27 Şubat 2021 Cumartesi

Dünya vatandaşı

 Vaka sayıları Belçika'da yükselişe geçtiği için açıkça, hiçbir gevşeme beklenmemesi yönünde beyanatlar verildi. Halbuki bu aralar lokantaların açılması bekleniyordu. Yine de eğitimin sürmesi için direniliyor. Belçika'da diğer tüm ülkelerden farklı olarak ilk 2 ay hariç yüz yüze eğitim kesintisiz sürüyor. Lakin ne kadar dayanırlar meçhul.

Bir yandan Türkiye'yi takip ediyorum, açıldıydı açılmadıydı derken açılacak denip açılma kararının açılması planlanan günde alınacağı duyurulmuş. Hani insanların nasıl psikolojisi bozulur diye kafa yormuşlar da uyguluyorlar gibi... Bir bu da değil, cenazelerde kurultaylarda göt göte sosyal mesafeyi hiçe sayanlar dalga geçer gibi hafta sonu insanları ev tıkıyor. Mantık arıyorum bulamıyorum, evet muhtemelen insanlar kafayı yesinler diye uğraşıyorlar.

Gerçi ben niye Türkiye'ye kafa yoruyorum, değil mi? Atmışım kapağı Avrupa'ya bir de batı hayranlığıyla övüyorum şerefsizleri... Halbuki bizim ülkemizin iç dış politikaları enfes, adaleti desen muhteşem, pandemiyi yönetmeleri filan... harika! Ben tabii buradan ahkam kesiyorum, burun kıvırıyorum bana ne ki! Ben ne bilirim ki! Nankörüm işte!

Vergilerinin akıbetini sormaya totosu yemeyen yurdum insanı, devlet güzellemesi yapıyor ya, bana bir gülme geliyor.

Evvela şunu bir netleştirelim. Ben dünya vatandaşıyım. Kaderim olan coğrafyada doğmuş olmam, o coğrafya ile gurur duymamı, kendimi üstün görmemi gerektirmiyor. 

Ben insan seviyorum, bazılarını biraz daha fazla seviyorum.

Ben iyi insan istiyorum, sırf aynı topraklarda doğmuş olmak bana ortak bir payda vermiyor.

Kimliğimde islam yazması bir dine mensup olduğumu göstermiyor. Hiçbir semavi dine kendimi yakın hissetmiyorum. 

Ben ecdadına da, şanlı tarihine de, soyuna sopuna da dinine de ... inan ki hiçbir şeyine bayılmıyorum doğduğum toprakların.

Ne doğduğum ne doyduğum. Hiçbirine göbekten bağlı değilim, olmak da istemiyorum. Aidiyetim mümkünse insan elinden çıkma sınırlarla belirlenmiş ülke, vatan gibi, kutsal kitap gibi yapay olgulardan olmayıversin. Bunu deneyimlesin, içselleştirsin diye oğlum, buralara geldim. Bir reisin iki dudağı arasına sıkışıvermesin kaderi diye çaba gösteriyorum.

Köklerime tutunmaya meraklı olmadığımı, keşke vizyonum yetseydi de bu kadar geç fark etmeseydim, tek pişmanlığım budur. 

Ha neden ilgileniyorsun o vakit Türkiye'yle diyecek olursan, çok basit. Ailem, arkadaşlarım orada maalesef. Yoksa inan umuruma değil! Keşke ilgilenmek zorunda kalmasaydım, keşke... 


12 yorum:

Satır Arası dedi ki...

Selam,
Ben de tüm olumsuzluklara rağmen "iyi ki bu topraklar da doğmuşum" diyenlerdenim. Tabi yanlış anlaşılmasın, saygım sonsuz düşüncenize. Çok düşündüm bunların üstüne. Evet tasvip etmediğim o kadar çok şey var ki ülkede....Ki ailem de öyle "vatan millet "diye tutuşan bir düşünceye de sahip değildir.
Yurt dışında yaşayan arkadaşlarım, kuzenlerim var. Evet orada ki disiplinin, bireyin kendisine olan saygısının bizim buralarda olmadığını söylüyorlar. Bir şeyden daha bahsediyorlar ki o da oralarda yok; bizde ki komşuluk, birlik bilinci..
İyi akşamlar. :)

yeliz dedi ki...

Ne güzel ki düşüncenizi böyle tatlılıkla anlatıyorsunuz,farklılığımızı ifade edişiniz şeklinizdeki kibarlığa çok teşekkür ederim

Sadece C. dedi ki...

