29 Kasım 2014 Cumartesi

Şükürlerden bir demet..

Üzerimizden olumsuzluklar geçer, bazen teğet geçer bazen deler de geçer, değil mi Olric:))

Ağlamak güzeldir, birlikte ağlamak daha güzeldir...

İlker'in askerde olduğu dönemdi. Annem İstanbul'daydı, birlikte Carousel'e sinemaya gittik. Babam ve oğlum. Film bu. O zamanlar Çağan Irmak'ın seyirciyi ağlatma konusundaki üstün yeteneğinden filan haberdar değiliz, giyindik süslendik ana kız film izleyeceğiz.

Sonuç belli tabii, ağla ağla içimiz çıktı. Şimdi ben Cars filmindeki o Şimşek Mcqueen'in kazadan sonra Kral'ı iterek yarışı bitirmesini sağladığı sahnede böğüre böğüre ağlamış bir insanım, "babam ve oğlum" filminin üzerimdeki etkisini düşün, düşün yav o kadar hayal gücünün sınırlarına dayanmasına gerek yok.

27 Kasım 2014 Perşembe

Zamansızlık mı o da ne?

İki çiziktirip gideceğim.
Şimdi bizim genel merkez bir yarışma düzenliyor.
Yenilik kategorisinde de bizim ekip yarışmaya giriyor.

25 Kasım 2014 Salı

Dumanı üstünde şükürler hmmm misss

İlker, dün sabah 10:00 uçağı ile İstanbul’a gitti. Arkadaşı ile birlikte birkaç işi vardı, biraz da gezdi, rakı balık, derken gece 23:55 uçağı ile döndü. Sabah tabii kendisiyle görüşmedim, uyuyordu, saatini kurdum, çıktım. Sonradan beni aradı ve "TAKDİR EDİYORUM" dedi. Eder, kocam diye demiyorum, beni her zaman takdir eder. Niye lan, dedim. (hayır yani bileyim, bu defa niye)

24 Kasım 2014 Pazartesi

İlk öğretmenim

Benim ilk öğretmenim, Leman Hanım’dı.

Kulak hizasında aynı boy kesimli dümdüz simsiyah saçlarını hatırlıyorum, zarif bir hanımefendiydi.

Aslında kendisi annemin ilkokul öğretmeniydi. Emekli olduktan sonra İzmir’e taşınmıştı, oğlu, gelini ve torunlarıyla yaşıyordu. Akhisar’da hemen herkesler birbirinin akrabası olduğundan sanırım onlar da bizimkilerin çok uzaktan akrabasıydı. Sık sık akşam gezmelerine gider gelirdik. Arca kadar olduğumu tahmin ediyorum zira ilkokula başlamamış olduğuma eminim.

21 Kasım 2014 Cuma

Mazhar

Küçüktüm, Arca kadardım sanırım… “Mazhar’la evleneceğim” diyordum. Büyüyünce Mazhar’la evlenecektim. Evli çoluklu çocuklu babam yaşında koca adam olmasının benim nazarımda bir ehemmiyeti yoktu. Özkan ve Uğur da bize akşam oturmasına gelebilirlerdi. Ama ben Mazhar’la evlenecektim. O yaşta kız çocukları babalarıyla evlenmek isterler ya benimki de o psikoloji herhalde. Oyuncak gitarım vardı ve aynı onlarınki gibi bol kesim bir pantolonum, tüm gün didaydidaydayyy şarkısını ezberlemiştim, MFÖ’nün dördüncü üyesi bendim ama onlar bile bilmiyordu bunu.

Arafta mısın?

O gün erken gittim derse. Matın üzerinde bağdaş kurdum, Deniz’i seyrediyorum, yoga eğitmenimizi. Tütsüleri yakmış zaten, mumları yakıyor, oradan oraya süzülüyor. Birden iyice keyiflendi ve “ah insanın sevdiği işi yapması ne güzel ya” deyiverdi. Karşımda, bu hayatta ne yapmaktan zevk aldığını bilen ve yaptığı işi çok seven biri vardı. Senin için çok seviniyorum, dedim, ne güzel ne şanslısın. O yo, kolay olmadı dedi, ne yapmak istediğimi bulmak on yılımı aldı dedi. Peygamber değiliz ki vahiy insin…

18 Kasım 2014 Salı

Birikmiş şükürlerim var!

Bu bloğa bir kere daha teşekkür edebilir miyim? Edebilirim tabii ki, burası benim bloğum ne istersem yaparım! Bugünkü blog şükürümüz adsız okuyucuya gelsin. Arkadaş siz benim içimi mi okuyorsunuz?

Arca üzerini çok açıyor. Gecenin belli bir saatine kadar terlemesin diye hala ince pike örtüyorum, sabaha karşı da yorgan. Ama işte bazen dün gece olduğu gibi uyanamıyorum gece ve Arca döt baş açık yatıyor saatlerce. Tamam ev sıcak ama “yatanın üzerine kar yağar” şeklinde çok mühim bir anneanne sözü var bizim evde. O üst örtülecek! Neyse sabah bunu görünce sinirim zıpladı tabii. Ne yapsam da çare bulsam derken mail kutuma bir blog yorumu düşmüş sabah okudum, yeminle elim ayağım titredi. Yok ben artık inandım, biz bu blogda birbirimize fazlaca dokunuyoruz, artık telepatik anlaşmaya başladık. Sevgili adsız okuyucunun yorumu için tıklayınız efem, son yorum:)

Kişisel mim

Jardzy mimlemişti. Aslında soruların pek çoğunu daha önce yanıtlamıştım ama yine de pas geçmek istemedim.

Blog açma hikayeniz nedir?
Sene 2005. İlker askere gitmişti. Canım sıkılıyordu. İnternette gezinirken yemek bloglarına rastladım. Herkes blog yazabiliyordu, ben de başladım yazmaya. Yaptığım yemekler üzerine hikayeler anlattığım bir bloğum vardı. Sonra bir konu başlığında kısıtlanmak istemedim, tamamen kişiselleştirdim yazılarımı ve blogspot’a geçtim.

İzmir Gourmet Guide Blog yazarları buluşması

Telefon ettiğimde, İlker balıktaydı. Haftaya Cuma işimiz var mı, ben İzmir Gourmet Guide’ın Bonjour Restaurant’taki tadım etkinliğine davet edildim, gitmek istiyorum, dedim. Köpürdü. Niye onu çağırmıyorlarmış, niye? Yavrum bu tadım etkinliği, doyum etkinliği değil ki seni çağırsınlar, yapma etme eyleme… Hem sen blog mu yazıyorsun? Yazmıyormuş ama yiyormuş, o yesinmiş, ben yazarmışım. Peki…

17 Kasım 2014 Pazartesi

Tanıştırayım: Suna

Bu elimde görmüş olduğunuz arkadaşın adı Suna. Bu ismi ona ben verdim. Bir ay birlikteymişiz, ayrılmayacakmışız. Doktor civanım öyle buyurdular, ayrılmayasınız dediler, günde 3-4 defa sıkınız, drenajınızı artırınız şeklinde rica ettiler. Eyvallah... Eh madem münasebetimizin derecesi pek yakın pek samimi olacak, arkadaş belledim kendisini ve hatta bir kimliğe kavuşturdum. SUNA.

An itibariyle

İnsan okumayı özler mi? ya yazmayı? Özlüyor vallaha... Hatta yatağını bile...

Pazar günlerinin farklı bir büyüsü var. Hele ki bu saatlerin... 

Akşam yedi buçuk civarıydı, İlknurla Deniz henüz gitmişlerdi. Yemek yenecek miydi? hemen yensindi, zira mutfağı toplayacak, Arca'yı yıkayacak, uyutacak, sonra nevresimleri değiştirip kendim de yıkanacak (evet o paçanga böreğinin ter kokusuna sirayet edişini tasvirle vakit kaybetmeyeceğim, gözlerinizi kapatın ve burun deliklerinizi açın, tamam şimdi oldu:) ) ve kahvemi kupama dolduracaktım. Dinlenecektim yav... İlker, eh iyi işte şimdi dinlen dedi, sonra yermişiz, aç değilmişiz.

13 Kasım 2014 Perşembe

Ödev meselesi- ne kadar dahil olacağız?

Bir uzman ya da tecrübeli ana baba fikrine ihtiyacım var.

Arca'nın proje ödevi konusu "muz". 
Muzun 6 adet faydasını yazacak.

Dumur diyalog #135

Instagram özel seri...
Orada da anlık diyaloglar paylaşmışım, bloga koymazsam olmaz:)

12 Kasım 2014 Çarşamba

Bunu da mı görecektik? #80şükürvesilesi'nde flaş flaş!!

----Düzeltme ve özür: allahtan uzman kesilip ukalalık etmiyorum ha, vallaha adamın boyunun ölçüsünü verirler. Evet saçların buklelerini bozmadan kurutmasını sağlayan aparatın adı benim (artık neremden uydurduysam, herhalde kuaför vigo dedi, ben sağırım ya uydurdum biguli anladım) yazdığım gibi biguli değil vigo imiş. Tüm blog camiasından verdiğim bu yanlış bilgi için özür diliyor, utancımla yerin dibine geçiyorum...-----

---------------

Bunu söylediğime inanamıyorum ama saçlarım, saçlarıma şükürler olsun.(31)

İnanamıyorum çünkü çok değil birkaç sene evvel “saçlarımdan nefret ettiğimi söylemiş miydim?” diye sormuş, bonus kafamdan şikayet etmiştim. 

Orada yazılanlar doğru, envai çeşit saç şekillendiricisine ciddi bir yatırım yaptım ben. Komik hallerim var, bakınız aşağıda:)

11 Kasım 2014 Salı

#80şükürvesilesi 30 numero İstanbul Kitap Fuarı'na gelsin!!

Benim yılın bu zamanları en çok şükrettiğim şey, İstanbul Kitap Fuarı. Gittin mi hiç dersen, evet ama en son üniversitedeyken gitmiştim. O vakitler Beyoğlu’nda olurdu fuar. Dünyanın en popülasyonu yüksek fuarıydı, ondan mı dünyanın bir ucuna aldılar acaba fuarı? Hiç bilmiyorum. İnsanlar nasıl ulaşıyor acaba? Fuar oraya taşındıktan sonra, İstanbul’da yaşadığım dönemde bile gitmedim. O halde neyine şükrediyorsun, diyebilirsin, hayır dalmayacağım, bugün sükunetim üzerimde.

Sinüzit, burun estetiği, tesadüfler ve daha niceleri

Akşam yemeği yedikten sonra bana bir üşüme gel, bir uyku çök! Sarındım şalıma uyuyakalmışım. En az bir saat. Arca öptü beni, sonra sıcaksın dedi ateşölçeri getirdi. Harbiden ateşim çıkmış.

