaya niyet ettim, işte geldim burdayım!
Sabaha karşı uyandığımda iki şey yaptım;
1-günlüklerimi ve blog yazılarımı okudum, hep 1 Mayısları tabii ki…
2- Kitabımı bitirdim: Bitmeyecek öykü. “Ama bu başka bir öykü başka zaman anlatılmalı”
Blog yazılarım son 16 yılımın doğum günleri. Hani hayatımın gözümün önünden film şeridi gibi… tövbe!
2008’de İzmir’e taşındığımızda yazmaya başlamıştım bu blogu, o yıl İlker ve ellerinde çiçeklerden bahsetmişim. Bir yıl sonra Arca hayatımıza girmiş, ve günün anlam ve önemine istinaden emekçi memeler gündemdeymiş. Otuzlarımda birer ikişer ilerlerken ne kadar da kalabalık bir arkadaş grubumuz ve sosyal hayatımız olduğunu fark ediyorum. Yaş 33’ü gösterdiğinde yine Arca gündemde bu defa ameliyattan yırtması geniş kitlelerce kutlanmış. Aydınlanmanın başladığı 35 ila 37 .. Yıllar içinde kendimi bulmuşum, bol sorgulamışım, zorlamış zorlanmışım, hayatımın en zor yaşı olarak tarihe geçecek iki yaştan biri 44 ise (terapiler analizler sancılar) diğeri 39… eşik işte, dünyam değişmiş. İnanılmaz uzak geliyor bir o kadar da taze. Hey gidi son yedi senem.
Çocukluğumun baharlarında ilkokuldan eve dönerken sürekli oyalandığımı hatırlıyorum. Annem meraktan çatlardı. Her şeye durur bakardım. Bakkaldan patlamış mısır alıp yol üstündeki kümesin tavuklarına atar öylece bakardım nasıl yiyecekler diye. Sokak aralarında bu kadar apartman yoktu, hala tek ya da iki katlı evler vardı ve bahçelerinde leylaklar. Bahçe duvarlarına tırmanıp anneme leylak kopardığımı hatırlıyorum.
Artık koparmıyorum, ve hayatım da tümden değişti elbet ama değişmeyen ve hiç değişmeyecek bazı şeyler var, bir leylağı dalından koklamak için yolunu değiştiren kız çocuğu gibi.
(Leylak dalı bloguna selam olsun)Bu leylak da Paris sokaklarından
3 yorum:
Leylak Dalı blogu selamını aldı kalbine koydu, sevgili çorbacımız Yeliz'e upuzun ve sağlıklı bir ömür diledi, bir hafta sonrası için İlker Bey'le birlikte bir daha diledi. Gördüğün leylakları benim için de kokla...
Sevdiklerin ile birlikte nice mutlu, huzurlu ve sağlık dolu yıllar dilerim. İyi ki doğdun :)
Gel oldu ama bir mutlu yıllar da benden :)
Yorum Gönder