8 Temmuz 2018 Pazar

Türkiye ve Belçika arasındaki farklar, tespitler Vol.4

Arca'nın okuldaki başarısının ardındaki etkenlerden biri Katrien, özel Flamanca öğretmeni.

Katrien, Arca'ya Flamanca öğretmekle kalmadı bize de harika bir arkadaş oldu.

Arca ve İlker'in İzmir'e gidecekleri tarih belli olunca, son derslerinin ardından yemeğe davet ettik.



Geleneksel Türk yemekleri (tarhana çorbası, şakşuka, cacık, çoban salata, hünkar beğendi, pilav...) hazırladığımız sofrada neredeyse gece bire kadar oturup muhabbet etmişiz.

Neler mi konuştuk? Seçimin bir gece öncesi olduğundan rtenin kulaklarını epey çınlattık diyelim. Belçika'da yaşayan Türkler akepeye 75% civarında oy verdikleri için, onu sevmeyen birileri, haliyle Belçikalılara ilginç geliyor. Politikadan arta kalan zamanlarda Belçika hakkında dünya kadar şey öğrendik.

Mesela, yakın zamana kadar okullarda kız erkek ayrı okuyormuş! Yani en azından karma eğitim Türkiye'den çok sonra gelmiş diyelim. Bizde neredeyse yüz yıldır karma eğitim olduğunu duyunca çok şaşırdı, eskiden çok modernmişsiniz, dedi. Evet, eskiden...

Katolik okullarında katoliklerden çok, başka dinlerden çocuk varmış (daha ziyade Brüksel'de). Hem zaten katoliklikle ilgili pek bir şey de yokmuş. Eskiden vaftiz edilip edilmediği çocuğun, tek kriterken şimdi bunu bile sormuyorlarmış. Ama din dersine yazdırırsanız çocuğunuzu bizimkinden biliyorum, dinle ilgili epey bir şey öğreniyorlar (bundan sebep biz seneye genel kültür sınıfına aldırıyoruz!) Kimse bıkbıklamasın, dinden başka hiçbir ortak noktamızın olmadığı Suudi Arabistanlı bir öğretmenden İslam öğreneceğine, hiç öğrenmesin, reşit olunca merakı olursa kendisi araştırsın, kendi kendini eğitsin din konusunda.

Eğitim demişken Katrien'e göre Belçika eğitim sistemi pek iyi değil. Okuldan ziyade öğrenciye, veliye çok iş düşüyormuş. Bunu bir öğretmenden duymak beni ziyadesiyle ürküttü. Halbuki ben PİSA sonuçlarına göre yeşil alanda (ilk 20) gördüğüm Belçika'yı pek bir övüyordum. 

Belçika'nın çok ciddi tarım politikaları varmış. Hemen her türlü tarım ürününü, kolaylıkla ve ucuza Fas'tan, İspanya'dan alabilmekte olan bu, tarım arazisi ve iklim bakımından oldukça şanssız olan  memleket, yerli üretimi, gerek denizden aldığı yeni tarım arazileriyle, gerek özel seralarla destekliyormuş. Denizden toprak kazanıp tarım arazisi yaratmakta o kadar başarılı olmuşlar ki, şirketler başka memleketlere bu bilgiyi satıyorlarmış. Bizim yedi yıldır iç savaşla boğuşan Suriye'den patates ithal ettiğimizi düşününce... Çocukluğumuzun "kendi kendine yetebilen ülkesi" miti de çok affedersin ir tarafımıza kap olsun. Merak edenler için kendi kendine yetebilen ve yetemeyen 10 ülke sıralanmış. Bak Belçika önlem alıyor belki de öbür tarafa geçecek. Biz neredeyiz? Yetebilen tarafta olmadığımız kesin! 

Belçika'da neden dünya kadar farklı bira çeşidinin ve bunların neden keşişler tarafından yapıldığını biliyor muydunuz? Meğer eski çağlarda suyu bir şekilde steril etme yöntemiymiş, bira yapmak. Bunu da keşişler iş edinmiş, manastırlara gelir sağlamak için satmaya başlamışlar. Birayla çok iyi giden peynir de keşişlerin yaptığı bir ürün olarak satılmış. Manastırdaki kadınlar dantel işleyerek katkıda bulunuyorlarmış, Belçika'nın özellikle Brugge taraflarının dantel ve teskstilde ne kadar ünlü olduklarını açıklıyor.

