18 Eylül 2022 Pazar

Yaşlandığını nasıl anlarsın?

 Yaşlandıkça mevsimlere vedalar daha çok mu anlam kazanıyor? 

İnsan soruyor mu acaba “daha kaç yaz daha kaç kış göreceğim? Daha kaç mevsimi uğurlayacağım?” Yaşlandıkça bunları mı soruyor?


Yaşamak güzel şey. Sakince sindire sindire. 


Bu aralar sabah sayfalarıma en ihtiyaç duyduğum şeyleri yazarken sıklıkla “sakince” kelimesini kullanıyorum. 


İşle ilgili son zamanlarda beni en çok geren şey “hemen şimdi acil”. Başı kesik tavuk gibi oradan oraya savrulmayı sevmiyorum. Sakince olsun her şey, keyif alarak tadını çıkararak. 


Nefes nefese hazırlandığım sabahları sevmiyorum, uzun meditasyonlar, egzersizler, yogalar duşlar hazırlanmalar olsun sabah rutinlerimde, kalkar kalkmaz acele giyinip çıkmalar olmasın, kalbim hızlı atmasın, ara sıra derin bir nefes alayım aceleden nefesimi tutmadığım başımın dönmediği sabahlar olsun.


Fast food yerine ağır ağır pişen bir balık çorbası mesela. 


Hızla kafana diktiğin espresso yerine ağır ağır koklaya koklaya yudumladığın bir bitki çayı veya sade bir kahve. 


Kendini severek hatta kollarını filan öperek bakımlar yapmak alelacele vücut losyonları sürüvermektense uzun uzun hindistan cevizi yağları sürünmek, tene nüfuz etmesini beklemek. Beklemek… Beklemek sabretmek, beklerken şikayet etmemek, koş koş değil sakince adımlar atmak.


Roller coaster sevmiyorum bunu duyanların şaşırmasına şaşırıyorum, mecbur muyum hız sevmeye? Mecbur muyum arabada 150km hızı görmeye ? Mecbur muyum herkes gibi yarış yapmaya? Yarışmaya mecbur muyum? Yolculuğun kendisinden keyif alamaz mıyım, illa birinci gelince mi başarmış olacağım?


Bazen yavaşlığı içimi şişiren Arcaya çemkiriyorum, “oğlum hadi! Hadi hadi hadi hadi… “ bana göre yavaş ona göre hızlı. Ve bana bazen diyor ki … “anne bu benim hızım, kendi hızımda hızlıyım. “ 


İşin sırrını çözmüş olabilir mi? Yok ya bildiğin ergen asilikleri. 


Ama hakkı var.


Hız da zaman gibi göreceli işte. 


Zaman yavaş aksın diye mi hızı düşürmeye çalışıyorum acaba? Acaba yavaşlasam hayatı daha uzun daha güzel yaşarım mı sanıyorum? 


Yoksa bunlar hep yaşlılık mı?

5 yorum:

okuyanguzel dedi ki...

Yaşlılık demeyelim de henüz. 40 'ından sonra hayatı nasıl yaşamak istediğini anlamak farketmek diyelim. 40 ın budanma yaşı olduğunu ve o yaştan sonra fazlalıklarımızı atmaya başladığımızı okumuştum bir yerde. Budanmak kelimesi ilk başta hoş gelmemişti ama şimdi düşünüyorum da belki doğru kelime. Fazlalıkları atıyoruz ve geriye kalan ağaç büyümesi gereken dallara daha fazla enerji ayırabiliyor ve böylece daha az dal ile daha güzel daha mutlu oluyor belki.
Ahu

mithad a. selim dedi ki...

benim yaş almayla:) ve rüya gibi geçen yıllarla ilgili kendime sorduğum ve cevap alamadığım iki soru var.
1- gerçekten bu kadar çabuk mu geçti?
2- bu kadar çabuk geçmiş olamaz bir yanlışlık olmalı baştan mı saysak müdür?

misal ve daha iki gün evvel Marmara forum'un otoparkında mavi L7 yi ararken aklıma geldi ve yeditepe İstanbul'daki önem'in yusuf'a sorduğu gibi sordum arkadaşıma.
bana her şey daha dün gibi geliyor. ve o kadar yaşamış gibi hissetmiyorum. yaşadıysam şayet benim niye haberim yok.
sanki ve bana öyle geliyor ki geçen ve düşen sadece takvim yaprakları. yeter ki biz düşmeyelim. ruh ve beden sağlığımız düşmesin. sporumuzu, geyiğimizi, dedikodumuzu(çok ayıp) yapalım arada da pollyannaya selam duralım falan:) işler nasılsa olacağına varıyor.
ama işte biraz düşününce onca yıl bu kadar çabuk geçmiş olamaz. ya da belki de FD haklı. bu matematik bizi kandırıyor hocam:)

sonra ayarlarız dedi ki...

Ama o sakin yapılan herşeyin tadı çok başka.yirmi küsür yıldır çalışıyorum son yıllarda saatlerce kahvaltı edip çıktığım günler inan alerjim bile olmuyor,gün iş günü gibi de gelmiyor,verim dersen kesinlikle daha verimli bir performans sergiliyorum.

Hakan dedi ki...

Çok güzel bir tanımlama olmuş budama. 40'lı yaşlarda hayat bizlerden bişeyler buduyor, bizler de artık taşıyamadıklarımızı budamaya başlıyoruz. Evliliklerde dönüm noktaları yaşanıyor. Kendi özelimde söylemem gerekirse kendimi keşfetme yolculuğuma adam akıllı yine bu yaşlarda başladım. Öte yandan bence 40'lı yaşlar mevsimlere hüzünlü veda yaşı değil. Belki onlara yüklemediğimiz anlamları artık yükleme yaşlarıdır, kim bilir. Zira ondan önceki yaşlarımız hep koşuşturmayla geçti. Aslında bir anlamda bu yaşlara şöyle bi başını kaldırıp etrafı görme yaşları desek sanırım pek de yanlış olmaz.

Adsız dedi ki...

Bundan sonra anonim olarak yorum yapacağım evet ben yeliz blogu yazan şahıs ve kendi bloguna yorum yapamayan teknoloji özürlüsü ;)