14 Ağustos 2020 Cuma

“Bir mağara adamının et yemesi gerek!”

 “Bir mağara adamının et yemesi gerek!”

Bu cümle Arca’nın küçükken en sevdiği kitaplardan biri olan “mamutlu börek taş devri”nden. Sebze ve meyve yemekten sıkılmış bir grup mağara adamının gözlerine kestirdikleri mamutu avlayıp mamutlu börek yapma hayalleri etrafında dönen çok eğlenceli bir hikaye.


9 Ağustos 2020 Pazar

Bana iyi gelenler - 6: Ritüellerim

Yazmak için ne güzel bir an...

Birkaç günlük 30+ derece hava sıcaklığından bunalmışken ve sevimli bir şaka gibi yağan yaz yağmuru mu dürttü beni, bilmiyorum. Bir süredir bana ziyadesiyle iyi geldiğini düşündüğüm ritüellerim aklıma düştü.

Huzuru düzende, rutinde bulan kaç kişiyiz? Sıkıcıyız, biliyorum. Çılgınlık yok, "hayatı geldiği gibi yaşa" yok, "amaan ko gitsin!" yok... 

Listeler var, planlar var ve hatta hep varılmak istenen hedefler var... E ne demişler, no plan no future! Gelecek var... 

Sürekli hareket halinde olmalıyım. Durmak beni geriyor. Meditasyonda ya uyuyoyum ya da kafamın içindeki tilkilerin kuyrukları birbirine dolanıyor. An'ı durarak yaşayamıyorum.

6 Ağustos 2020 Perşembe

Ağustos böceği

 Dünden itibaren bir hafta boyunca, hava 30 derecenin üzerinde ve güneşli olacak. COVID19 verilerinin önlenemez yükselişinden sonra gündemin ikinci sırasını işgal eden bu haberin bizim evdeki yansımaları şöyle:

1. Teras koltuğunun örtüsü zırt pırt kapatılmayacak 

2. Öğlene doğru güneşlikler kapatılacak ki klimasız serin evimize güneşi ve sıcağı misafir etmeyelim, rahat uyuyalım.

3. Bostan sulanacak hem de her gün!

Son maddenin icraatı için bugünkü mesaimin bitimini müteakip Arca ile suları yüklendik, bostanın yolunu tuttuk. 

2 Ağustos 2020 Pazar

İncitme sınırı

Tatilin büyük kısmını geçirdiğimiz yüzyıllık taş evin mutfağındayız. Öğlen olmuş, sabahtan markete gidilmiş, bir haftalık erzak alınmış, ve henüz hiçbir şey yememişiz. Dört yetişkin kan şekerimizi telafi etmek için yiyecek bir şeyler hazırlıyoruz. Ortam gergin, açlık başına vurmuş iki oğlan ergeni de cabası...

Açlık, iki boğa burcu olarak şahsım ve muhterem için de, bu yaşımızda bile ergen etkisi yaratır. Ortamda elle tutulacak kadar ağır ve yoğun bir asabiyet hissedilir. Patlamaya hazır bombayı, görmezden gelmek mümkün değildir. 

Dakikalar sonra, arkadaşlarımızdan biri hiç fark etmediğimiz bir şey söyledi, şaşkındı:

28 Temmuz 2020 Salı

Toskana ve Roma tatili

COVID 19 sebebi ile Türkiye'ye gitmeme kararı almamız beraberinde bütün yaz ne yapacağız sorusunu da gündeme getirdi. Araba ile ulaşabileceğimiz, hükümetin yeşil ışık yaktığı, sıcak denizlere kıyısı olan ülke aradık, kutumuzu açtık, İtalya çıktı.

Lucca, Pisa, Floransa, Cinque Terre, Siena'yı kapsayan Toskana turunda karar kıldık. Peşi sıra Roma'yı da ekledik. Böylece deniz, tarih, doğa içeren uzun bir yol hikayemiz oldu. 

24 Temmuz 2020 Cuma

Booking.com destekli bir dolandırılma hikayesi

Tatilimizi anlatacağım ama önce haberler.

Dolandırıldık!