:) Yeliz son zamanlarda yazdıklarına pek yorum yapmadan izliyorum. Göç sürecinin henüz başındasın, psikoloji yıllar içinde değişiyor, göç edilen ülkeyle yaşanan balayı bitiyor, bazen sıla özlemi tutuyor, bazen aidiyet hissin celalleniyor. Bu bir süreç.. Bir süre sonra iki ülkenin de kendi iyi taraflarını görüyorsun, ikisi ne bileyim domates ile salatalık gibi, farklı ama güzel diyorsun. Türkiye'de çok iyi giden sistemler var, Belçikada çok iyi gidenler var. Tanrıya inanmanın bir getirisi var, inanmamanın bir özgürlüğü var. Yani aslında bahsettiğin tüm kıstaslar kendi içinde hem artı hem eksi kutupları olan kavramlar.. Göç uzuuuuun bir süreç :) Çok fazla ülkede yaşadım, doğduğum ülkeden uzak kaldığım süre orada yaşadığım süreden fazla artık, seni ve "dünya vatandaşlığı özlemi"ni çok iyi anlıyorum ama dünya vatandaşı olmanın tek yolu da aslında tüm kültürleri, ülkeleri, dinleri, dilleri yani tüm ayrımları olduğu gibi kabul etmek ve arada bir denge farkı yaratmadan içselleştirebilmekten geçiyor.. Türkiye'deki sistemi eleştirirken aslında ülkenin sosyoekonomisinden eğitimine son 100 sene içerisinde geçirdiği değişime, politik süreçten kültüre düşünmeden "bu insanlar niye cahil, niye reyisi böyle tutuyorlar" demek bence havada kalıyor.... 500 senelik padişahlık, sonra "bizi kurtaran" yine bir tek adam, yeri dolmaz adam inancı, sonra baba figürü arayışında olan çocuk toplum sosyolojisi.. Yani o kadar kolay değil Türkiye'yi anlamak.. Özellikle Avrupa'dan, göçmen statüsünde olduğun bir ülkeden bakarak anlamak, hiç kolay değil.. Çünkü sen de gayet iyi biliyorsun, ne dışındasın çemberin ne de tam içinde.... Mesela Arca ne düşünüyor bu konuda? Yazılarından birinde ona kalsa İzmir'e geri döner demiştin, acaba o senin bu "aidiyetsizlik" tercihini ne kadar paylaşıyor? Çok kolay değil bu işler be Yeliz....

Gülşah dedi ki...

Ben de teşekkür ederim size, böyle kousabildigimize. Selamlar, sevgiler 🌸

yeliz dedi ki...

Cerencim analizin çok kıymetli. Zaman ayırıp yazmışsın teşekkür ederim.
Özellikle expat balayı sürecini deneyimleyip de benimle aynı zamanlarda güle oynaya geldiği bu ülkeye küfretmeye başlayan çok arkadaşım var. En çok bu kısma gülümsedim :)
Lakin senin deneyimleyip gözlemlediğin gurbetçi/expat profilinden biraz daha farklı olduğumu düşünüyorum. Zira ben öğrenciliğinin akabinde ya da mesleki yaşamının başında ülkesinde bir yaşam deneyimi olmadan yurtdışını deneyimleyen "expat" değilim. 19 yıldır Türkiye'de yaşamamış biri değilim. Hayatının yarısından fazlasını Türkiye dışında geçirmiş birisi de değilim.
Neredeyse yirmi yıl Türkiye'nin kurumsalında kariyer yaptıktan sonra - ki sanırım klasik plaza beyazyakalısı olmadığımı da biliyorsundur - , Türkiye'nin gerçeklerini, yerinde, dibinde, en derininde, her ayrıntısında gözlemleyip yaşadıktan sonra 39 yaşında Türkiye dışında - bak özellikle Belçika demiyorum herhangi bir ülke - yaşamaya karar veren, bunu projelendiren, bunu kendinden ziyade çocuğunun yaşam seçeneklerini artırmak amacıyla yapan bir insanım.
Ben, Türkiye'de işinde gücünde maddi manevi yaşam seviyesi ortalamanın çok üzerinde, ailemle arkadaşlarımla çevrili görece daha özgür, daha medeni İzmir'de bir yaşamdan Türkye dışında bir yaşamı, hem de standartlarımın çok altında bir yaşamı tercih ettim. Acaba hiç düşündün mü neden?

