12 Aralık 2022 Pazartesi

Karşı konulamaz bir yazma isteği ile uyanmalar vol.2 : x y z kuşaklar ve daha fazlası

 *** önceki yazıdan devam ***

Yemekten bahsetmek karnımı acıktırdı. Aç olduğum fakat ne yemek istediğime karar veremediğim zamanlarda, ya tuzlayıp biberlediğim zeytinyağına ekmek banarım ya da sahanda yumurtaya. Bugün ikincisini tercih ettim. 

Karar vermek benim için diğerlerine göre hep çok uzun süren bir eylem olmuştur. Kişilikle alakalı, yanlış karar verme korkusuyla… 

Gün içinde karar vermemiz gereken ne kadar çok şey var farkında mısınız? Kahvaltıda ne yiyeceğine karar vermekten bahsetmiyorum, ya da ne giyeceğine… Araştırmalar, günümüzde ortalama bir ofis çalışanının gün içinde vermek zorunda olduğu kararların bundan altmış yıl öncesine göre kat be kat fazla olduğunu ortaya koymuş. 


Odaklanmak ise bambaşka bir mesele, izlediğim bir videoda işe odaklama süresinin ortalama üç dakikaya düştüğünü söylüyordu. 


Mental işçiler olarak hem üzerimize karar verme sorumluluğu bindiriliyor, hem sürekli dikkatimizi dağıtacak türlü uyaranlarla çevriliyiz hem de üç dakika! Ha bir de milenyum kuşağının gözbebeği multi tasking var. İş dünyasının gelmiş geçmiş en aptalca beklentisi.


Burn out vakalarının artmasına neden şaşırıyoruz ki?


Kanımın son damlasına kadar tek başıma savaşmam da gerekse, multi tasking aptallığına itiraz edeceğim. Kayıtlara geçsin. 


Kayıtlara geçmesini ısrarla istediğim diğer konu da insanın “ben oldum” ya da “benden artık geçti” gibi inanışlarla kendini ölüme terk etmediği sürece, gelişmesinin önünde hiçbir engelin duramayacağı gerçeği. Ha bir de tabii alıştırma yapma. Yöntem bilmek ya da yeni yöntemler geliştirmek yetmez, o yöntemleri pratik etmek, işin özü bu. Kahvaltı için bizim evdeki gibi malzeme sıkıntınız ve hayal gücü eksikliğiniz yoksa yüzlerce alternatif arasında aç kalabilirsiniz. Ama bu gibi durumlarda önceden işe yarayan iki seçenek bulundurursanız, işiniz kolaylaşır. Bak mesela şimdi hala mantarlı omlet, sucuklu tost, menemen arasında bocalıyor olacaktım ama ben ne yapıyorum, karnımı doyurmuşum blog yazıyorum.


Salı günü bir eğitim alacağız, verimli çalışmakla ilgili.  Başka bir multi tasking vakasıyla karşılaşacağımı sanmıyorum ama yine de hazırlıklı olmakta fayda var diyerek departman yöneticisinin gönderdiği videoları izledim. O yukarıdaki araştırmayı videodan öğrendim. Steven Covey’in cümlemizin hatmettiği kitabı “etkili insanların 7 alışkanlığı”ndan bir şeyler duyacakmışım gibi bir his var içimde. Yani müthiş aydınlanacağımı sanmıyorum, departmandaki yeni neslin şevkini kırmamak adına eğitimi eğitimciyle tartışmaya indirgememeye çalışacağım zira benim gibi kişisel gelişim manyağı iseniz bu tür eğitimlerde genelde yeni bir şey duymuyorsunuz. 


Bazı düş kırıklıklarına rağmen iflah olmaz bir “eğitim şart”çı olduğum için inancımı yitirmiyorum ve ısrarla her yeni eğitime kaydımı yaptırıyorum. Mesela çoklu nesil ortamlarında çalışma ve yönetimle ilgili eğitimde bir noel ağacı gibi ışıldamasam da, birkaç ampul yandı, müteşekkirim.


İnsan yaşamının ve emeklilik yaşının uzaması sebebiyle olsa gerek, iş hayatında şu anda dört nesil birlikte çalışıyormuşuz, benim ekibimde üç nesiliz. Ben X kuşağının son yıllarından, Marijke Milenyumun ilk (biz Türkiyede Y diyoruz) Marco ortalarından ve Afsaneh Zen kuşağı. Ben yine şanslı sayılırım zira bende baby boomer yok. Olsa da fark etmez gerçi, kimi ortamlarda X kuşağına da boomer dedikleri oluyor. Ama eğitime katılan başka müdürlerden Milenyum jenerasyonundan olup da boomer çalışanı olanlar vardı. Zavallılar kafayı yiyorlarmış. 


Neyse lafı uzatmayacağım, benim ampulleri yakan şey şu oldu: Otonom çalışma sadece X kuşağına özel bir şey! Yani bir iş ver, ve sana sonucu beklediğinin de ötesinde versin. Tüm sorumluluğu üzerine alarak, yönerge beklemeden. 


Altına imzamı atarım! Şahsen ben, biri bana talimat vermeye kalksa hakaret kabul ederim. Dolayısıyla  ekip arkadaşlarıma da talimat almayı ya da işi nasıl yapması gerektiğini anlatmaktan imtina ederim. Ama yeni nesil buna ihtiyaç duyuyormuş. İnanılmaz ama gerçek. 