10 Kasım 2014 Pazartesi

Burada buracıkta dursun fotoğrafları

Sabahlarım yoğun olur benim. Özellikle ofise erkenden gelmeyi tercih ediyorum. Çin'deki kontaklarımla meseleleri öğleye kadar çözdük çözdük, çözemedik saat farkı sebebi ile ertesi güne kalıyor. Yoğunluğun içinde saate ilişti gözüm, 09:03. İşi bıraktım. Ofisin caddeye bakan penceresine ilerledim. Diğer şirketlerin sigara molası vermiş personeli, karşı benzincide çalışanlar, karşı kahvede bir poğaça bir çaydan ibaret kahvaltısını edenler, kalabalık caddede bir yerlere yetişmeye çalışan arabalar.. Hepsi kendi derdinde, kendi halinde. İçim burkuldu. Her yıl daha mı az hatırlıyor olduk, daha mı uzaklaştık Atatürk'ten? Derken bir siren patladı bir yerlerden ve anında durdu hayat. Burası şehir merkezi değil ha, neredeyse sanayi bölgesi, iş merkezi. Arabalar dörtlülerini yaktılar, kornalarına bastılar, sigara içenler sigaralarını söndürdüler. Son lokma poğaça yutkunuldu, bir yudum çay içildi, ayağa kalkıldı. Pompacı, müşterisi ile yan yana hizaya geçti. Herkes kendine çeki düzen verdi. Herkes... Dakikalarca onu düşündük. Bazılarının "sap gibi" tabirine inat, gözlerimiz dolarcasına onu düşündük, bizim için yaptıklarını, bu ülke için, kadınlar için...

Gözlerimiz doldu, hatta utanmasam işte olmasam hıçkıra hıçkıra ağlardım. 
Ama o ağlamamızı istemezdi, gülmemizi ve onu sevgiyle hatırlamamızı isterdi.
Ben de onu, en sevdiğim fotoğraflarıyla anmak istiyorum. Burada buracıkta dursun fotoğrafları, umutsuzluğa kapıldığımda bakıp umutla dolayım. 

9 Kasım 2014 Pazar

Fotokitap

Birkaç hafta önceydi. Zeynep'lere gitmiştik. Hani o çilingir sofrası hazırlayıp rakıyı soğutup şarabı karafta havalandırdığı gece. Sofranın fotoğrafını çekmiştim yav, eziklenmenin bu kadarı olur (bize gelince biz bunlara pide söylüyoruz da:P)

8 Kasım 2014 Cumartesi

Beddua sevmem ama "allah belanızı versin!" Net!

Beddua sevmem ama küfür severim, gün yüzü görmemiş küfürlerim var benim ben o küfürleri içimden söylüyorum, buradan sadece bela okuyabiliyorum! Şerefsizler!

#80şükürvesilesi : kefir

Haftalar önce sinüzit başlamıştı, antibiyotiğe gerek kalmasın diye, sinüs rinse ile kanalları açayım derken kulağa kaçırdıydım hani İsmet İnönü'ye bağlayınca doktora gitmek şart olmuştu.

Korkunçtu, detaya girmeyeceğim. Daha korkuncu doktorun bana uçak seyahatinin sakıncalı olduğunu söylememiş olmasıydı. İkinci randevuda "ya ben hiç düzelmedim hele İstanbul sonrası daha bi fena oldum" deyince doktora ayyy sana uçak yasaktı demez mi? Sorsaymışım. Haydaa ne bileyim arkadaş müneccim miyim! Sen söyleseydin. Hatta rapor yazsaydın ben de o zaman sorardım seyahatim var toplantım var derdim. Ay neyse hiçbir iyileşme yok tabii, ikinci kutu antibiyotik. Bir de ağırmış şerefsiz. Doktor kanlı ishal olursa hemen ara dedi ya bir tırsmışım ki sorma.

Sabahları yarım limon sıkılmış sular içiyorum vitamin olsun. Meyveme sebzeme etime dikkat ediyorum. Bu antibiyotikler şimdi karaciğerimi ne etti acaba, bağırsak mukozasının içine etti mi, diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Çare drogba değil çare kefir:)

7 Kasım 2014 Cuma

Kavanoz ve iki fincan kahve

Yoga derslerine devam ediyorum ben!! yeayyy... (#80şükürvesilesi ;) 24 galiba ay yok sayacağım ben böyle olmuyor)

Eh sen yapıyordun, diyeceksin, doğru yapıyorum, çok da iyi geliyor ama benimkiler kültür fizik hareketlerine dönüyor artık. Özellikle nefes egzersizlerine ihtiyacım var, onu da kendim yapamıyorum. Neyse işte iki derse katıldım bile. 


