#spaghetticarbonara
Pancetta, peynir, yumurtadan oluşan bir sosla yapılır. Çok besleyici ve müthiş lezzetlidir.
Ama konumuz yemek değil, tarifi hiç değil. Lakin #muhteremmutfakta olduğu için, iki diş sarımsak soymaktan gayrı bir katkım olmamıştır.
#spaghetticarbonara
Ama konumuz yemek değil, tarifi hiç değil. Lakin #muhteremmutfakta olduğu için, iki diş sarımsak soymaktan gayrı bir katkım olmamıştır.
Eve dönüş
Özlemişim
Neyini özledin diyecek olursan…
Sakinliğini, serinliğini, evimi, işimi, pek tabii Belçika biralarımı veee kocamı :))))
Ay vallahi kocamı özledim. Ayol tatile çıktık, kocamdan çok anasını gördüm, allahtan kaynana gelin muhabbetimiz yoktur, şükocuğum 25 senedir, hala benim arkadaşımın annesidir, çok iyi anlaşırız, sohbetimiz baldır. Lakin insan yine de kocasını özlüyor.
Kocamla, bir ben bir o, arkadaşlarımızla bekar takıldık. Bir tadilat işi aldıydı, şantiyeden çıkamadı. Ben de söylemesi ayıp hep deniz kum güneş… uzun lafın kısası buluşmamız ortak arkadaşlarımızla rakı sofralarından öteye gitmedi.
Canımız sağ olsun.
Evet tabii ki kiloları aldık ama n’apalım içimize sinsin …
Petunya kokularını da özlemişim, şimdi bana yandan yandan esintili kokusu geliyor, nasıl da güzel…
Ama biliyor musun İzmir’de de kokularım vardı benim: incir ağacının çocukluğumun bağlarını hatırlatan, çam iğne yapraklarının güneşin altındaki sıcak kokusunu anımsatan, plaj havlularına sinen iyot, ızgara balığa eşlik eden anason, sohbete karışan Türk kahvesi kokusu…
Gurbetlik böyle bir şey…
Nereye gitsen beridekini özlediğin…
Ama bir yandan nereye gitsen evin bellediğin…
Yine de içimize sinsin diyorum ya…
Gün batımına rakı kadehimizi kaldırdık.
Sabaha cırcır böceklerinin ve kumruların sesleriyle uyandık.
Rahat 4-5 kilo aldım, eminim. Üstelik son 3 kilosu son hafta turlarında alındı…
Bayram da dahil ilk 2-3 hafta aralıklı beslenmeme, ilk öğünümü 12:00’de sadece haşlanmış yumurta ile yapmaya dikkat ettim. Kocam olacak muhterem de genelde şantiyede olduğu için akşam yemeklerinin boku çıkmadı. Düşün yani taze fasulye filan yedim, ne büyük mutluluk…
Derken yollarımız kesişti, herkesle vedalaşma turlarına geçildi.
Hatırlıyor musunuz? Neye kızıyorduk? Neyi konuşuyorduk?
Geçen akşam, yıllar önce İlker’in evlerini inşaa ettiği akademisyen çifte yemeğe davetliydik.
Günlerdir gündemi meşgul eden yangınlardan biraz olsun uzaklaşmamı sağlayan, Urlanın tepelerinde, her şeyi kendi yetiştirdikleri bahçe içinde, huzurlu bir ev.
Ayfer Tunç’la Kapak Kızı sayesinde tanıştım. Hangisi önce okunmalıydı? Yeşil Peri Gecesi mi? İyice araştırmış, Kapak Kızı ile başlamıştım. Ve…
İzmir-Özdere-Çeşme üçgeninde tatildeyim.
Dört yanım sevdiklerim, bir de artık yer cücesi demeye dilim varmayan Arca ergeni. İlkeri pek göremiyorum, şantiyede vakit geçiriyor umumiyetle. Kanımca iki yıldır bizimle fazla içli dışlı olmaktan bastılar, pasaport kontrolünü müteakip bizimle ilişkiyi kesti:))) denizdi, balıktı, tekneydi derken inşallah Belçika’da kocama kavuşacağım gibi görünüyor.
Dün sabah aşı yapan doktor uyarmıştı ama bütün günü rahat geçirince “bana plasebo mu sıktıkar” diye geyiğe vurmuştum, erken konuşmuşum. Külçe gibiydim sabah.
Neyse bir ağrı kesici aldım, kahve, geç kahvaltı derken normale döndüm. Aşınızı yaptırın asfalyalarımı attırmayın!
Baktım hemen her ay hatta bazen ayda iki, neler yaptığımı, okuduğumu, izlediğimi yazmışım… spontane gelişen bu seriyi sevdim.
Neler yapıyorum?
Üç gündür TC kimliğimi arıyorum ve bulamıyorum. Yemin ediyorum hayattan soğudum. Koymuş olmam gereken hiçbir yerde yok! En son bu sabah tekrar her yeri didik didik ettim hala yok. Pasaportla Belçika kimliği ile seyahat ederim de, niye yani kaybolsun evin içinde kafayı yiyeceğim. Acaba diyorum o sayı sekansını mı kullansam? 471891472?
Bu ara bizim evde sadece futbol var.
15:00-18:00-21:00 olmak üzere günde 3 müsabaka. Hele bir de muhterem, arkadaş grubuyla bir iddia turnuvası hazırladı, Arca’yı da kattı, heyecan büyük!
Bizim evin ergeni iddia yarışmasını duyunca “ben kazanırım yalnız” diyerek Z kuşağının özgüven seviyesini bir defa daha hatırlattı. Her gün her an bizi acayip başka türlü bir dumura uğratıyor. Ama konumuz o değil…
Günün en sevdiğim saatinden bildiriyorum. Neredeyse akşam sekiz. Gerçi ben sabah altı buçuk civarını da severim, neyse..
Evde ortak bir anlaşmaya varılmış işbölümü var. 13’üne merdiven dayamış bir bireyi katiyen zorlamayacak görevlerden bazıları şöyle:
Çöp atmak
Garajdaki depodan su bira şarap gibi stoklardan yukarı taşımak
Ayakkabıları dolaba kaldırmak
Tabağı sıyırıp bulaşık makinasına koymak
Odasını haftada bir temizlemek
Çamaşırlarını yerleştirmek
Sabahları yatağını toplamak
Anlaşmaya varılmış olmasına rağmen evdeki bazı ergen şahıslar unutmak-sallamak-ertelemek suretiyle, bu görevlerden yırtmanın binbir çeşit yolunu denerler. Anası olacak kadın da üşenmez, tekrar tekrar anlatır, hatırlatır ... ister ki anası, hatırlatmak bir kenara, ergeni bu görevleri öyle içselleştirsin ki kendisi farkına varsın mesela su mu yok, söylemeden depoya insin, çöp taşıyor mu kovadan, haber etsin çöp atmalıyım desin .... nerdeeee...
Artık anası beklentiyi düşürmüştür, ister ki ergeni en azından hatırlatıldığı anda tamam deyip yapıversin. Ama nerdeeee...
Ne izliyorum?
Geçtiğimiz haftalarda the Serpent dizisini izledik. Dönem dizisi, 70’ler ne şahane anlatılmış, ışık kostüm insanların oyunculukları bile... sanki o yıllar çekilmiş gibi. Geçen hafta ekranlarda “the Kominsky Method” ve bayıldık. Eğer henüz izlemediyseniz mutlaka izleyin, öyle ince espriler var ki...
Seçimlerden bahsetmiştim, seçimlerimizi benimsemekten ve sevmekten...
Bir yıl önce, IF beslenme düzenini hayatıma adapte etmeyi seçtim. Çok okudum, çok araştırdım, benim için en iyi düzenin bu olduğuna karar verdim. Akşam iş sonrası ailecek bir araya gelip sofraya oturmamız 19:00'u bulduğundan ben tercihimi 20:00 ila ertesi gün 12:00 arasında hiçbir şey yememekten yana kullandım. Çünkü evvela bir seçimin sürdürülebilir olması gerekir. Sürdürülebilir değilse, hayatınızı seçiminize uyduramayacaksanız, o seçim tarih olmaya mahkumdur.
İlk birkaç gün zorlandığımı hatırlıyorum. Kırk yıl boyunca, bir lokma ekmek olsun ağzına atmadan kahvaltı saatini atlamayan ben, öğün atlıyormuş gibi hissediyordum. Sonra alıştım.
Üç güne ite kaka sığdırdığımız bir haftaydı. Memleketim bayram tatiline girerken biz de burada long weekend turlarındayız.
Yarın buranın dini bayramı, İsa göğe yükselecek ziyade olsun. Burada sevdiğim bir şey var ki, mesela bir resmi tatil haftasonuna geldi mi, onu hafta içi bir gün tatil yapıyorlar, mesela 1 mayıs cumaretesiydi ya, o tatili aldılar bu cumaya koydular 4 günlük tatil oluverdi, allah bereket versin.
Ben böyle kokuyorduysam allah beni napsın. Gerçi ablam der, senin odana giremezdik kokudan ama ben kokunun bir hafta çıkarmadığım çoraplarımdan geldiğine neredeyse eminim. Ve bu ayak kokusunun ergenlikle bir ilgisi yok, kendimden biliyorum.
Ortaokul-lise eğitimi Belçika’da çok önemli. En iyi eğitimi almalı ki, hayata hazırlansın. Neden? Çünkü üniversite sınavı filan yok. Yok. (Sadece tıp eğitimi alacaksan özel bir sınav var)
Eğitim içerikleri ilk iki sınıftan sonra ayrılıyor, genel (bizim zamanımızın anadolu liseleri gibi), teknik(meslek okulları gibi), ve zanaat (bizde karşılığı nasıl tam bilmiyorum ama kuaför, fırıncı ustası, aşçı oluyorsun mesela, bir zanaat öğreniyorsun). Sadece genel eğitimden mezun olabilenler üniversite okuyabiliyor, teknik mezunlar kolej gibi üç yıllık bir yüksek öğrenim alma şansı var diğer grup lise eğitimi sonrası hayata atılmaya, mesleğini icra etmeye hazır.
Bizim oğlanın ne teknik ne zanaat... elinden iş geleceğine pek inanmıyoruz, bir de işte kodlarımıza nüfuz etmiş üniversite okusun istiyoruz, genel eğitim alacak. En azından genel eğitimden başlayacak bakalım altı senesi nereye evrilecek bilmiyoruz.
Benimki dün itibariyle 43 rakamını gösteriyor.
Yani yeni yaşımın ilk gününden sesleniyorum. Sesim geliyor mu?
Bilgece bir şeyler söylemeyi isterdim, ne de olsa okuduğumu-izlediğimi-gezdiğimi-yediğimi-gençliği-gebeliğimi-anneliğimi-ergenimi kısacası hayat hikayemi hiç kesintisiz paylaştığım bu blogda on üç sene evvel otuzuma girdim, otuzlarımı devirdim, kırkıma girdim ve şimdi kırklarımın tadını çıkarıyorum.
...
Tüm gün kaçırdığım 300 küsür whatsapp mesajımı okuyorum, gruplarda sohbetler dönmüş, ben telefonuma bile bakamamışım. Neden?
Yıllık performans değerlendirme toplantısında geçtiğimiz yılın üzerinden de geçtik, ufaktan nostalji.
An itibariyle papatya çayı içiyor, yatağımda sakinleşmeye çalışıyorum. Halbuki bir saat önce sürünerek yatağa gelmiş, uyuyacakken muhterem ile ergenin ergentalks’una maruz kaldım. Konu playstation olunca aohbetin dışına itiliyorum. Peki tamam da gidin başka yerde tartışın ! Yok uykumun en ballı yerine vurulan darbe bir yana bir de “odana git de biraz düşün sakinleş” dedim diye bir de azar yedim.
Elim ayağım titredi. Ulen zaten regl öncesi gerginlik başıma vurmuş, çokomelden metabolizmam balçığa dönmüş, bir de ergen azarı yedim ya!