29 Şubat 2012 Çarşamba

Yapılır mı lan bu bana! yapılır mı be!

Halil Sezai olmuyor yav... söz yazdım yolladım filan...
sen "ay"ladıkça ben kendime "ay"lıyorum.
İlk kez klibini izliyorum an itibariyle... Resmen "Yalan dünya"daki Orçun'a benziyor yav, şimdi ekrandan fırlayıp bana "öpüşsek geçer bence.." diyecek yeminlen!

İlker buna taktıydı geçen sabah telefondan üç defa üst üste dinletmişti. Bak yine "ay"lıyor...
Ay içime fenalık geldi.

Sahi seviyor muyum ben bu şarkıyı sevmiyor muyum hala karar veremedim ve veremeden şarkı bitti yine...

O değil de , içim yanıyor, a dostlar!

28 Şubat 2012 Salı

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı..." Vol.9

O akşam sekiz buçukta İbufen içirdim Arca’ya sonra salona döndüm. Deniz’in gözlerinin mavi olduğuna ve öyle kalacağına dair spekülasyonlar üzerinden pediatrik sohbetler yapıyoruz. Bu arada ben sandalye tepelerinde Denizin maviş fotoğraflarını çekiyorum…

Derken İlker bir hışımla salona girdi, sandalyenin tepesinden düşüyordum.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Ballı lokma tatlısı

Zaman : cumartesi öğleye doğru Yer: Göztepe, bir vitrinin önü
Ana fikir: Mis gibi yeni dökülmüş lokmaya kıçını dönmüş cüce



Hava pek güzelken yürüyüş yapalım dedik. Peynirciye giderken kaldırımda lokma tezgahı hazırlanıyordu. Tamam dedim, dönüşte mutlaka alalım. Arca geleneksel lezzetlerimizle tanışsın.

Gelmiş geçmiş en sevilen meraklı minik

Şu gıcık Cars var ya... evet o Cars dergilerinden her ay giriyor bizim eve.
Gıcık oluyorum çünkü benim için okuması ne kadar sıkıcıysa, Arca için okutması o kadar eğlenceli. Cılkı çıkıyor, dergilerin kopan sayfları defalarca elden geçiyor ve Arca katiyen onlardan vazgeçmiyor.

25 Şubat 2012 Cumartesi

Bir iyi haber daha...


Hemen hemen bütün arkadaşları bu ay doğduğundan doğum günü partilerine yeni katılmıştı, kendi pastasını kesecekti. Haftaya artık ne yapalım:)

24 Şubat 2012 Cuma

3

Önce kötü haber(ler)i vereyim (hastalık detaylarından içi bayılan okumasın)

Ateş dün gece de yüksekti, sabah doktora gittik.
Sol kulakta da enfeksiyon var.
Tedavi hafta sonu devam edecek, cevap vermezse pazartesi başka bir antibiyotik.
(bu demek oluyor ki, İlker'in de umumiyetle evde olmayacağı hafta sonu yine uykusuz, yine diken üstünde, yine berbat geçecek)

23 Şubat 2012 Perşembe

Bir başka ZAZ vakası : Can Bonomo

Kafa binbeşyüz tabii, dün geceki televizyon aktivitemizden bahsederken (bu arada TV ve aktivite pek çelişki oldu aynı cümlede) Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye'yi temsil edecek şarkıyı da dinlediğimizi söylemeyi unutmuşum.

Kim bu çocuk filan derken yeni bir ZAZ vakası ile karşı karşıya olduğumuzu anladık! Hani bir heyecanla yeni(!) keşfimi anlatmıştım, sonra Emre bir güzel dalgasını geçmişti, kısaca "ah anam sizden geçmiş" demişti....

Cinayet!