Bu, Avrupanın köylüsü diye hor görülen ülkede hiç balayı yaşamadım ben. Gelişimi, ailemi getiremeyişimi, bu ülkenin bürokrasisinin en pisliğini daha geldiğimin ilk üç ayında yaşadım. Her anını da paylaştım, biliyorsundur. Yani bende balayı yok. Bende gerçekler var. Expat romantizmi yok. Mücadele ettim ben. Hem ben, hem ailem. Kimse bana hiçbir şeyi altın tepside sunmadı. Avrupa'nın göbeğinde Avrupa'nın ne olduğunu gayet iyi biliyorum.

Herkesi, her şeyi kucaklamaktan ziyade ben, dünya vatandaşlığını herkese eşit mesafede durmakla ilişkilendiriyorum, senden farklı olarak. Mesafenin saygıdan ötürü olduğunu düşünüyorum. Belki de yapım böyle olduğundandır. No kucak yes mesafe :))

Türkiye'yi anlıyorum ,anlamayı geçtim, yaşadım ben! bahsettiğin her satırı biliyorum, inan bana senden daha iyi.
Osmanlının yasını yaşayamamış toplum, üzgünüm.
Diktatörü baba figürü olarak baştacı ettiyse bu millet, etti, üzgünüm.
Türkiye'yi 39 yıl hem çocuk hem öğrenci hem beyazyakalı hem kadın hem anne ... her türlü kimliğimle yaşadım, bildim, anladım, kabul ettim. Kabul etmem demek, onun bir parçası olmakla gurur duymamı gerektirmiyor. Aksine...

Bu bağlamda, Türkiye dışında benden daha uzun yaşamış birinin düşüncelerine ne kadar saygı duyuyorsam, Türkiye'yi benim yaşadığım sürenin yarısı kadar yaşamamış birinin de benim Türkiye hakkındaki düşüncelerime o kadar saygı duymasını beklerim.

Analizlerin arasında en katıldığım ise.. ne içindesin çemberin ne dışında... Sorun şu ki ben Türkiye'de yaşarken de aynı hissiyattaydım. Sen bunu Türkiye'de yaşarken hiç hissettin mi? Sen son 19 yılda Türkiye'de ne kadar yaşadın? İnan bana kendi memleketinde yaşarken, bu his çok daha acı verici. Gurbetteyken, en azından gurbetteyim diyor geçiyorsun.

İki senedir Türkiye'ye gitmedim, değil iki 22 sene daha gitmesem özleyeceğim hiçbir şeyi yok. Özlediğim tek şey insanlarım, benim insanlarım orada, ailem, arkadaşlarım, sadece bunu özlerim. Önerim kimse bir avuç toprağa özlem duymasın, boş çünkü.

Dine gelince... Benim inancım benim meselem. Dine inanmak başka inançlı insan olmak başka, ona da şimdi uzun uzun girmeyeyim, ateist ile deist arasındaki farkı anlayacak bir insansın.

Göç benim için uzun bir süreç değil. Zira ben geldiğim günden döneceğim tarihi belirledim. Arca'nın aidiyet meselesine gelince...

...devamı diğer yorumda...

yeliz dedi ki...

önceki yorumun devamı...

Hepimiz bir çocuk gerçekliği fanusu içinde akraba ve arkadaşlarımız arasında olmayı isteriz. Arca reşit olduğunda dünyanın neresinde isterse orada yaşama özgürlüğü olacağını biliyor, ki bizim sağlamak istediğimiz de bu - sanırım bu da 12 yaşında bir çocuk için yeterli. Diğer taraftan şanslı ki, hayatnın ilk sekiz senesini ülkesinde geçirdi, seçim yapacak olgunluğa geldiğinde doğduğu ülke hakkında yeterli bilgisi olmuş olacak. Sizde durum nasıl bu konuda? Zira Türkiye dışında doğup büyümüş çocukların farklı bir bakış açısı oluyor gözlemlediğim kadarıyla.
Hayat bir mücadele ve herkesin mücadelesi kendisine münhasır.
Her bireyin kendi gerçekliği, kendi dinamikleri var, en imtina ettiğim, başkasının gerçekliği üzerinden ahkam kesmek.
Her zaman derim, beni bu blogdaki satırlardan paylaştığım kadarıyla bilebilirsiniz. fazlasını değil. Sınırlarımı en yakınıma çekerken hiç tanımadıklarımın sınır ihlaline müsaade etmem, meramımı anlatmakla vakit harcamam.
Kıymet verdiklerime, niyetinin iyi olduğuna inandıklarıma, senin gibi, kendimi bir tık daha anlatırım, o kadar. Sevgiyle...

Sule dedi ki...

Ben de bu kosullarda "Dunya vatandasi" vehimlerine guluyorum. Ama kimse sevmedigi istemedigi bir yerde yasamak, baglilik hissetmek zorunda degil tabii.Herkes nasil gormek istiyorsa oyle gorsun.