Kitap yorumu: Amerikana

Sabah okuma rutinim bana iyi geliyor.
Yataktan kalkmaya hazır hissetmeyen uyanamamış bir beden fakat berrak bir zihin. 
Çoktan uyanmış tablette oyun oynayan Arca ile yanımda hala uyumakta olan muhteremin uyku sesleri eşliğinde az önce Amerikana’yı bitirdim. 

22 Temmuz 2020 Çarşamba

An itibariyle... Kurumuş minik petunya çiçekleri

Petunyaların kurumuşlarını temizlemek diye bir terapi var.
Benim her sabah kimseler uyanmadan elimde kahvemle tek tek ufak ufak artık solmuşlarını temizleyip dallarda sadece tazelerini bıraktığım petunyalarım var.

Tatilden döndük, yemek yedik, dedim ki, bugün bavulları açmayacağım hatta sofrayı bile sabah toplayacağım. Çiçeklerime bile bakmadım, zaten hepsi çok iyi durumdalar biliyorum. Canım komşularım Ayşe ve Arek misler gibi bakmışlar terastaki bitkilerime.

Ve sonra kötü bir haber aldık. İlker'in teyzesinin haberini, birkaç gün içinde yaşanan teşhis, korku, ameliyat ve belirsizlik haberini... Birkaç günde değişiveren bir hayatın detaylarını dinledik annesinden. Sığamadım odaya, kendimi terasa attım. tek tek minik minik kurumuş petunya çiçeklerini temizlemeye başladım. 

Yarına kalırsa dünya yıkılacakmışçasına temizledim, tek kurumuş çiçek kalmamacasına... 

Ellerimde toprak, ellerimde petunya, ellerimden bir şey gelmeyen her yitirişe umutsuzluk kokusu...

Saksılarda tek kuru çiçek kalmayınca durdum, utanmasam, petunya saksılarına sarılacaktım... 


5 Temmuz 2020 Pazar

Haller, haberler ve Haziran kararları

Haziranı yedik bitirdik. Geldik temmuza. Biz geldik de, Belçika'nın havası hala Nisan'da... Manasız bir rüzgar, zırt pırt yağmur... Yürüyüşe çıkmamaya karar verdik, derken güneş açtı. Geç kaldın güneşim, ben akşam üzeri blush  ve blog yazma keyfime geçtim, geç kaldın.

3 Temmuz 2020 Cuma

Kitaplı mim-3

8- Açık düzen kitaplık sevenlerden misiniz, yoksa camekanlı ve kapaklı kitaplıkları mı tercih edersiniz?

Tozlanıyor filan ama kesinlikle açık! Neden? Çünkü kapaklı olunca kitaplık değil, dolap oluyor:) bir de elimi attım mı ulaşayım istiyorum sanırım. 

9- Kitaplığınızdaki en değer verdiğiniz kitap ya da kitaplar hangileridir?

Ursula K.LeGuin kitapları kesinlikle!
Bir de ara ara dönüp okumayı sevdiğim kitaplar var:
Kurtlarla koşan kadınlar
Özşefkatli farkındalık 
Sanatçının yolu
Brene Brown kitapları gibi..
Ve son olarak mutlaka Arca’nın okumasını istediğim kitaplar: Momo, klasikler...

10- Kitaplığınızda henüz okumadığınız kitaplar için ayrı bir raf var mıdır, yoksa karışık mı koyarsınız ya da okunmamış kitapları ayrı bir yerde mi muhafaza edersiniz? 

Karışık duruyorlar. Ama salonda kendime bu yıl okumak istediklerimden küçük bir kitaplık oluşturdum. Ama itiraf etmem lazım biraz baskı oluşturuyorlar:)

11- Son olarak bir oyun yapalım, kitaplığınızın ilk rafına gidiyor ve sol baştan başlayarak kitapları sayıyor, yaşınıza denk gelen kitabın adını yazıyorsunuz.
Bahar Karları - Yukio Mişima 
Acaba bu bir işaret mi? Artık okusam mı bu kitabı:))

Bu tatlı mim için canım Leylak dalına teşekkürler.
Kitaplar her zaman iyi gelir:)

28 Haziran 2020 Pazar

Kitaplı mim Vol.2


4- Kitaplığınızda bir başkasından alıp iade etmediğiniz kitap ya da kitaplar var mı? İsimleri neler?
Off o kadar çok ki :(
Özellikle arkadaşım Tufan’dan aldıklarımı ya çok geç veriyorum ya da hiç vermiyorum. Karl Ove Knausgaard serisi mesela... 
bir de ablamdan aldıklarımı da pek iade etmiyorum, hani sanki ha onun kitaplıkta durmuş ha benim gibi düşünüyorum.

5- Kitaplığınızdan bir başkasının isteyip geri getirmediği kitap ya da kitaplar var mı? Hatırlıyorsanız hangileri?
Çok var ama ben zaten verirken geri gelmeyebileceğini hesaba katarak verdiğim için içim çok yanmıyor. 

6- Kitaplık düzeniniz neye göredir? Yazar adı mı? Yayınevi mi? Kitaplığa giriş zamanı mı? Rastgele mi?
Yayınevine göre düzenlemeye çalışıyorum. Ciltlerin bir sürekliliği olduğundan daha az dağınık görünüyor. Aynı yayınevi içinde aynı yazarın kitaplarını yan yana diziyorum. 

7- İmzalı kitaplara önem verir misiniz? Kitaplığınızda imzalı kitaplar var mıdır, hangi yazarların imzalı kitaplarına sahipsiniz?
Çok önemsemiyorum sanırım. Babam yıllar evvel Aziz Nesin’e Ablamla ikimizin adına imzalatmıştı, değerlidir benim için. O kadar.
Arkası yarın:)






27 Haziran 2020 Cumartesi

Kitaplı mim Vol.1

Gecesinden yağmur yağmur bir cumartesi sabahı, benim için bile erken sayılabilecek bir saatte  05:30'da uyandım. Tekrar uyumaya dönmek içimden gelmedi. Hem zaten artık erkenden uyanmalara direnmiyorum. Yaşlılık... Hatta süper iyi geliyor. İşte bana iyi gelenlerin konusu bu olacaktı: Erkenci kuş olmak...

Kahvemi terasta içtim, çiçeklerle sohbet filan (tamam lan yaşlanıyoruz işte!)  derken yazayım dedim, bilgisayarın başına geçtim. Geçen yazımda fotoğraflar çıkmamış, lanet! 

Blog arkadaşlarım neler yazmış diye bakınırken, sevgili Leylak Dalı'ndan bir mim düştü önüme. Sınavda sorular en iyi bildiğim yerlerden, en sevdiğim konulardan çıkmış öğrenci gibi sevindim. (ne ezik sevinçlerim var, allahım sen acı!) 

Bana iyi gelen sabah rutinim başka sabaha kalsın, bugün kitaplardan konuşacağız, bana iyi gelenlerden bir başkası... 

Bütün soruları bir postta yazmayacağım, çok yazıyorum ben, sıkılırsınız.

22 Haziran 2020 Pazartesi

Bana iyi gelenler -5: Yürümenin felsefesi

Yürümenin felsefesi


An itibariyle dışarıda enfes bir yağmur var... usul usul inceden bir yaz yağmuru. Bu memleketi sevmemin sebeplerinden biri de bu, iki sıcak basması arası bir yağmur ferahlığı. Yazları asla iki ay boyunca güneş olmuyor, güneş çıkınca da kıymeti katlanıyor.


An itibariyle... Evin kapalı alanda en sevdiğim köşesindeyim. (Yağmur yoksa malumunuz içeride oturmam) Önceleri okuma köşesiydi, pandemiyle birlikte Zoom köşesine dönüştü. Hani kitaplığın yanındaki o koltuk...


Akşam yemeğinde pek hoşuma giden kırmızı şaraptan bir kadeh daha koydum, yağmurun sesini dinliyorum. Çünkü yaz yağmurlarının böyle hoş bir yanı vardır, pencereyi açabilir, yağmurun kokusunu içinize çekebilirsiniz. 

Ş

Bu aralar bana iyi gelenlerin başında yürümek var. Pandemide, haftalar sonra evden çıktığımız o ilk gün yürüyememek, bana çok koymuştu. Tıknefes eve nasıl döndüm bilmiyorum. Bir de bütün gün kahve, iş, toplantı yaptığım, yürüyüşü kalp çarpıntılarıyla sonlandırmak zorunda kaldığım o gün... aman yarabbi! Yaşlanıyorum dedim, yaşlanınca elden ayaktan düşeceğim, bugün bisiklete binmesine, bahçelerini yardımsız çekip çevirmelerine imrendiğim  70+ komşularımın aksine evden çıkamayacağım dedim. Ama pes etmedim.