Dün akşam öküzün trene baktığı gibi baktım televizyona. Sahi insan ne kadar güzel vakit öldürüyor şu meretin karşısında? Ciddi anlamda bir cinayetten bahsediyorum. Vakitsizlikten yakınan insanların (mesela ben) alenen vaktini katletmesi bu oluyormuş, test ettim onayladım. Gerçi pek çoğuna göre günün yorgunluğunu atmanın bir yolu ama benim için ateş nöbetinde uyanık kalma amaçlı kullanıldığından öyle bir gevşeme rahatlama, günün sorunlarından uzaklaşma gibi görevleri yoktu. Zaten koltuğa bile oturmadım, yemek masasının kenarına iliştim, sandalyenin tepesinden inmedim, zira tekli koltukta bile sızma potansiyelim vardı.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Çocuklarımızın özgüvensiz olabilme ihtimalini sevmiyoruz

Yeni dönem anaları mı denir bize internet anaları mı, çok okuyan çok bilen mi denir ne denir bilmiyorum.

Belki de X-Y ortaya karışık nesil mensupları…

Bildiğim tek şey “özgüven” anahtar kelimesine olan takıntımız.

Boş boş bakıyorum ekrana...

Boş boş bakıyorum ekrana...
Boş boş Fenerbahçeliler'in tepkisine bakıyorum. Ağlayışına, başkanları için örgütlenmelerine, boş boş....
Şikeyi sorgulamıyorum, detayları zaten bilmiyorum, hani benim takımımın başkanı böyle bir şeye karışmış olsa takımımı bu duruma sokmuş olsa, kanımca tam tersi davranırdım. Ama benim empati kuramamamın sebebi bu değil, zira ben Aziz Yıldırım'ın tutuklanmasına da karşıyım, çok önceden şaka yollu yazmıştım.

Boş boş bakmamın sebebi, bu milletin gençliğini ben tepkisiz sanıyordum, değilmiş yav!
Ben yanılmışım, utandım!

21 Şubat 2012 Salı

Uykusuzluk, paçozluk, hastalık, video, vesaire..

Allahtan ofisin ücra bir odasında bir başıma çalışıyorum. Zira insan içine çıkacak halde değilim. Bir satış ofisinin giriş katına katiyen yakışmayan bir kombinim var bugün.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Bu dünyada herkes tek konuda eşit!

Geçtiğimiz aylarda zaman yönetimi ile ilgili bir eğitime katılmıştım.


Eğitmen pek beylik bir laf etmişti; “bu dünyada herkes ama herkes tek konuda eşittir: ZAMAN! Çünkü istisnasız herkesin günde 24 saati var. Kimsenin 1 dakika fazlası yok!” Lafı duyduğumda vayy demiştim, mantıklı, verilen mesaj “önemli olan onu nasıl planladığınızdır” falan filan…

Diyorum ya, o zaman pek hoşuma gitmişti, bu günlerde ağız dolusu bir “HADİ LEN!” diyorum. Üzerine yapabileceğinden daha fazla iş yükü olduğunda bu tez çürük elma kokuyor! Kimse bana ahkam kesmesin!

17 Şubat 2012 Cuma

Dumur diyalog #43

Portakal suyu hazırlarken...

A: Annem onun içine ilaç karıştırma!
Y: Karıştırmıyorum Arca, senin kafan çok çalışıyor, gıcık!
A: Saksı o ! kafa değil

Yoğun istek üzerine....


Jennifer'ı sevdiğimi söylemiş miydim? Evet kendisini acayip sevimli bulurum.
Herkesler saç modelimi merak edince, Antalya'da olduğumdan dolayı fotoğraf filan da çekme imkanım olmadığı için (telefondan kendimi çektim, bir tarafıma benzedi, kocaman bir burnum korkunç bir profilim var - dolayısı ile göz zevkimizi bozmanın alemi yok!) Pinterest'ten hair cut diye taratınca Jennifer'ı yakaladım.

Model işte aynen böyle... Aslında daha kısa olmalı ama yemedi ilk seferden o kadar kırpılmayı, kanımca Jennifer da kıyamamış güzel saçlarına.

16 Şubat 2012 Perşembe

Ben kalender meşrebim....

Saçlarımı kestirdim demiştim. Evet! Benim gibi bir kıvırcık olan Aslı’nın gazına geldim. Ama hemen değil. Bir ay kadar önce saçlarına bayıldım komşumun, hemen bir ara gaz aldım. İlker rengini değiştirmediğim sürece boyuna fazla muhalefet etmez (yazık ki sarışın seven bir kocam var:( ) dolayısı ile önümde ikna etmem gereken sadece kendim varım! Üç ay önce dellenip küt kestirmiştim. Ama nasıl kişiliksiz bir saç anlatamam! Ne föne geliyor ne kıvırcığa, öyle saçma sapan bir model. Hatta model filan değil, öyle işte aynı boya getirilmiş bir saç.

15 Şubat 2012 Çarşamba

Bebek turplar

Sabah ofise İlker götürdü, yolda radyo dinliyoruz, lastik reklamı “bir lastik alana 3 aylık yol yardımı bedava” diyor, hemen atladım tabii, “bundan al, yol yardımı veriyorlarmış!”. Sahi sazan mıyım neyim? Bana bir nikah karşılığında ömür boyu sınırsız yol yardımı hediye ettiler! Hey yavrum hey! (İlker’in bu satırları okuması ihtimali göz önünde bulundurularak yalakalık yapılmıştır)

Aylardır uğramamıştı bizim ofise, görenlerin gözleri yerinden fırladı. Dile kolay tam on beş kilo verdi. Hep anlatıyorum ofiste diyet yapıyor diye ama inanmak ve şok olmak için görmeleri gerekiyormuş. Kendisinden bir Arca kadar eksildi.

Evet fit hatta slim fit bir kocam var!

Yağmur yağıyordu... 5-10 dakika erken çıktım...

İçimden oh erkenden eve varırım, hatta bir markete uğrarım, Arca'yı uyuttuktan sonra sıcacık bir banyo yaparım, bütün günün yorgunluğu akar gider üzerimden diye düşünüyordum. Hatta İlker'i aradım, erken çıktım diye... Hatta yağmur öyle güzel yağıyordu ki, yemekten sonra başbaşa bir kahve içmeye çıkalım, yürüyüş yaparız bile dedim. Tabii babaanne yakınlarda ise...

Bakarız, dedi İlker, kapattık telefonu ... Gün içinde sevgililer günü kutlayalım demiş (evet böyle bir kocam var, iğrenç sevgililer gününü bile kutlayabilir) bense hiç çekemem çok yorgunum boşver, ne günüymüş diye adamın hevesini kursağında bırakmıştım, bir kahveyle gönlünü alacaktım aklım sıra....

Derken BAM!!!!

14 Şubat 2012 Salı

And the winner is...

Harika yorumlar geldi : ) sevdim ben bu işi...

Yoğunluktan explorer'ın e'sini görmedim şerefsizim! Akşamı etmişim.
"Köpek gibi" çalışıyorum dediydim ya yok "öküz gibi" olarak değiştiriyorum.

Herkesi tek tek öpüjem, tahminler çoğunlukla doğru!
(Bu arada Arca'ya talepler gelmiş ama bizim oğlan bu aralar pek uyuz, kimselere öptürmüyor, onun adına söz veremeyeceğim...)

13 Şubat 2012 Pazartesi

Ödül kazanmak ister misiniz?

Bilmecemizi bilene büyük ödül var!

Yarışmaya katılmak çok kolay!

Önce bu blogu izlemeye alıyorsunuz. (bak bunu anlamadım, izlemeden bu yazıyı nasıl okuyacaksın?)

Sonra yapmanız gereken tek şey, bu manyak Arca cücesinin elinde ne tuttuğunu dair tahmininizi yorum olarak bırakmak.

Doğru cevabı bilenler arasında yapılacak çekilişte kazananı...

İşte böyle tokat gibi iner yüzüne!

Gamze anne ve başlatılan kampanya ne kadar önemli bir konuda ne kadar eksik olduğumuzu gösterdi bize. İlik bankası, kök hücre bankası… Büyük resme bakınca ülkemizin bunlara ne kadar ihtiyacı var aslında, görmüş olduk. Umarım çabalar boşa gitmeyecek ve Gamze kardeşimiz de, onun gibi niceleri de kurtulacak.

Çalışmalara bizzat dahil olamadım ama kıyısından köşesinden yakalamaya çalıştım. Nasıl gönüllü çalışan arkadaşlarım var, o kadar mutluyum ki… O kadar umutluyum ki… İzmirli anneler mail grubu üyeleri gruplar halinde gittiler, detayları öğreniyorum. Dün akşam Nazlı aradı, Gamze ile ilgili en sağlıklı nereden bilgi alabileceklerini öğrendi, çalışanlarıyla birlikte gidecekler. Anneleri kanser atlattı, en iyi onlar biliyor ne kadar zor bir süreç olduğunu…

Ağladım, içim çıktı, kayıtsız kalmak imkansız, duygusuz olmak imkansız. Bütün hafta sonu Arca’ya her bakışımda için Atakan diye sızladı. Bir silkinip sakin kafayla düşününce o kadar çok kızdım ki kendime. Bu yaşıma kadar hiç kan vermemiş olduğumu fark ettim. Üstelik sezeryandan başka öyle aman aman bir operasyon geçirmişliğim, hastalık vs… hiç yok (çok şükür!)

Evlenmeden önce büyük bir fabrikada çalışıyordum, ayın belli dönemleri gruplar halinde kan vermeye giderdi ağabeylerimiz, ben hiç gidemedim. Zira o yıllar 45 kiloydum, annem kan verecek olsam bacaklarımı kırardı garanti. Şimdi besiliyim, doğurdum, bir güzel yenilendim, eh emzirme filan da yok. Ne halt etmeye hiç kan vermedim? Hadi kan grubum Gamze’ye uymuyor, ama elbet birilerine uyar, uyacak!

Uyacak biliyorum. Bu sebepten antibiyotiğimin bitmesini müteakip Ege Üniversitesindeyim. Burnumun dibi 5 dakikalık iş...

İnanıyorum Gamze Atakan'ın büyüdüğünü görecek ve daha niceleri...

İnanılmaz bir organizasyon örneği gösteren Nurturia canlarına, toplanıp gruplar halinde kan vermeye giden İzmirli anneler mail grubu üyelerine... anlatacak kelime bulamıyorum...

Detaylar ve daha fazla bilgi için lütfen bir TIK...

12 Şubat 2012 Pazar

Son üç haftadır, her hafta sonu öncesi, bir ateşlenme... "Antibiyotiksiz atlattık şükü yarabbim" şeklinde başlayıp Meksika dalgası ile sona eren bir sevindiriklik hali. Lakin bu sevinç uzun sürmüyor ve birkaç gün içinde tekrar aynı döngünün içinde bir cüce! 

Çay bu kapağın altında!


Son zamanlarda teapot'a gittiğimde mutlaka içtiğim özel karışım bir çay var. Christmas tea diyorlar, Zeynep'in icadı nefis bir karışım. Eve almak istiyorum, bir türlü denk gelmiyordu. Geçen İlker uğradığında, ayrı ayrı poşetlerde hazırlayıp vermişler. Bizim dolabı bırak mutfak bile nefis koktu.

Büyü iksiri tarifi gibi, biraz tarçın çubuğu biraz zencefil, portakal ve daha neler... Geçen akşam boğazım ağrıyordu, çok iyi geldi. Bu akşam bol bol hazırladım. Ama ılık ılık içmek lazım. Teapot'ta tea lightlı çaydanlıklar var, bugün kısa bir süreliğine gitmişken oradan almadığımza pişman oldum. Benim bu emektar Kore seyahatinden hatıra, zira yeşil çay için, tealight'lık filan değil. Yeşil çayı fazla demlenmeden içmek lazım. (ulen yarım saat dükkanda takıldım, çay uzmanı oldum şerefsizim:P)

11 Şubat 2012 Cumartesi

Gamze seyahate çıkmasın!

"Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.

İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr’umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.

