23 Temmuz 2017 Pazar

"Yazsana kardeşim!"

He vallaha yazsana:) Canım Enne, son yazıma yorumunda böyle demiş, "yazsana kardeşim".

Sosyal paylaşım dürtüsünün temellerini attığım en kıymetlim, blogumu, ihmal etmiş değilim. Katiyen! Sadece bilgisayarın başına oturamadım. Yoksa instagram story, blogun köpeği olsun. (az önce zibilyon tane story paylaştı ama çaktırmıyor)



An itibariyle Brüksel'deyim. Muhterem kocam İzmir'de şantiyede işleri bitirmeye çalışıyor, tek evladım Arca cücesi emin ellerde, annemlerle Özdere'de. Daha dün Arca ve Duru ile denizde, ortada sıçan oynamamız yıllar öncesinin bir anısı adeta. Dün kızgın kumlardan serin sulara dalarken bugün otel odamdaki pencereye vuran yağmur damlalarının sesini dinliyorum, hey gidi...

Allah ablamlardan razı olsun, dün akşam bizim Arca ve annemlerle vedalaşmamızı bekleyip Özdere'deki yazlıktan geç vakit ayrıldılar. Bu sabah benim uçak yedide olunca, Arca'yı annemlerin yazlığında bırakıp, sabah İzmir'den havaalanına gitmekti plan. Herkeslerin gözü yaşlı ama Arca'ya çaktırmamaya çalışıyoruz. O ise, Belçika'ya gittiğimde tüm vize işlerini halledeceğimi umuyor. (benim vize üç günde çıktı ya, şahsi bir forsum olduğu kanaatinde) Ha evet, İlker geçen Perşembe vize mülakatı için üçüncü defa Ankara'ya gitti, yakında ikameti oraya aldıracak, artık i.melih düşünsün.

Mülakatta "2 gün ila 2 yıl arasında vize çıkar" demişler, İlker 2 gün diyor, ben 2 yıl diye korkuyorum. Evlenecek zıt kutup gençlere buradan mesaj vereyim, rahat olsunlar, bir iflah olmaz iyimserin bir manyak kötümserle şahane bir evliliği olabiliyor.

Demişken, derhal bu sabahki maceramızı anlatayım. Bak bu instagram story'de yok, hadi yine iyisiniz:) Benim muhterem ne kadar rahat gamsızsa ben de o kadar tezcanlı ve pimpirikliyim. Dün gece bir türlü ilave bagaj satın almayı başaramayınca, ben bavuldakileri eksiltmeye başladım (İlker'in annesinin yarım kiloluk çiğ fındık ve bademini çıkaracağıma iki kitap daha eksilteydim iyiymiş, zira bugün marketteki kuruyemiş fiyatlarını görünce pişman olacakmışım, bilememişim) ve check-in filan uğraşmamasını salık verdim. (bu arada güneş açtı, ulen buranın havası da o.... karı havası tövbe tövbe)

Neyse ne diyordum? Online check in yapamayınca, beni bir telaş aldı tabii, dedim saati dörde kuralım, en geç beşte havaalanında olmamız lazım. İlker ses etmedi ama öyle oyalan, böyle bilmem ne yap, derken bizim yola çıkmamız beşi buldu. Ben tabii gerildim, ama çaktırmamaya çalışıyorum, muhterem de ha boyna benimle dalga geçiyor.

Bir şekilde vakitlice vardık alana. İçeri girerken güvenlikte ötmesin diye İlker cüzdan, anahtar, kemer gibi şeyleri benim bagajlardan birinin içine koydu. Girince de çıkarıp geri aldı.

Şans bu ya, Brüksel'e iki kontuar var, ama biz maşallah ilerlemeyen sıraya girmişiz! Bir grupla onbeş dakika sorun çıktı, görevli yavaş davrandı derken, biz check in kuyruğunda bir saatten fazla bekledik mi? Ay bana bir titreme geliyor, bir gerilme yerleşiyor bünyeye, artık engel olamıyorum, dışa vuruyorum. Neyse ki bıkbıklama huyum yoktur (burada yeterince bıkbıkladığım için muhtereme yansımıyor, blog = mutlu evliliğin anahtarı) ses etmiyorum ama bendeki gerilimi fark etmemek mümkün değil.

Arkadaş, ben iç hat uçuşlarında bile bir saat evvelinden kapısında dikilirim, dış hatta bu gevşekliği bünyem kaldırmıyor. Çok uzatmayayım, ilave üç dört kontuarla ve en son şahsımın check in işlemiyle uçak saatine yetiştiler. Muhteremle vedalaştık, pasaport kuyruğuna girdim. İlker de gitmedi, sohbete devam ediyoruz. Bıraktıklarını aldığını biliyorum ama laf olsun diye soruverdim (ya da Allah söyletti) "her şeyini aldın mı bagajdan?" Önce rahat bir tavırla "evet" dedi, derken ceplerini yokladı o da ne?! Arabanın anahtarı yok! Yedek anahtar evde ama ev anahtarı arabada! Son check in benimki ya koştu kontuara, birkaç dakika sonra yanımda bitti, bagaj fişlerini aldı, tekrar koştu.

