Akıllı saatimden bildirim geliyor, bakıyorum, “eylül ayında çok sayıda yürüyüş antrenmanı yaptınız, bu ay hedefiniz….” Diyen bir bildirim. Tam da pazar yürüyüşüme çıkmadan hemen önce geliyor, gülümsüyorum. Doğru, havaların iyi gitmesiyle ne zaman fırsat bulsam attım kendimi dışarı, sabah altıda, evden çalıştığım günler öğle tatilinde, hafta sonu ne vakit müsaitse…
Bir sabah 06:00 civarı yürüyüşünden |
Yürümenin felsefesi diye bir kitap okumuştum, aklında ne kaldı dersen, bilemiyorum galiba büyük büyük adamların ha boyna yürümesi :)) ama o kitabı okurken çokça yürüdüğümü ve hatta bir roman yazma denemelerime denk gelen bu yürüyüşlerimde birkaç bölümü yürürken kafamda yazdığımı hatırlıyorum. Sonra sadece eve dönüp bilgisayara aktarmak kalmıştı.
Bazen kitap dinlediğim oluyor yürürken ama bugün değil.
Bugün şehrin sesini dinliyorum, neredeyse çıt yok, nerede bu insanlar sorusuna cevabımı evin bir kilometre kadar uzağındaki parka girdiğimde buluyorum, buradalar!
Parkta bir banka ilişir veya büfesinden bir bira kapar da masasında oturur kitabımı okurum diye, giriş yaptığım park beni şaşırtıyor. Mahalle buraya akmış. Leş gibi izci gruplar, çimlere yayılmış öpüşen çiftler, bir bankta dip dibe oturmuş paralel kitap okuyanlar, köpeklerini gezdirenler, pusetlerini ittirenler, sen ben bütün mahalle, bakmış ki hava nefis, bakmış ki güneş var, atmış kendini parka. Bir ben geç kalmışım. İnanır mısın oturacak bank bulamadım, döndüm geldim eve, açarım biramı, çökerim terasa hafiften esen rüzgara veririm yüzümü, kah yazarım kah okurum dedim.
Hem kafama kestane düşmesi tehlikesi de yok :)))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder