12 Temmuz 2016 Salı

Arca'nın tatil anıları

Gülçin’ce Gülçin, bizim yazlıktan komşu, vallahi bak, bisikletle beş dakika:) Bayramda geleceğim deyince, o göbeği canlı canlı görmek için ne yaptım ettim, çoluğu çocuğu sattım, vardım yanına. Ne güzel sohbet ettik, ne tatlı bir salıncak keyfi yaptık… Blogdan konuştuk. Zor dedik, uzun uzadıya yazamıyoruz, güzel resimler koyamıyoruz artık diye dert yandık. Ve aslında blogların eskisinden daha kıymetli olduğuna karar verdik. Yok ya sosyal medya dediğin mecra duygunu anlatmaya yetmiyor ki… Bir de ben şahsen blog okumayı seviyorum ve blog yazmasa da keyifle blog okuyanlar olduğunu biliyorum, bu da beni çok mutlu ediyor.

Bir de anılar… Yıllar önce yazdıklarıma bir yorum aldığımda, sayfa sayfa eskiye dönmek çok keyifli… Neler yazmış, neler paylaşmışım, nasıl bir emek… Gülçin bana iyi ki yazmışsın diyor (hafta hafta gebelik, ay ay Arca bebek gelişimi:))) şimdi dönüp okuduğumda birilerine bir faydam olduğunu hissetmek bile yeter…

İşte bu sebepten tam da Arca’nın resmi yaz tatili başlayalı bir ay olmuşken, yine benzer bir anı derleme yazısı ile karşınızdayım sayın blogseverler:) Maksat yıllar sonrasına hatırlanası anılar bırakmak…

Arca cücesi, tatilin ilk ayını birkaç gün babasıyla, bir haftası anneanne ile, 5 günü babaanne ile, bir haftası da bayram tatiliyle bitirdi bile. Kendisi bir yaz tatili klasiği olarak şimdiden iki kiloya, zenciden bir ton açık ten rengine ve müthiş bir özgürlüğe kavuşmuş durumda. Totosuna şortlar olmuyor, o derece:) Bu kadar harekete nasıl semiriyor hayret. Yok aslında hayret değil, sen de o kadar dondurma, abur cubur, günde beş öğün yemek yersen, sen de semirirsin, istediğin kadar yüz, top oyna fark etmez.


Televizyonu biraz fazla kaçırdığını fark edince, anlaşma yaptık, program akışından program seçecek, sadece çok sevdiği birkaç tanesini izleyecek.

Ipad hafta içi yok. Yasak değil ama anneanne-babaanne-dede üçlüsüne ipad gibi bir sorumluluğun yükünü vermeyi doğru bulmadık. Biz ana babası olarak koyduğumuz sınırları genişletip duruyoruz, olmadı cüceyle kavga ediyoruz, onlar hiç baş edemezler. Dün sabah bu cücenin tombul totosunda pireler uçuşurken uyandım, aldım kalemi elime trt çocuk yayın akışını yazdım. Altına da notlarımı ekledim. Peki o ne yazmış? Vazgeçmiyor katiyen vazgeçmiyor:))


Öğretmeni ödev vermedi, bol bol okusunlar dedi, ben de boş durmadım tabii ki, derhal kitaplığı doldurdum. Bunda ablamın bir akşam iş çıkışı Duru’nun küçüklüğünden kalan iki torba kitabın katkısı büyük.

Saftirik Greg serisini bitirdikten sonra Saftirik Vampir diye iki kitap daha okudu. Arca’ya kitap seçtirmemem lazım, vampirden sonra kurt adamdan da bahsetmeye başlayınca, hafiften tırstım, derhal rotayı daha makul kitaplara çevirdim.

Levent İz Peşinde serisinden beş kitabı babaannesiyle olduğu hafta bitirmiş, çok eğlenceli bir seriymiş, yani kendisi 7 yaş için tavsiye ediyor.

Özge, David Walliam isimli yazarı önerince, “Arca pek sever” deyince, “Babaannem bir gangster” ile “Milyarder Çocuk” kitaplarını almıştım. “Babaannem bir gangster”i çok beğendi. Bayram tatilinde bitti sanırım. Kitapları bitirince üzerinde konuşuyoruz. Aslında özet filan çıkarsa, yazsa, daha iyi olur ama şimdilik çok üstüne varmıyorum. Bu kitabı özellikle çok sevdim, çünkü hem eğlenmiş, hem de üzülmüş, babaanne ölüyormuş kitapta. Vampirlerden sonra insani duygulardan bahsetmesi yüreğime su serpti. Hemen diğer kitaba başladı, neden? Çünkü o da annesi gibi yazar takıntısı olan bir okur. Evet ya o bir okur, yedi yaşında bir okur (şükür:))


Bayram tatilinin bir kısmında anneanne yazlığındaydık, birlikte bisiklete bindik, bahçeden biber salatalık domates topladık, bayılıyormuş o bahçeye… Bugün annem biber hasatı ve kurutma hazırlıkları fotoğrafı paylaşmış, Duru ile Arca da işlere müdahil olmuş.


Bu arada kolluksuz yüzmeye başladı. (Bence geç bile kalmıştı, yıllardır yüzme öğrensin diye kasıyorum, demek her şeyin bir zamanı var) Artık denize gider gitmez atıyor kendini sulara, ara ki bulasın. Günlüğüne yazdı: “25 haziran 2016 bugün ayağımın yere değmediği yerlerde kolluksuz yüzdüm.” Aferin evladım:)

İşte böyle… bizim evin yer cücesi tatil anıları biriktiriyor. Biz? Bizi de sonra anlatalım…

6 yorum:

CEREN dedi ki...

Ne güzel yazmışsın Yeliz, dediğin gibi insan bir süre sonra geriye dönüp bakınca neler yaşadığını hatırlayıp mutlu oluyor..Bu arada benim cüceme ne yaptıysam okumayı sevdiremiyorum ve çok üzülüyorum, senin kadar olmasam da ben de kendi çapımda çok kitap okuyan biriyim,örnek olmak desen oluyorum yani,kendime her kitap alışımda mutlaka Demir'e de alıyorum ama hiç heves yok çocukta, resmen benim zorumla okuyor,ben de bu ara iyice bıktırmamak için zorlamıyorum. Dur bakalım ne zaman kendi okumak isteyecek ? Ay çenem düştü, hadi kaçtım ben :)Sevgiler..

okuyanguzel dedi ki...

Ben de blogu bırakıp kaçtın sandım. :)

Duygu dedi ki...

Özlemişim:))

ev kuşu dedi ki...

"Çok emek" gerçekten. Teşekkürler yazılarınız için ben de yıllardır nedeyse başından beri aralıksız takipteyim sizi. Kızım için de kendim için de çok faydalanıyorum. Çok teşekkürler, sevgiler. Sibel

Gulcin dedi ki...

Ya biz ne guzel sohbet ettik :) Iyi ki geldin yeliz ve iyi ki yaziyorsun :)

Adsız dedi ki...

Su kötü günlerde ilaç gibi gelen bir yazı olmuş. Her canım sıkıldığında bugun yazı var mı diye heyecanla bakıyorum. En azından ev iş çocuk telalesinde bir süre kendim için ayırıyorum. Arcanın anıları benim cüceyi yetiştirmemde o kadar faydalı ki... yazamasak da okumak cok iyi geliyor.

Esk.den elif