amerika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
amerika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Haziran 2024 Salı

Macera dolu Amerika

 Nankörlük yapmış gibi olmayayım ama bu yılki müşteri ödül gezisine katılacağım netleştiğinde, “tüh ya keşke Japonya’ya gidilen geziye denk gelseydim” dedim, yalan yok. Bu yılki Amerika’ydı. San Francisco Silicon vadisindeki ofiste seminer gününü müteakip müşteri gezdirmece ve dolayısıyla kendin de gezmece. En iyi iş seyahati biçimi lakin Amerika’nın bir cazibesi yok. 

Filmlerde gördüğümüzden farklı ne gördün dersen, az buçuk Mission District turunu sevdim, gerisi aynı. Biz San Francisco Sokakları dizisiyle büyümüş nesiliz, Pretty Woman’ın alışveriş yaptığı caddeye hakimiz, Beverly Hills desen malumunuz. 



Kültür desen yok, tarih desen yok, mutfak desen büyük porsiyonlar işte o kadar. Ha bir de insanlarının hepsi mi high olur kardeşim? Bir dükkana giriyorsun, başlıyorlar “günün nasıl geçiyor?” Hem de büyük volumda… sana ne kardeşim benim günümden. Hayır yani ben enerjisi yüksek, pozitif, gülümseyen bir tip olarak tanınırım, bunların yanında nemrutun önde gideni oldum. 


Her yanda evsizler, ama bir o kadar da gösteriş, ışıltı öte yanda… Bir yanda deli gibi spor yapan tıfıl tipler, öte yanda obez çocuklar… Ülkece bipolar vaziyetler…


Bir de bir şey satın alayım diyorsun, vergisi bahşişi bilmem nesi hop etiketin üzerinden 20-30% giriyor. Ne ara nasıl? Zaten bahşiş vermezsen dayak yemediğin kalıyor, öyle acayip bir durum. Uzun lafın kısası, iş için olmasa o kadar yolu çekmeye değmez. Hani jet lagdan muzdarip olmaya meraklıysan bari Meksika, Şili efendime söyleyeyim Brezilya’ya, öte yandan Japonya’ya git de değsin bari. 


Gerçi Santa Monica bizim İzmir’e benziyordu, palmiyeleri, yaseminleri, begonvilleri filan sıcacık keyifli bir sayfiye gibi. Büyük yolları ve büyük arabaları ile karbon salınımını zerre sallamayan bu koca ülke Avrupa’dan gelen biz zavallı sürdürülebilirlik neferlerini üzdü. Bir de nasıl cahiliz, yolda gördüğümüz Coco’nun videolarını çekeceğiz diye yemeğin sahibini muhtemelen çileden çıkardık. Getir’in yerini Coco almış, insansız kurye aracı. İnsansız pek çok şeyden biri de taksilerdi. Uber’den bile ucuzmuş. Uber deyince, tabii ki Türk şoförlü bir tanesine denk geldik. Türk’ün olmadığı yer var mı? Her yerdeyiz.


Bizim üniversite öğrenciliğimiz zamanında Amerika’ya kapağı atmak gibi trend vardı. Fakülteden pek çok arkadaş master dil okulu vs için Amerika’ya gitmişti. Bizim vizyonsuzluğumuzdan mıdır nedir, hiç aklıma bile gelmemişti. Gidenler de hep kaldı, demek ki, benim hala görmediğim iyi bir şeyler var Amerika’da. Şimdi bakıyorum da, gençler daha çok Avrupa’yı tercih ediyor, ya da bendeki algı o şekilde, nitekim Duru seneye Hollanda’ya mastera gelecek.


Belçika’ya inice kendimi evimde hissettim. Avrupalının o gösterişten uzak hatta mesafeli duruşunu özlemişim, kimse bana günümün nasıl geçtiğini sormaması ne iyi!