Ozellikle Ikinci Dunya Savasi sonrasindan baslamak uzere ulkemizin izledigi politikalarin ve ABD ve AB basta olmak uzere sozde muttefiki oldugu bati ittifaki uyelerinin onemli katkilariyla uzun ve karmasik bir surecin sonunda icinde bulundugu durumun sikintilarini,acilarini derinden yasiyoruz. Her seyin de gayet farkindayiz. Ulkeye dair yapilan olumsuz tespitlerin cogu ne yazik ki dogru.

Ancak hirsizin hic sucu yokmus( "innocent,les mains pleines") gibi bu ulkeye de pesinen ve tek tarafli yuklenmenin dogru olmadigini dusunuyorum. Neredeyse irkcilik gibi bir onyargiya maruz bu ulke. Iktidarda kimin oldugundan bizim kime oy verdigimizden bagimsiz olarak yaptigimiz iyi seylerin yok sayilmasina da razi gelemeyecegim, kusura bakmayin. Sadece Devlet degil bu ulkenin vatandaslari da yuzyillardir muhacirleri/gocmenleri imkanlarinin ustunde kucakladi, bagrina basti.

Bati ittifaki, demokrasi,insan haklari gibi bahanelerle (nedense bolgedeki bazi diktatorlerle de can dostudurlar, hic sorgulamazlar , maşa olarak kullanilabilir olduklari icin mi acaba?) bolgenin enerji kaynaklarini tahakkumleri altina almak icin ve binlerce insanin cani ve akittiklari kani pahasina cikarttiklari 1. ve 2.Korfez ve sonrasi savaslarda yillardir milyonlarca insani yurtlarindan goce mecbur ettiler. Ama ote yandan çok da insancildi bunlar. O yuzden ustune meshur komiserlerini, etniksever madamlarini utanmadan buraya teftise yollayip gocmenlere sagladigimiz sartlari yerinde incelediler, "konaklama bes yildizli standartlarda degil" diye parmak salladilar, sonra sectikleri uc bes gocmeni yasal olarak kabul edip defoldular.
Madem bu kadar umurlarinda bu insanlarin yasam yasam kosullari, Turkiye ile yaptiklari gocmen anlasmasini iptal etsinler, birakalim ulkemizde sikinti icinde yasayan milyonlarca gocmen de yararlansin, Avrupa standartlarinda yasasin.Bu para da butceye kalsin.

Daha bu sabah Yunan yetkililerin "Covid testi yapilacak" bahanesi ile siginmaci kampindan cikardigi gocmenleri botlara bindirerek Turkiye kiyilarina ittigi haberi vardi. Vaka i adiyeden. Tabii oralarda haber olmuyordur. Ne de olsa Turkler soyluyor.Yunan'a mi, Turk' e mi?

Biraz genis kapsamli dusunursek, belki seytan sandiklarimiz o kadar seytan, melek sandiklarimiz da o kadar melek degildir.

okuyanguzel dedi ki...

Ben seni çok iyi anlıyorum şu anda gitme şansım olsa 1 dk düşünmem ama sonrası geride kalanlar için özlem,kaygı ve endişe.

Sen giderken İzmir'den ve bu ortamından gidiyor vay be diye düşünmüştüm çünkü orada yaşadığın hayatı biliyordum. Her açıdan Türkiye ortalamasının çok çok üstünde de olduğunu biliyordum. Nefret ediyorum artık bu ülkeden iki yüzlü insanlarından her şeyinden :(

Adsız dedi ki...

Şule bence sen de biraz düşünmelisin, bu insanlar neden rahatını bozup ülkeden kaçıyorlar diye. Ben kendi adıma öfkeyle bana sürekli birleyler dikte edilmesinden, dışlanmaktan, vergimin bana hiç geri dönüşü olmadan nereye girttiğinin belli olmamasından, müslümanının kofti müslüman solcusunun kofti solcu olmasından, insanların parayı ve gücü herşeyden çok sevmesinden, saygısızlıktan, üslup bilmezlikten, başkaların hayatına burnunu sokmasından, bir kadın olarak dilediğim gibi giyinip sokakta eşit bir vatandaş gibi hürce huzurla yürüyememekten ve daha binlerce nedenden, bıktım, yoruldum.

Sule dedi ki...