Evet evladım tek derdim…


Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye…


Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,


Kalbi kırılırsa anlarlarmı,


Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,

Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,


Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,


Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,


Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,


Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,


Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,


Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,


Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,

Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,


Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,

Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,


Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,


Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,

Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan’ıma nasıl sabır gösterir,

Bir varmış, bir yokmuş… Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman… Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.


Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki…


Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,


Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye… Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye… Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.


Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet…


Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı…


Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.


Sabahleyin aradın annem.

Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.
Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun…


”’ Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana ”’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.
Dayancan annem diye haykırdım içimden…
şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum…"


Yazan : Gamze anne
Bense sadece gözyaşlarımla imza atabilirim!

Gamze anne'nin bloguna BURADAN ulaşabilirsiniz.

Ayrıca gelişmeleri öğrenmek için BURAYI izlemeye alabilirsiniz.

Twitter'ı olanlar ... #gamzeiçin1tupkan

Facebook'ta da seninleyiz Gamze

İzmirli anneler mail grubu A+ kan grubuna sahip olanları listeliyor, kan vermeye başladılar bile...

Ve dua etmeliyiz... Bir de çocuklarımıza sarılmalıyız.




9 Şubat 2012 Perşembe

Termodinamik ukelası burada!

Neden sürekli “sıcaklık” yerine “ısı” kelimesi kullanılıyor? Fitil oluyorum. “Isı” bir enerji birimidir. Isının düşmesi diye bir tabir yoktur!
Sıcaklık düşer, çıkar.
Isı ? düşmez kalkmaz bir Allah!

Bunu bir de ulusal haber kanallarında yapmıyorlar mı, deli oluyorum. İsimsiz tehdit mesajları gönderesim geliyor!


Bir mühendis olaraktan hemen bilimsel olaraktan -sokaktaki insanın anlayacağı şekilde - açıklıyorum, anlamayanın kafasına terliği atarım.

8 Şubat 2012 Çarşamba

- -Gözü dönmüş bir annenin itirafıdır, kayıtlara geçsin!-

Arca bu aralar sınırlarını test etme konusunda kariyer yapıyor, yakında doktorasını verecek. İnce ince dokuyor, psikanaliz yapıyor ve psikolojimin haritasını çıkarıyor. Her şey sınırlarını bir adım daha genişletebilmek için…


Geçen hafta sonu ateşin de etkisi ile şımarıklık dozunu iyice arttırdı. Şımarıklık nedir? Özetle “yapma” dediğim şeyi yapmaya ve karşısındakini test etmeye devam etme durumu.

Kızmak bağırmak katiyen kar etmez. Hatta kızdığında türlü şebeklikler yapar, kaşların çatıkken kahkaha atarsın, karizma otorite yerle bir olur. Çocuğun canını acıtacak, tartaklayacak halimiz de olmadığına göre sinir küpü olur çıkarsın ve o “yapma” dediğin şeyi yapmaya devam eder.

Aslında bu gibi durumlarda işe yarayan yöntemlerim var. Mesela?

“Öyle bir geçer zaman ki” style …


...bir bebemiz var. Ben şahsen erkeğin uzun saçlısına kıl olurum. Erkek dediğin kısa saçlı olur. Ömrü hayatımda, en deli gençlik dönemlerimde dahi bir erkeği beğenmemem için saçının uzun olması yeterliydi.
Muhterem kocamın saçını yarım cm’den fazla görmedim. Zaten seyrek, bir de uzantıca pek yurdum erkeği oluyor.

7 Şubat 2012 Salı

Dumur Diyalog #42

"Bu galiba Pamuk Prenses olabilir! Evet olabilir!"
Televizyonda Jennifer Lopez'i gördüğünde...


...........

6 Şubat 2012 Pazartesi

Biyoloji ilmine gönül vermiş bir cüce

Gün geçmiyor ki yer cücesi yeni icatlar çıkarmasın. Bu aralar biyolojiye sarmış olacak, ciddi bilgi paylaşımlarında bulunuyor.