Ben artık daha fazla duramadım, sıramı verdiğim üç kişinin ardından pasaport kontrolüne girmek zorunda kaldım. Sonradan İlker'n anlattığına göre, önce görevli uçak kaçar demiş, sonra İlker'in yolcu olmadığını öğrenince bagajlar ancak sonraki seferle gönderilir demiş... Uzun lafın kısası ilker'i vazgeçirmeye çalışmış. Neyse ki bir amire rastlayan muhterem tüm halk tipi özelliklerini sergileyerek amiri ikna etmiş de hem o anahtara hem ben Brüksel'de bagajıma kavuştuk.

Uçağa binmeden hemen önce ikimiz de birbirimizin bu sabah yaşadıklarımızdan ders çıkarması gerektiğini söylüyorduk!

"Bundan sonra iki buçuk saat evvelinden havaalanında olmak lazım İlker, bak insanın başına neler geliyor? Elimizde olmayan ne çok aksilik çıkıyor, değil mi ya?"

"Yapma gülüm ya, check in sırasına girmiş insanı uçak almadan gider mi gözünü seveyim, bak öğrendin işte bir şey olmuyor, stres yapma..."

Ve hepimiz biliyoruz ki, ne ben bundan sonraki yolculuklarım için "bir şey olmaz" deyip geç kalacağım, ne İlker "bir aksilik çıkabilir" korkusuyla erkenden havaalanına gelecek. Her yolculukta böyle didişeceğiz.

Lafa daldık akşamı ettik. Her ne kadar İzmir'deki evde bana düşen tüm işleri bitirmiş olsam da, yeni hayatımızın ilk adımlarını atmamız için burada da çok işim var. İlker'in gönderdiği ev ilanlarını inceleyip ortak beğendiklerimiz için emlakçılarla irtibata geçmem lazım. Sonra yarın ilk iş günüm, hazırlanmam lazım. hadi bana eyvallah:)





12 yorum:

gulsenz dedi ki...

İlk iş gününün Harika geçsin! Vee diğer bütün hayatınızda öyle devam etsin. İyi ki gelmişiz buralara deyip, sonsuza kadar mutlu, huzurlu yaşayın...

Sevilay dedi ki...

hayırlı olsun, çok mutlu olun, darısı başımıza hiç ihtimal olmasa da :)

CEREN dedi ki...

HAdi bakalım,yeni bir hayat,yeni maceralar sizi bekliyor..Tez zamanda birbirinize ve yeni evinize kavuşun,mutlu mesut yaşayın inşallah, sevgiler :)

Adsız dedi ki...

Daha ilk günden bizi yazısız bırakmadığın için teşekkür ederiz Yelizcim...İlker'e de koca bir pes diyorum. Daha hikayeyi okurken o anahtarlar o bavuldan çıkmıştır inşallah dedim içimden. Nitekim çıkmamış. Sana da bravo, ben olsam adamın başının etini yerdim. İLk mesai gününde bol şans, herşey yolunda gider umarım.

Adsız dedi ki...

Bu arada Vuslat ben:)

annegazetesi dedi ki...

Bugün benim de işyerindeki ilk günümün sene-i devriyesi hemşire :)))
Sana hayırlı uğurlu olsun, bir an evvel herbişeycikler de yoluna girer umarım. Herşey gönlünce olsun, çok mutlu ol, iyi ki gelmişiz oh ne kadar güzelmiş keşkem de daha önce gelseymişiz deyin hep :) sevgilerimle :*

enne dedi ki...

Pazartesi günümü neşelendirdin:) Başlıkta kendi cümlemi görünce kahveyi püskürtüyordum:) Demek ki sana bir itici güç lazımmış:) Çok sevindim yazmana, özlüyoruz herhalde.. Darısı başıma diyelim (yani ben de yazayım diye:) Hadi bakalım, yeni maceran hayırlı olsun, yeni işinde Türk'ün gücünü göster:) Senin isteyip te başaramayacağın hiç bir şey yok şu hayatta.. Yakında tüm aile yeni evinizde buluşacksınız bak gör... Sevgiler...

pelin dedi ki...

her şey gönlünüzce olsun yeliz :) brüksel yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum, sen şimdi ne karşılaştırmalar yazarsın..

okuyanguzel dedi ki...

Her şey çok çok güzel olsun.

Adsız dedi ki...

mutluluklar Yeliz! Tez zamanda aynı çatı altında buluşun :) madem fındık, badem pahalı; kendini çikolataya ver ozman :))
Burcu

elvan dedi ki...

Canım arkadaşım baya maceralı olmuş. Ben muhtemelen ölürdüm stresten :))) ama işte bu iş bitiriciliği sebebiyle İlker'in sırtı yere gelmez Brüksel'de. :) iyi ki bloğun var.
Ben en fazla 2 haftayı seçmek istiyorum Arca gibi inşallah en kısa zamanda vize çıksın İlker işlerini halletsin ve gelsinler. Öpüyorum çok

morkalemlik dedi ki...

Herşey çok güzel olacak, yenilik ve değişim hep güzeldir, iyi gelir. Küçük olumsuzluklar nazar boncuğudur, sıkmasın canını. Monotonluktan ziyade biraz heyecan ve stres yeğdir hayatta tutar �� Neye ihtiyaç duyarsan önünde çıksın güzellikler ve İyilikler seni buldun. seni bulsunkocaman kucaklıyorum, sen harikasın ve herşey Harika olacak ❤️❤️