(Anonime) Bu soylediklerinizi dislayarak yapmadim yorumumu.Tespitlerinizin hemen tamamina katiliyorum. Ama Sezar in hakkinin teslim edilecegi yerlerde bile vur abaliya yapilmasina itiraz ediyorum. Bir de kimse kendi katkisini dusunmuyor bu duruma.Az yaptigimiz,cok yaptigimiz, gormedigimiz, gormezden geldigimiz, kendi rahatimiz iyiyken merak etmedigimiz,farkinda olmadigimiz, bilmedigimiz seylerle hepimizin katkisi var. Nefret objesi olarak gormuyorum ulkemi eksiklerinin tumune kizmama ragmen. Nedenini merak ediyorum ve aynaya da bakiyorum.(Ama bu ulkenin bu yola girmemizde yillardir gosterdikleri cabalarinin urununu , sasirmis gibi sureti haktan gorunerek ust perdeden elestiren Bati nin da neler yaptigina bakiyorum. Sozlerinin bir kiymeti yok.) Nedenini merak ediyorum ve aynaya da bakiyorum.
Biraz denge...Hic bir sey ne tamamen ak , ne tamamen kara.
Bir insan bizden farkli dusunuyorsa saldiriya ugramis hissediyoruz kendimizi.Hi hi tamam densin iyi seyler soylensin. O zaman sikayet etmeyelim demokrasi eksiginden.En ufak bir karsi dusunceyi kaldiramayan, nezaketsizlikle itham edenler, bu ulkeyi ...icin ve ...e ragmen sevenlerin hassasiyetini dikkate alsinlar.
Neyse , buraya kadarmis Avrupa nin demokrasisi. Insallah en iyi sekilde yasasin herkes bulundugu yerde. Mutlu olurum.

Adsız dedi ki...

Biraz algıda seçicilik yapıyor olabilir misiniz? Türkiye’de genelleme yapılmasını istemiyorsunuz ama Batı diye genelleyip, pek çok farklı köken, inanç, perspektif, dünya görüşüne sahip insanı tek çuvala koyuyorsunuz sanki. Batı derken daha net olursanız (geçmişte soykırım yapan krallıklar mı, macron ve şürekasının politikaları mı, silah şirketleri mi, naziler mi, kim yani? ) Hiç kimsenin avrupa’da istisnasız her şey mükemmel iddiası yok ki zaten. Kendini ülkesinde güvende hisseden bir aile de canı sıkılıp ülkesini terketme noktasına gelmez. Ülkeyi sevmekle neyi kasdettiğinizi de bilmiyorum tam olarak. Mevcut hükümeti mi? Toprağı mı? Belli bir şehri veya grubu mu? Yanlış olanı desteklemek zorunda değiliz bize ait bir ki kimliğe atfediliyor diye. Ülkesini terketmek zorunda hisseden insanların öfkesini ve acısını da biraz anlamak gerekli bence. Yeliz’i tanımıyorum, arada baktığım göçmen bloglarından biri, ilgiyle deneyimini takip ediyorum. Kimsenin ülkenin tamamından nefret ettiği de yok. Ama biraz anlayış gerekli değil mi. Yeliz belki kendisini bu noktaya getiren olayları yazar bir gün, belki de yazmaz. Yoksa bilmiyoruz onun hikayesi ne. Suriye’den kaçan ailelere kalıp ülkelerinde savaşsalarmış diyenlerden bir farkımız olmaz yoksa. Türkiye’deki çürümeyi görmemek imkansız. Buna tavır almak gerekirken, göçüp gidene yüklenmek de... bilemedim. Yeliz avrupa kötüymüş, burada da olmadım mutlu, çalıp çırpsalar da, her gün kadınlar öldürülse yargı işlemese de, bilgim ve yeteneğimle işimi yapamayıp başıma abuk subuk insanlar partili diye getirilse de, hergün ekrandan devletin başı tarafından hakaret ve dışlanmaya maruz kalsam da, eleştirenler hapse girse de, param olmadan 3 kuruşluk değerim olmasa da, devlet bir grup insanın çiftliği gibi olsa da, çocuğuma makul bir eğitim sağlayamasam da, kendimi güvende hissetmesem de ülkeme döneceğim, ve orada yoksayılarak hayatta kalmaya devam edeceğim dese, mutlu mu olacaksınız? Tam olarak ne beklediğinizi anlayamadım ben. Eğer siyaseten Türkiye’nin dış politikada ezilmesinden bahsediyorsanız, bu diplomatların işi değil mi? Liyakat sahibi diplomatlar yapsın işini. Göçmen mühendisin işi değil bunlar.

Sadece C. dedi ki...

Valla sevdin mi sövdün mü anlamadım :)) ama haklısın, kim nerde isterse orada yaşayabilmek için emek versin bence de.. Şansı da yaver gitsin. Mutluluk önemli.