Gerçi bu üçüncü hafta ve ben iki istanbul seyahati bir Arca bir de bizzat kendi hastalığım yüzünden dersleri kaçırıyorum ama olsun, harika bir hocam var. Ondan daha sonra bahsedeceğim, çünkü bence hikayesi yazılası bir kadın, Deniz.


Deniz tüm öğrencileriyle bir whatsapp grubu kurdu, bize yoga ve hayata dair hemen her konuda bilgilendirme mesajları gönderiyor. Geçenlerde çok insanın bildiği ama benim ilk defa okuduğum bir hikayeyi paylaştı. Benim gibi bilmeyenler vardır diye ve sonra tekrar tekrar okuyayım diye buraya koyuyorum. Evet dönüp dönüp eski yazılarımı okuyorum ben, hiç dalganı geçme, dalarım!


Buyurunuz hikaye:

6 Kasım 2014 Perşembe

Yemek mimi takdimimdir!

Canım arkadaşım Gülçin mimi yapıştırmış, hay allah razı olsun. Ben de milleti okuyorum ağzımın suyu akıyor bir üstüme almadıydım mimi. Görev insanıyım işte :) Peşinen mimliyorum, yasemin :) 

En sevdiğiniz yemek:
MAKARNA!! Öyle vallaha… Ama sade değil, üzerinde mutlaka sos olacak. O sos hakkında araştırma yapılacak, olası malzemeler hakkında sohbet edilecek, istişarelerde bulunulacak, tabii muhteremle… İtalya’ya gittiğimde kendimden geçmiştim. Sırf makarna için bile İtalya’da yaşayabilirim.

#80şükürvesilesi : Bisiklet

Hangi gündü hatırlamıyorum, işten erken çıkmam gerekti ve yolda erken çıkmış olmamın gereksiz olduğunu öğrendim. Yani eve gitmeden önce bir saatten fazla boş zamanım vardı.

Ben de Konak’ta metrodan indim ve Konak-Göztepe sahil yolunu keşfedeyim dedim. Doğma büyüme bir İzmirlisin kadın hiç mi bilmiyorsun, diyebilirsin, haklısın. Ama bisikletle ilk defa çıkıyorum o yola. Hayatta bazı yerleri bisikletle yeniden keşfetmek ilk kez keşfetmek gibidir. Kafanı kaldırdığında baktığın gökyüzü yine gökyüzüdür ama pedallarken farklı görürsün her şeyi. O gün de öyle oldu. Beş kilometreye yakın pedal çevirmişim, hava da bir rüzgarlı ki sorma. Güneşin bir yarık bulup da sızdığı bulutlar, yağmuru müjdeliyor ama yağmayacak belli. Güneş karanlık ve dalgalı denizde ebruli desenler çiziyor, kimi yer aydınlık kimi karanlık. Sahilde hemen hiç kimse yok. Dalgalar vurdukça serpintisi yüzüne geliyor, yarabbi şükür diyorsun… Şükür anlarından biri daha… (#80şükürvesilesi : 23 müydü neydi:)) yok bir gün sayacağım tek tek!)

5 Kasım 2014 Çarşamba

Çocuklara okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır? Uyku öncesi kitap okuma ve diğerleri

Benim sıklıkla karşılaştığım sorulardan biri; “çocuğuna okuma alışkanlığını nasıl kazandırdın?”
Daha detaya inersek, “akşam uyumadan önce kitap okuma rutinini nasıl oturttun?” ya da “kaç yaşında kitap almaya başladın?” gibi sorularla da karşılaşıyorum.(*)

Biri bana “çocuğuna okuma alışkanlığını nasıl kazandırdın?” diye sorunca, hiç sevmem ama, soruya soruyla karşılık vermek istiyorum, “sen kitap okuyor musun? Kitap evin içinde, hayatınızın içinde ne kadar var?”

4 Kasım 2014 Salı

Şükür vesilesinde on numero beş yıldız bir vesile : Yeşim the sister!

