Sıcaklar iki gündür Brüksel'de hayatı felç etti. Yok ya abartıyorum, sadece bugün 40 C olunca kimse sokağa çıkmamış, akşam eve dönerken fark ettim.
An itibariyle hava Belçika normallerine dönmüş bulunmakta: 35 C ama feci yağmur yağıyor. Yine bostanı, çiçekleri sulamaktan kurtuldum. Ay çok affedersin burada kimse bahçem var demesin, iki gün yağmasa üçüncü gün yağıyor. Kıyamam zavallı babam gözü gibi baktığı bahçesini sabah akşam sulamak zorunda kalıyor.
Var ya, şu anda keyfimin zirvesindeyim diyebilirim. Yağmurun yağdığı her geçen saniye biraz daha serinliyor hava, yağmurun sesi, fondaki müziğime karışıyor ve ben ayağımı uzatmış yazıyorum. Bir de cüceyle konuşmuşum. Keyfim yerinde :)
Keyifler! Teker teker gelin!
Dün akşam departmandan bir arkadaş için veda yemeği organize edilmişti. Bizim müdür demez mi, "Yeliz senin de şirkette ikinci yıldönümün" Ben şok! Zaman nasıl da geçiyor, inanılır gibi değil.
Yemek için merkezde bir Lübnan lokantası ayarlanmıştı. Lokantaya giderken geçtiğimiz sokaklar, yollar benim Brüksel'deki ilk üç haftamda arşınladığım yerlerdi. Aa şurası kaldığım otel, orası yemek aldığım lokanta... Senin anlayacağın bacım, bana tam nostalji oldu.
Önce bir barda birer bira içtik. Tabii ki Belçika geleneği. Adamların1600 tane birası var, yemekten önce bir bira içmesinler mi? Grupta iki Türk, üç Belçikalıyız (ikisi Flaman, biri valon). Biralarını anlatışlarını dinlesen ağzın açık kalır. Tom demişti zaten, ülkemizle ilgili gurur duyacağımız pek bir şey yok, belki sadece bira. Evet Tom bizim müdür, "neay şişeden bira içmek mi? Siz şarabı şişeden mi içiyorsun?! ki birayı içeceksiniz." Hak verdik, şimdi bizim dolap zibilyon çeşit bira bardağı doldu.
Bir bira manyağı olarak daha nokta atışı bir ülke bulamazmışım:P
Lübnan mutfağı, bizim Ege mutfağına benzemese de ufaktan Antakya mutfağını andırıyor. Bizlerin lokantalarda kebapçılarda rastladığı humus, içli köfte filan vardı masada. Belçiklalılardan biri, hangi dilde menü getireceğini soran garsona "Arapça var mı" diye takılan Antakyalı arkadaşımın, daha doğrusu Türkiye'de herkesin Arapça bildiğini sanıyormuş. Hani Belçika'da herkes ikinci dil biliyor ya, Flamanlar Fransızca, Valonlar Flamanca konuşuyor ya ....
"Nasıl yani" olduk. "Heee fes de takıyoz biz, bir de develere biniyoz hala" diyecektim ki, yaşına verdim. Bilmemek ayıp değil. Bir Avrupalıyı daha "Türklerin geçmişi de, kültürü de, dili de Araplardan çok farklıdır, bizim tek ortak yönümüz din." gerçeğiyle tanıştırdığım için ne kadar övünsem az. (Bazılarımız gibi deistlerinse hiç ortak yönü yoktur)
Belçikalıların yemeğe dibi düştü. Lavaşa kebabı soğanı dürün öyle yiyin dedik, bayıldılar. En son humusun dibini lavaşla sıyırıyorlardı.
Belçikalılarla tüm Avrupalıların dedikodusunu ama özellikle Hollandalıların, çok eğlenceli oluyor. Avrupa birliği filan hikaye, birlik değil la bunlar hepsi birbirine gıcık. Hepsi birlikte muhtemelen Türkiyeye gıcık da bize demiyorlar :)
3 yorum:
Vay be ! Zaman ne çabuk geçiyor. Bende Konya'ya geeli 1 yıl olmuş gerçi :) Ama burası benim gibilerin yaşayabileceği bir şehir değil. En kısa zamanda Ege'ye kapağı atmayı planlıyoruz! Bakalım başarabilecek miyiz?
Evet benim hiç ortak noktam yok o araplarla :)
çok güldüm canım çok komik anlatmışsın onlar bizim havamıza suyumuza denizimize kurban da çaktırmıyorlar :))) aslında şaka bi yana hakikaten vatanımız 3 tarafı denizlerle çevrili dört mevsimin yaşandığı bereketki topraklara sahip şanslı bir cennet vatan ama gelgör ki ne yönetimdekiler ne biz değerini bilemiyoruz korumuyoruz sahip çıkmıyoruz yazık ediyoruz ...
Daha buhün Madrid havaslanında çekilmiş bir uyarı kevhası fotosu gördüm. Yaklaşık on farklı ülkenin dilinde o ülke bayrağının yazında uyarı yazılmış. Türk bayrağının yazında ne yazıyor dersin, valla ben de anlamadım çünkü arapça yazıyordu. Resmi dilimizi da arapça mı biliyorlar nedir 😤
Yorum Gönder