Birkaç günlük 30+ derece hava sıcaklığından bunalmışken ve sevimli bir şaka gibi yağan yaz yağmuru mu dürttü beni, bilmiyorum. Bir süredir bana ziyadesiyle iyi geldiğini düşündüğüm ritüellerim aklıma düştü.
Huzuru düzende, rutinde bulan kaç kişiyiz? Sıkıcıyız, biliyorum. Çılgınlık yok, "hayatı geldiği gibi yaşa" yok, "amaan ko gitsin!" yok...
Listeler var, planlar var ve hatta hep varılmak istenen hedefler var... E ne demişler, no plan no future! Gelecek var...
Sürekli hareket halinde olmalıyım. Durmak beni geriyor. Meditasyonda ya uyuyoyum ya da kafamın içindeki tilkilerin kuyrukları birbirine dolanıyor. An'ı durarak yaşayamıyorum.
Anda kalmakta müthiş zorlandığımı kabullenince bana bir rahatlama geldi. Kendiyle muhabbeti olan bir iç dünyam var, konuştuk, anlaştık, anda kalma çabaları rafa kalktı.
Ve bir gün hiç beklemediğim bir anda fark ettim. Beni anda, akışta tutan durağanlık değil, hareket. Ben ancak hareket halinde iken anda kalabilirim. Ellerim meşgulken, zihnim rölantide çalışırken.
Yani ritüellerime gömülmüşken...
Evet ben böyle tazeleniyorum.
Pandemide normumuz haline gelen izolasyon, mevcut ritüellerimin yerleşmesinde olduğu kadar yenilerini oluşturmamda da fayda sağladı.
Sabah mesela...
Herkesten erken kalkıyorum. Günlük. Evet günlük. Eskiden akşamları yatmadan önce yazardım. Sabah sayfaları hayatıma girdiğinden beri günlüğümü sabah yazıyorum. Deneyin, gerçekten farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Güne başka türlü başlıyorum. Hiçbir şey yazmasam gece gördüğüm rüyalarımı yazıyorum ki emin ol bacım azımsanmayacak kadar çok rüya görüyorum. Yelizin rüyaları el kitabından bir tık öteye geçmek içinse minnettar olduğum üç şeyi yazıyorum günlüğüme. Bunun güne olumlu başlamak için nasıl iyi bir yol olduğunu bilemezsin.
Kahvemi alıp terastaki çiçeklere gidiyorum. Birkaç kurumuş çiçek yaprak temizle birkaç saksıya su ver...Derken birkaç dakikalık meditasyon (on dakikaya henüz çıkamadım) ve 07:30 gibi işin başına oturma. Outlook ayarlarım, ilk açılışta maillere değil, takvime ayarlı. Çünkü mail oriented çalışmak bana göre değil. Çünkü mail okumaya başladığınızda, yazışmalar sizin önceliğiniz olur ve yaratıcılığınız, kendi iş planınız sabote edilir. Benim maillerime hemen ve hızlıca cevap vermediğimi çalışma arkadaşlarım bilir. En az bir saat işlerimi planladıktan sonra maillerime bakarım.
Gece ritüellerim ise makine çalıştırmakla başlıyor. Evet, doğru okudunuz. Makine çalıştırıyorum. Bu, benim rutinime öyle yerleşti ki, üzerime yapışan bir görev adeta. Ben yapmazsam, yapılmıyor. Bana iyi geliyor mu tartışılır ama evin düzenine iyi geldiği kesin. Eh çamaşır makinesi çalıştıysa ertesi sabahın rutinine çamaşır asmanın eklendiğini söylememe gerek yok sanırım.
Çok güleceksiniz ama şahsi gece rutinim kremlenmek. Tepeden tırnağa! Bakımlı bir kadın olduğumdan değil, eğer kremlenmezsem cildim susuz kalmış topraklar gibi çatlıyor ve gerçekten çok canım acıyor. Krem sepetim başucumda. Yatakta oturup sepeti kucağıma alıyorum ve ritüel başlıyor. Bu sepet pratiği Arca'nın doğumundan beri var. Hatta fotoğraftaki sepet Arca'nın bebek odasında durur, bez, mendil, krem... gibi alt değiştirme ihtiyaçları bir arada dursun diye kullanılırdı. Nerede alt değiştireceğimiz belli mi olur, tek tek aranmayalım. Zamanla banyo dolapları düzenleme için kullanıldı ve en nihayetinde krem sepeti oldu.
Pek başarılı olamazsam da - zira birkaç dakikanın sonunda uyumuş oluyorum - nefes egzersizini de ritüllere kattım. Fark ederek, derin derin nefes alıp veriyorum ama işte bunu yatay pozisyonda yaptığım için zzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz....
Peki sizin ritülleriniz neler?
2 yorum:
Huzuru rutinde buluyorum ben de. Evet sıkıcı biriyim:) kış gelince mutlu oluyorum hayat rutin oluyor diye. Günün en sevdiğim saati kahve saatim. Filtre ya da moka pot kahvemin yanına bir parca cikolata alıp o günlerde izlediğim netflix dizisi neyse onu açıyorum. Bu yarım saatlik ritüelimde yanıma gelen bişey soran filan olursa düşman kesiliyorum:))
Sevgiler...
Harika! Yalnız değiliz:) ben de kendime ait zamanlarda anne kaplana dönüşüyorum...
Yorum Gönder