"Bu yediklerimiz karnımızda karışıyor sonra kaka oluyor, popomuzdan çıkıyor" - sindirimin temelini çözmüş. Bu cümleleri nereden kapmış olduğu aşikar... Tübitak'ın "vücudumuz" kitabı, bir ara elimizden düşürmüyorduk.

İçselleştirmiş bebem :P

olmadı...

 Hafta sonu hava güzel olacakmış diye türlü aktivite planı yapmıştım, Arca ateşlendi, olmadı...

Hani ateş de bir garip, 39'a kadar çıktı, ama 24 saat içinde kontrol altına alındı, daha da çıkmadı. Ama hep diken üstünde, hep nöbette... bu hafta sonu bir güzel dinlerim diyordum, olmadı...

4 Şubat 2012 Cumartesi

Bu aralar...

Tabir-i caizse köpekler gibi çalışıyorum. Depresyona girmeye fırsatım yok özetle, işten yana sorgulama yapamayacak kadar yoğunum ki bu iyi bir şey. Arca’dan önce mesaiye kalırdım, bunu kaldırdım. Çok acil bir durum olsa bile eve hep aynı saatte geliyorum, cüceyle olan mesaim bittikten sonra salona dükkan açıyorum. Sonra da “aman sabahlar olmasın!”

Muzlu süt candır!

Son zamanlarda kendimi tanıyamıyorum. Yemek konusunda Arca’ya baskı uyguladığıma inanamıyorum!

Allahım kurtar beni ! Gelenekselleşiyorum!

3 Şubat 2012 Cuma

Cehalet pek fena

"Hayat”tan sonra “Saatleri ayarlama enstitüsüne”  fena dalmıştım ki, aslında okumak istediğimin yeni bir yazar olduğunu fark ettim. Yani benim için "yeni" ...

Yaklaşık yirmi dakika iki kitap arasında gidip geldim: Paul Auster – Görünmeyen ve Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık yalnızlık . İkisi de yazarlarının en iyi kitapları, iki yazarın kitabını da daha önce hiç okumadım ve deli merak ediyorum. Düşün düşün … yok bir türlü karar veremiyorum.

Bu gibi durumlarda yaptığım en saçma şeyi seçtim; İlker’e sormak. “Seç!” dedim, “hangisini okuyayım önce sen seç!” Edebiyata zerre ilgisi olmayan muhterem kocamın koklayarak seçim yapacağını düşünmüştüm.

2 Şubat 2012 Perşembe

Maymun dötünü yara sanmış…


Kar hasretiyle yanıp tuştan masum İzmirli’nin durumu bu sabah tam da böyleydi.

25 dakikalık mesafeyi tam tamına 3 saatte kat edebildim. Sebep? KAR… diyeceğim yurdun kalanına ayıp olacak. Ama maalesef öyle…

Sabah kar haberini Nadire abladan alınca, Garfield gibi yapıştık cama, yeay…. O kadar çok söyledik ki sonunda yağmıştı, yağıyordu, allahım dualarımız kabul oluyordu… Benim gözlerim mutluluk gözyaşları ile nemlenirken Arca gayet öküz bir şekilde “ben bebekken kar görmüştüm ki…” dedi, döndü kıçını.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Zogi-Maskeli Fare-Minik balık-Ormanda doğum günü partisi- Müzisyen inek sırma

Arca’nın bazı dönemleri kitap takıntısına saplanır kalır.


Bir ara Findus’a sağlam küfrediyordum. Bir de tek kitap olduğunu iddia ettiği seriler var. Büyük ayı, küçük ayı serisi gibi… Üçü bir arada okunacak, işte o kadar.

Bu aralar beş kitap takıntısı var, yeni de değiller ya neyse…

Zogi-Maskeli Fare-Minik balık-Ormanda doğum günü partisi- Müzisyen inek sırma.

Bu kitapların hepsi ile geçmişte tek tek okutma münasebetlerimiz oldu, ama son zamanlarda “hepsi birlikte okunacak”a dönüştü. Bir türlü yırtamıyorsun, yakaladı mı okutacak.