10 Mart 2024 Pazar

Manolyalar, kamelyalar, bahar dalları vesaire

 İçim sıkılıyordu, dün akşam üzerine kadar üzerimdeki depresif hali atmak mümkün olmadı, ne uyumak kar etti, ne yazmak… Ancak akşam üzeri İlker aradı, güzel bir konuşma yaptık, ilişkiler üzerine, şanslı olduğumuz hakkında ve birbirimizi çok özlediğimizden bahsettiğimiz… 

Yürürken karşıma çıkanlar vol.1847741819

Bir bira açtım, bir haftadır kafamı gömdüğüm dizi batağından bir bölüm daha devirdim, içimdeki sıkıntıları hayra yormayı telkin ettim kendime, yemeğin üzerine bir demlik çay içtim, sayfalarca kitap okudum ve papatya çayımı müteakip uyumuşum. 


Sabaha içimde güzel bir enerjiyle uyandım. Biraz sırtım ağrıyordu, yoga yaptım, biraz karnım ağrıyordu bir sıcak su içiverdim, meditasyon yaparken… Bugün çok iş yapmaya niyetliydim, madem dünü depresyona ve Arca’ya şoförlüğe kurban etmiştik, yarınlar yokmuşçasına iş yapacaktım hatta rapor hazırlamakla yediğim cuma günümün kalan işlerini de bitirebilirdim, bir bilgisayar açmaya bakardı. Bunları yazmıştım sabah sayfalarıma. Hatta birilerinden alamadığı eski bir alacağına üzülen kocam için de para ne ki ya zaten zengin filan olmayacağımızın farkındayım ki, o para da eksik kalıversin yazmıştım. 





Derken işten arkadaşımın doğumgünü olduğunu hatırladım, tam elime telefonu aldım, İlkerin keyifsiz sesi. Bir başka para mevzusu. Olmasa iyiymiş de olmuş işte ne yapalım. Ama onu öyle üzgün duymak benim de bütün keyfimi kaçırdı. Giden paradan ziyade, kaçan keyiflere takıyorum ben. 


Üstüne bir bardak su içtim de, için soğumadı. Üstüne üç çeşit yemek pişirdim, menemene ekmeği şamandıra daldım da geçmedi. Dellendim, banyoların temizliğine girdim, girmek ne kelime paraladım, para etmedi. Attım kendimi sokağa. Günün tek şansı güneş açmasıydı, güneş kremi sürmüştüm işe yarayacaktı, ne mutlu! Hayat bana büyük maddi mucizelerle gelmiyorsan, küçük avuntularla gel ki, dayanmak kolaylaşsın. 


Bir saatten fazla yürüdüm, manolyaların, kamelyaların fotoğraflarını çektim, kulağımdaki kitapta kısır gömüyorlardı, canım çekti, eve geldim, kinoa haşladım. Kısır yapacağım ya, gaz mı yapsın bulgur kinoayla yapacağım tabii…


Bazı küçük denk gelişlerle mutlu olan, böyle bir mutlu olma haline de hala şaşıran saf salak bir yapım var. Şöyle ki, sabahın bulaşıklarını dizdiğim bulaşık makinasıyla, aylardır temizlik yüzü görmeyen banyo paspaslarını tıktığım çamaşır makinası ve hatta kısırı yaparken karıverdiğim kekin pişmesi yok dur arttırıyorum, kısır soğusun diye beklerken yapıvereyim dediğim ütülerin bitmesi aynı dakikalara denk geldi. 


Sokağa çıkınca güneşin yüzünü göstermesi gibi tatlı bir gülümseme kapladı yüzümü. 


Kısırı gömdüm. Üzerime tüm günün yorgunluğu çöktü, halbuki ben sunumumu bitirecektim, hay allah, bir yarım saat kestirmişim. Uyandığımda yağmur başlamış, hava serinlemişti, Arca ise yan kanepede maç izliyordu. Kekimin yanına bitki çayı yaptım. Annem sarma gönderiyormuş, yarının yemeği çıktığına göre sabah pişirdiğim barbunya ve bamyayı yiyelim bari başka yemekle uğraşmayalım, diye karar verdik, iç sesim ve kendim. 




Hiç yorum yok: