29 Kasım 2015 Pazar

Porselen demlik

Az önce 38,8 dereceyi ateş ölçerde gördüm ve ağlamaya başladım. Son birkaç saatimin hatırı sayılır bir kısmını (onar dakikadan dört defa) duşta küçük kurbağa şarkısına eşlik ederek geçirdiğim düşünülürse Arca'nın ateşinin iki ateş düşürücü üzerine 39,9 dereceye çıktığını tahmin etmek zor değil. Tabii düşen ateşe sevinçten ağladığımı da...

En son doktoruna telefon edip seyri anlatınca novalgin vermemi önerdi. Bana kalsa acile bile gidebilirdik. Zira İlker yok ve ben hastalık konusunda maalesef sağ duyu sahibi olmayan ebeveynim.

Acil lafına kulak kesilen Arca duşta evvelden mızıklarken "bu sıcak annem daha soğuk açalım suyu" gibi kalıbından beklenmeyecek cesurca bir laf edince, bana isterik kahkahalarla karışık bir ağlama nöbeti gelmişti ama onu saymıyoruz zira gözyaşlarım duş suya karışıp kanalizasyonu boylamıştı.

Halbuki anne arca harika bir hafta sonu geçiriyorduk. İlker balığa gitmişti biz de arkadaşın parçalanan çantasının yenisi ile kışlık bot almak için gezip tozuyorduk. Ödevler bitmişti, kek bile pişirmiştik. Birden her şey önemini yitirdi. Geriye sadece ateş ve öksürük kaldı.

Ateş nöbeti gecelerinde türlü önlemlerim vardır. Kitap okumam mesela ya da kanepeye uzanıp film izlemem. Uyuyakalma tehlikesi yüksektir.

Çay demlerim. Çay mühim. Mümkünse hatta değilse bile mümkün kılınız, demlik porselen olacak...

Yıllar önce yurtta bir gece proje için sabahlayacağım, bir arkadaşla mutfakta rastlaştık. Çay demliyorum dedi, iyi dedim kolay gelsin. İçer misin dedi yok dedim zift gibi nescafe zıkkımlanıyorum. Ama porselen demliğim var dedi, ben tabii kafa bi dünya anlamadım, iyi hadi dedim. Zaten sabaha kadar çay kahve cola... O vakitler enerji içecekleri yok muydu ben mi bilmiyordum? Neyse... İçtik. Ah işte bu! Annemin çayı... Annem çayını her zaman porselen demlikte demler. Nedense bunu o güne kadar hiç fark etmemişim. Yurtta poşet çay ya da okulda metal demlik filan derken çaydan iyice baygınlık gelmişti, o akşam porselen demlikten içince çayı...

Ne diyordum? Hah uyuyakalmamak... Bir annenin en asli görevi budur. Uyuyakalmayacaksın en azından ilaç saatine kadar. Ben de çayımı demler, ya şu anda yaptığım gibi yazarım ya da televizyonda aptalca bir şey izlerim mümkünse sandalye tepesinde. Az önce de altın kelebek ödül törenini izliyordum voleybol takımları gibi ön sponsor ismi almış. Yakında ben de bloga alacağım, lale işkembecisi günün çorbası blogspot falan filan...

Ödüllere bakıyorum, aklım arcanın ateşinde bu gece bir daha kırkı görmeye param olsa tamamını yatırırım, kulağım öksürüğünde... Üzerimde pijamalar, ayağımdaki çoraplar farklı çiftlerin tekleri, dişlerim kaşınıyor fırçalamam lazım... Önümde benim yaşlarda insanlar, ödül alıyorlar, teşekkür edip bir şeyler söylüyorlar... Arca böğürürcesine öksürdü kusabilir yine diye kucağıma aldım ve "ben de o insanlar gibi olabilirdim" düşüncesi belli belirsiz aklımdan geçti, gözlerim doldu yine... Arca'nın sıcak bedeni kucağımda kıpırdanınca fark ettim. Orada öylece dikiliyordum, pijamalarımla gözlerimde mor halkalarla ve farklı çiftlerin teklerinden oluşan çoraplarımla... Küçük insanların size katıksız bir güvenleri olur. Hissedersiniz. Gitmeyeceğinize, hasta olduğunda onu iyi edeceğinize, başından ayrılmayacağınıza ve ömrünüzün sonuna kadar onu seveceğinize güvenirler.

Boynuma gömdüğü burnunu havaya dikip sordu: ateşim düştü mü annem?

 

21 yorum:

Seda dedi ki...

canım çooook geçmiş olsun, iki kez havale geçiren çocuğu olan bir anne olarak seni o kadar iyi anlıyorum ki... Bin kaplan gücünde oluyor insan bir anda; gelmiş geçmiş olsun.

asli@b dedi ki...

Çok geçmiş olsun, acil şifalar dilerim Yeliz'cim...

sessiz balik dedi ki...

çok geçmiş olsun Yeliz . Benim de arca yaşında Onur isimli bir oğlum var ; 29 ekimde Antalya'ya tatile gitmiştik gece yan yataktan iniltiler duydum yavrum uyandırmamış da bizi ateşler içinde yanıyor. Otelde doktor var odaya çıkarken yazıyı görüyorum ama kendi yöntemlerimle düşürmeyi başardım ateşini " ılık duş". Bu yazını okuyunca o gece hissettiklerim geldi aklıma. O saatte diskolarından yükselen ışıklarıyla ayakta bir tatil beldesi ve ben :)

TUĞBA'NIN DÜNYASI dedi ki...

Yelizcim çok geçmiş olsun. Arca çok akıllı duyarlı bir çocuk, ve o küçük adamın güveni insana dağları deldirebilir öyle hissediyorum ben. Bir an evvel iyileşmesi dileklerimle.
Sevgiler

Unknown dedi ki...

Çok geçmiş olsun çok..

okuyanguzel dedi ki...

Çok çok geçmiş olsun. Umarım şimdi iyidir Arca.

Gulcin dedi ki...

Canim Yeliz, Arca iyilesecek. Sen elinde kitabinla bir cay keyfi yapacaksin. Sonra iceriden odadan onun gulusmeleri gelecek. Iste o odul alanlardan bin kat daha fazla mutlu olacaksin o zaman.
Seni cok opuyorum.
Dilerim cok daha iyidir Arcam.

Gozde dedi ki...

Ya gözlerim doldu:/ Geçmiş olsun.....

BitliTurist dedi ki...

Geçmiş olsun. Ateş denilince bile ağlamaya başlıyorum. Elim ayağım titriyor. :(

Nobel ödülü olsa anlarım Yeliz ya. Bırak allasen :)

Adsız dedi ki...

çok geçmiş olsun, çok...inşallah çabucak geçer Yeliz'im. Bu ara çok duyuyorum,tüm çocuklar hasta. nazmiye

kitana dedi ki...

Yaa çok çok geçmiş olsun, ateşim düştü mü annem dedi ya benim gözlerim doldu:(

Adsız dedi ki...

Çok geçmiş olsun. Umarım çabucak toparlamıştır Arca. Sevgiler, Petek

pelin dedi ki...

ah canım benim ya..çok geçmiş olsun çok..

Hatice ST dedi ki...

Çok geçmiş olsun... Senin de belirttiğin gibi zamanın durduğu ve her şeyin anlamını yitirdiği dönemlerin başında geliyor yavrularımızın hastalık halleri... Böyle böyle büyüyorlar işte, her hastalık bağışıklıklarını güçlendiriyor diye bakıyorum ben artık... Anne tesellisi, neylersin...

Gokyuzu99 dedi ki...

Geçmiş olsun, Yeliz'im, çocukların hastalıklar anneleri daha çok yıpratıyorum.. Umarım şimdi iyidir Arca...

oytunla hayat dedi ki...

Çok geçmiş olsun...
Çocuklarda en korktuğum ateş benim de :(
İnşallah iyileşmiştir..

Asortik Krep dedi ki...

Eskiden her kış başı bir hastane macerası oluyordu, bak artık evde geçiriyorsunuz hastalıkları..O da büyüyor annesi..

Öykücü dedi ki...

Küçük insan dediğin kısımdan sonrasında kızımı kollarımda hissettim.

GeCe dedi ki...

Canım ya umarım iyidir/iyisinizdir şimdi

enne dedi ki...

Arca'nın ateşi düşünce sen zaten pırlanta kelebeği almış oldun değil mi? Gerisi boş, çocuklarımızdan daha önemli hiç bir şey yok bu dünyada. Geçmiş olsun..

Unknown dedi ki...

Çok geçmiş olsun

hastalıksız, doktorsuz, ilaçsız bir çocuk mümkün ama bunu bilin.

Ne kendimiz ne çocuklar ilaç, antibiyotik, ateşdüşürücü , öksürük şurubu, hastane, doktor kullanmıyoruz.
Hasta olmuyoruz pek. Olsak da ayakta geçiriyoruz yada 1-2 gün çekiyoruz o kadar
Genel yaşanan tüm enfeksiyon durumlarında sarımsak, soğan, zencefil, limon, çörekotu, bal, ev yapımı kefir-yoğurt çeşitli durumlarda, farklı şekillerde düzenli zamanlarda kullanıyoruz.
Hem doktor yüzü görmüyoruz, rutin yaşamımız (iş, kreş, ev) aksamıyor, yıpranmıyoruz, paramızı da hastanelere gömmemiş oluyoruz. En önemlisi çocuklarımız psikolojik travma yaşamıyor, doktor elinde perişan olmalarına seyirci kalmayı baştan önlüyoruz

Oğlum kreşe başlayalı 3 ay oldu, arkadaşlarımın yaşadığı kreş sendromunu yaşamadım şimdiye kadar.
Çocuklar ilk zamanlar ayın 2 haftası kreşe gidiyor sonraki 2 hafta ise gidemiyorlar hastalıklardan ve antibiyotiklerden dolayı genelde. Aynı döngü ilk yıl değişik şekillerde devam ediyor
İlaçların vücudu nasıl yıkıp hastalıkların nasıl kısır sarmal hale getirdiğini süreklileştirdiğini görmek lazım, ileride yapacağı etkileri de (kanser, sindirim boşaltım sistemlerinde yetmezlik…)
Hastalanacaklardır elbette önümüz kış ancak ayakta ve ilaçsız olacak kadar hafif geçireceklerine inanıyoruz, şimdiye kadar olduğu gibi


Bunları öğrenmeden önce biz de çok çektik, araştırma hastanelerinde
“büyük çözümler büyük kaoslardan doğar” değil mi ama?


Yaşadıklarımız kaderimizden ibaret olmamalı
Bu hayatta yaşadıklarımızın alternatifi olmalı , daha iyisi olmalı
DEĞİŞMELİ , kendimizden başlayarak, eşle çocukla bu hayatta bize sunulanların sadece „sunu“ olduğu „mutlak“ doğru olmadığı düşünme-sorgulama-seçme-hayır deme hakkımız olmalı

Maalesef kendi şansımızı biraz da kendi elimizle yok ediyoruz

Hele bir de her şekilde minik yavrularımızın direkt hayatına etki edenin önce biz (anneler, babalar) olduğunu düşündükçe aslında „düşünme-sorgulama-seçme-hayır deme hakkımız“ aslında hak değil ebeveyn olmanın getirdiği en temel sorumluluk oluyor

Çalışan 3 ve 5 yaşında iki çocuğu olan „sorumlu“ bir anneyim (her konuda evet ama bu konuda kesinlikle alçak gönüllü olamam)

Eğer ilgilenirseniz ,
Sarımsak, soğan, zencefil, limon, çörekotu, bal, ev yapımı kefirden oluşan günlük rutinimizi yani çocukların deyişiyle “iksir” düzenimizi sizinle ayrıntılı paylaşırım
Hastalıkları ilaçları doktorları hayatınızdan defedersiniz bizim gibi