Annemle babama müteşekkir olduğum çok şey var tabii ki ama en başında ablam. İyi ki benden önce ablamı yapmışlar. Tabii ben sonra geldiğim için o öyle düşünüyor mudur bilmem puahahha ama bir çocuğun ablası olması kadar müthiş başka bir şans bilmiyorum ben.

Tamam, itiraf ediyorum, çocukken birbirimize kıl olurduk, kavga dövüş eksik olmazdı.
Küçükken annemle babamın ilgisini sürekli kendi üzerimde ister, hep ön planda olmaya çalışırdım. Bir de hiç hoşlanmamasına rağmen sürekli onu öpmeye çalışırdım. Elmayra vardı hani, “bütün sevgimi sana vericemmm” diye hayvanlara sarılır, zavallıların cıcığını çıkarırdı. Hah işte o benim, Elmayra ve bütün sevgimi ablama vermek günlük rutinlerimden biriydi. Kitaplarına salça olurdum, bütün oyuncaklarına konardım. O evden gider gitmez odasına da kondum. Okula gittiğinde odasının her yerini karıştırırdım.

Zor çocuk yoktur, çocuğunu iyi tanımayan anne baba vardır.

Çocukların temel ihtiyacı nedir? Sınırsız sevgi dışında tabii ki:)
Gıda, temizlik, barınma, eğitim ve uyku değil mi? Yani anne babalar olarak çocuklarımıza sevgimizden sonra bunları vermeliyiz. Hele bebekken uykusu gıdası, tek derdimiz bunlar.

Kimi çocuk uykuda kimi çocuk gıdada, kimi ikisinde de zordur derler ya, bunun aslında tamamen anne babayla ilgisi var. 

Zor çocuk yoktur, çocuğunu iyi tanımayan anne baba vardır.

Benim velet altı yaşına girecek ya, oh rahat rahat ahkam kesebilirim.

Hatta dur bir tane daha attırayım; "yeni anneler üçe ayrılır, uykusuzluktan çekenler, iştahsızlıktan çekenler ve ikisinden de çekenler"

3 Kasım 2014 Pazartesi

Yaşasın kendi kendine uyuyan çocuk!!

Bugünkü şükür vesilesi Arca ve “kendi kendine uyuma talebi” olsun. Zira bu şükür bu gece itibariyle tedavülden kalkabilir. (#80şükürvesilesi Nr 18)

Dün tüm gün çok hareketliydi, maç izlemek dışında hemen hiç oturmadı. Gündüz de uyumadı.
Dedik ki akşam köfte makarna ve patates kızartması üçlüsünü mideye indirir, üzerine de bir duş yaparsa tumba yatak! Akşamüzeri saatleriydi. Pazardan dönmüşüz. Evin oğlanları içeride takılırken ben de sebzeleri yerleştiriyorum, bir taraftan da çintarları yıkıyorum. İşim bitti, çintarları ocağa, salata malzemesini ve parmak patatesleri de suya koydum. Kahve içerken kitaptan birkaç sayfa okudum, sonra kenara bıraktım. Sokağı, bir Pazar akşamını evinde geçirmeye niyetli insanların gün batarken evlerine yetişme çabalarını izledim. Üst mahalleden son alışverişlerini yapmış, elinde torbalarla hanım teyzelere baktım. Akşam serini çıktığı için eve çağrılan çocukları ve sokak köpeklerini seyrettim.


2 Kasım 2014 Pazar

#80şükürvesilesi nr17

Kitap kulübü ile ilgili şükredecek bir 80 vesile daha bulabilirim. Ama bugün "Tutunamayanlar"ı okuma hevesini ve cesaretini verdiği için şükrediyorum. Allah biliyor ya yıllardır kaçıyordum ama saklanamadım işte...


Bazen kopuyorum bazen önünde saygıyla eğiliyorum. Hala duygularım karışık ama eminim ki daha çok ertelerdim bu kitabı. Ne iyi oldu da son toplantıda Oğuz Atay çktı ne iyi oldu da gaza gelip bu kitabı seçtik...