Işıl ışıl bu öğretiyi sıcağı sıcağına hayata geçirdim. Aylardır bunaldığını fark ettiğim ama kendi başına çözebileceğine inandığım için müdahale edersem ayıp olur diye düşündüğüm bir konuda Marco’yla konuştum hatta utanarak isterse talimat listesi hazırlayabileceğimi söyledim, müteşekkir oldu. Sonra Afsaneh, zehir gibi kız. Ama yönerge vermeyince şaşırıyor, neresinden tutacağını bilmiyor, sonra bir yönerge yazıyorsun, hani önce şu sonra bu sonra işte şununla konuş bakalım ne diyecek… derken bir bakmışsın senden iyi halletmiş her şeyi.


Bizim evdeki Zen cücesini de anlamaya başladım, hatta İlkerle neden anlaşamadıklarını. İlker buna bazı ana hatları veriyor, kuralları bildiriyor, sonra bekliyor ki, kendi halletsin. Hayır, bu ona özgürlük verme işi aslında onun istediği şey değil, o tek tek belirtilsin istiyor, netlik istiyor, sorumluluklarını ve görevlerini en ince detayına kadar anlatınca yapıyor. (Ha bir de sonuçlarının ne olacağını - tehdit ? Asla! ) İnanmazsın, çöpleri döktükten sonra çöp kovalarının içine yeni torba koyması gerektiğini bilmesini aylarca boşuna beklemişiz, ondan beklenmediğini sanıyorsa demek, iş tanımını net yapınca bir daha hatırlatmamıza bile gerek kalmadı.


Allahım Milenyumlar Zenler seviyorum artık sizi :)) 


Ama hala en çok X kuşağını seviyorum. Müthiş liderler olmayabiliriz, arada derede kaynamış gitmiş bir sandviç kuşak da olabiliriz, kabul ediyorum ama pratiklik, sorun çözme ve yaratıcılıkta böyle bir nesil daha dünyaya gelir mi bilmiyorum. 


Bugünkü dünyayı biz yarattık, biz akıllı telefonlara, internete, sosyal medyaya doğmadık, biz yarattık bunları ve şimdi yakalamaya çalışıyoruz, başarıyoruz da bence. 


Kaybolmuş kuşağımızın nostaljisinde gülümsemeyle karışık hüzün ve eskiye özlem olmasının sebebi de son otuz yılda müthiş bir hızla değişen dünyanın her anına gündelik yaşamın yalınlığında tanık olmamız. 


Dün markete giderken ve eve döndüğümde yemek pişirmeye devam ederken kulağımda sesli kitap “Ankara, Mon Amour” vardı. ( Daha birkaç yıl öncesine kadar külliyen karşı çıktığım sesli kitapları şimdi bağrıma basmam da tam bir X kuşağı davranışı :) ) Sokaktan eve girmeyen çocukluğumu, Suna’da buldum. Bizim neslin tüm saflığı ve yoksunluğu da kitaptaydı. ve o kadar sevdim ki kitabı, neden daha önce okumamışım pardon dinlememişim dedim :) 


Sesli kitabı kitap okumaktan saymama huyumdan da vazgeçtim. Muhtemelen dinlemeyi beceremediğim için daha doğrusu yanlış kitabı yanlış zamanda dinlemeye çalıştığım için sesli kitap meselesine bok atıvermiştim. Böyle fesatlıklarım vardır ama dediğim gibi iyi çark ederim, nitekim ettim ve sabah sesli kitabımı GoodReads’te okumakta olduğum kitaplar kısmına kaydettim. Bir de ne göreyim, listede yazdan kalma çoktan okuduğum “Eksilen” var, bir ilk kitap Eksilen. Burak Varol yazarı. Emine hediye etmişti kitabı. Çok zekice yazılmış, ilginç bir kitaptı Eksilen. Yazın birkaç günde çabucak okumuştum ve çok beğenmiştim. Oylamayı da yorum yazmayı da unutuvermişim. 


Madem kitaplardan bahsediyoruz - en sevdiğim konu - son zamanlarda okuduğum ve blogda yazmam lazım dediğim başka bir kitapla devam edelim. Ama önce bir Noel pazarı molası, sıcak şarabımı içip dötümü dondurup geleyim. 



—— devamı sonraki yayında ——

7 yorum:

ceren dedi ki...

Ka czamandır bekliyorum bakıyorum yeni yazı var mı diye, bugun 3 tane birden gorunce nasıl mutlu oldum. Bilin istedim yazılarınız okunuyor merakla bekleniyor. Bu bilgiler icin ayrıca tesekkurler sevgiler Ceren

fatma dedi ki...

evet, yeni nesil için ister y ister z olsun ayrıntılı talimatların geçerli olduğunu yaşayarak öğrenmiştim, burada okumak gülümsetti. Doğru bulmuşum demek ki:)

flzpink dedi ki...

Merhaba, Şükran Yiğit'in Radyo Şarampol'ü de çok güzeldir, öneririm. Ucundan dahil olduğum Y kuşağından sevgiler...

yeliz dedi ki...

Çok sevindim teşekkürler

yeliz dedi ki...

vallahi ıbenim de gözümün önündeymiş ama hiç fark etmemişim altın değerinde bir bilgi oldu.

yeliz dedi ki...

çok teşekkürler hemen edindim radyo şarampolü. Leylak dalı da önermişti diye hatırlıyorum

pengwing dedi ki...

Merhaba, yazınızı okudum ve çok beğendim. Yöneticimle aramdaki iletişim sorunun da bundan kaynaklandığını fark edince şaşırdım. Üzerine daha çok düşüneceğim.
Sevgiler ^.^