Normal liseden mezun olan herkes (galiba sadece Tıp ve birkaç mühendislik özel bir sınav yapıyormuş) üniversiteye gidiyormuş. Fakat bu tüm öğrencilerin sınıflarını geçip diploma alabileceklerini garantilemiyormuş. Ancak derslere girer, çalışırsan diploma sahibi olabiliyormuşsun.

Eğer orta okulda sana meslek lisesine git, notların çok yüksek değil derlerse de sorun değilmiş. Teknik eleman yetiştiren meslek lisesi mezunları çok iyi kazanıyormuş. Malum hizmet çok pahalı bu ülkede. Belçikalı bir arkadaş, elinden her tür (tesisattan, elektriğe...) iş geldiğini öğrendiği İlker için tamircilik yapsın, nasıl olsa senden sosyal güvencesi var, saatlik ciddi yövmiye kazanır diye akıl verdiydi.

İkinci dünya savaşı sonrasına kadar Belçika'da resmi ve okullarda okutulan dil sadece Fransızca imiş. Flamanlar - yüksek öğrenim görmüşleri özellikle - evde bile Fransızca konuşurmuş. Katrien'in anneanne ve dedesi üst sınıftan Flamanlar olarak aile içinde bile Fransızca konuşuyorlarmış.

Flamanlar (Hollanda kökenliler), sanayi Belçika'da gelişinceye kadar sadece çalışkan çiftçilermiş. Valonlar (Fransız kökenliler) ise zengin madenleri sayesinde zengin ve ülke üzerinde hakimiyet kurmuş olan kesimmiş. Ne zamanki devran dönmüş, madenler kapanırken sanayi gelişmiş, o zaman Flamanların zengin, Valonların fakirleştiği dönem başlamış. Liberal Flamanlar, bugün son derece muhafazakar bir tutum ile ayrılmayı istiyorlar. Solcu Valonlar ise işsizlik maaşı ile gül gibi geçindikleri için hiç de ayrılmak niyetinde değiller.

Ekonomi iyiye gidiyormuş. Mesela ailesi Katrien'e öğretmenlikten başka kariyer olanaklarını araştırmasını salık vermiş. Fakat o, idealist. Daha çok kazanmak gibi bir derdi yok. Zaten bize de iş arkadaşım Mehmet Ali'nin arkadaşı olduğu için tamam demişti, fakat bu daha küçük yaş  modellerine özel ders verme işi o kadar hoşuna gitti ki, arkadaşlarımız varsa kendisini tavsiye etmemizi rica etti. Onun için kendini farklı bir yaş grubunda geliştirme fırsatı bu.

Öğretmenlik demişken, okul ne zaman tatil ise, öğretmenler de o vakit tatil oluyorlamış. ablamdan biliyorum, karneler verilir, en az 2-3 hafta daha meslek içi seminer vs adı altında okula gitmeye devam ederler. Bunu duyan Katrien şok! Onun için en fenası tüm arkadaşları çalışıyor olduğu için okul tatili zamanlarında sıkılması... O süreyi yaz okullarında dil dersi vererek geçiriyormuş.

Bence öğretmen olmak için Belçika çok iyi bir memleket. İşyerinden arkadaşım Tom'un eşi (aslında hayat arkadaşı) Rus dili edebiyatı mezunu. Çocukları oldu, kreşe gitme çağına gelince, öğretmen olmaya karar vermiş. İnsan Kaynakları müdürü (kadın) ile yıllık sohbet toplantısı yaptık. İki çocuğu var, "eşim öğretmen, tatilleri hiç dert etmiyorum" dediğinde anlamıştım. Kariyer konusunda eziklik, kasma, daha fazlası olsun gibi dertleri yok. Ev, evin taksitlerini ödeyebilecekleri bir gelir sağlayan bir işleri olduğu sürece, sırtlarını dayadıkları sosyal bir devletleri var. Ciddi miktarlarda ödedikleri verginin karşılığı her şekilde alıyorlar. Güvence...

Aslında bizi Türkiye'de sosyal bir devletten ayıran şey bu. Yarınımızın ne olacağını bilmediğimiz için daha çok kazanalım, daha çok yükselelim stresi ile yıpranıyoruz.

Çok mu uzattım? Hadi ben artık kaçayım :)




2 yorum:

evde yazar dedi ki...

"Eskiden modernmişiz" cümlesi bana çok ürkütücü geliyor :(
Gece karanlığının sonu şafağın aydınlığıdır umudunu yitirmek istemiyorum :(

Bu savruluş, hiç bir şey yapamayış...


okuyanguzel dedi ki...

Teşhisine katılıyorum.