Haftalar içinde hemen her gün yürümeye, hatta tempomu artırarak bir kilometreyi 9-10 dakika içinde almaya başladım. Tabii bunda, aldığı kiloları verme telaşı içinde diyete giren muhteremin de katkısı yadsınamaz. Ama bundan çok önceleri yani o ilk tıknefes olduğum günün ertesi, hani havaların henüz ılınmadığı günler, kararımı vermiştim, evde egzersiz ne pahasına olursa olsun yapılacaktı!


Hani bir soru bırakırsınız hayata, evrene... 

Ve cevap gelir sizi bulur, öyle bir şey...


Yine bir gün bizim ahretliklerle zoom yapıyoruz, Elvancım Leslie’yle yürüme yaptığından bahsetti. Evde egzersiz kapsamında bir denemediğim o kalmış, aman kalmasın, araştırdım Leslie’yi. 


Ayol ne tatlı hatun o?!


Yaş kemale ermiş zaten oraya girmiyorum, basenler benimkilerden geniş, o da umurumda değil, gönlü hoş olsun. Ama öyle tatlı hatun ki, adım atarak o bir saat nasıl geçiyor, anlamıyorsun.


Bak bacım, kardeşim, benim için bir egzersizin başarı kriteri budur: zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksın! 


Biraz bu ablayı araştırınca fark ettim ki, genelde diyetisyenler spor salonuna gidemeyen, evine yürüme bandı alamayan danışanlarına Leslie öneriyorlar ve insanlar inanılmaz keyifle takip ediyor bu ablayı.


Leslie videolarında tatlı anlatıyor, “spor kalbinize iyi gelir, “ “yürümek için kendinize bir saat ayırmak çok önemlidir, harika bir şey yapıyoruz birlikte”, “hadi yürüyelim walk walk walk! “ 

Bir de çok tatlı bir repliği var: out together out together... 

yani dışa bir adım at, yanına öbür adımını getir... 


Canım Leslie...


Leslie sayesinde yaktım kalorinin daha fazlasını muhteremle yürüyüşlerimde yakıyorum ama yine de beni bu tempoya evde hazırlayan Leslie ablama sımsıkı sarılıyorum:)

Canım Leslie bana iyi geliyorsun!


Canım muhterem ve yüksek tempolu dış ortam yürüyüşü siz bana daha da iyi geliyorsunuz... 


Sözlerimi burada balla keserken, 

Evvela Leslie’nin en sevdiğim videosunu,


https://youtu.be/Yr41_8QOTF8


Ve de illa ki okuyun dediğim Yürümenin Felsefesi kitabını buraya usulca bırakıyorum. 






19 Haziran 2020 Cuma

Bana iyi gelenler - 4

Kitap kulübü ile başlayan, Kurtlarla Koşan Kadınlar ile evrilen ve Ursula K.LeGuin kitaplarıyla çevrelenen bir kadın çemberimiz var bizim. Bir avuç kadar kadın. Buraya geleli neredeyse üç yıl olacak, asla kopmadığım o çemberin bir parçası olmaktan müthiş keyif alıyorum. Bana iyi gelen pek çok şey arasından en önemlisi kitap dostlarım... 

Nasıl anlatsam? 

13 Haziran 2020 Cumartesi

Bana iyi gelenler - 3

Saksıdaki domateslere epeydir biriktirdiğim filtre kahve posalarını vermek üzere terasa çıktığımda, yağmur başladı.


İnce ince , usul usul, sindire sindire...


Yılın sekiz ayı mütemadiyen güneş gören memleketten gelme bir insana göre yağmura, bana çocukluğumun kırk ikindi yağışlarını hatırlatan bu bahar yağmurlarına ziyadesiyle düşkünüm.. 


Tazelenmiş hissediyorum ve nefes alıyorum. Bence bitkiler de aynı hissiyatı paylaşıyor:) bugün saksıda iyice palazlanan domates fidemi bostana dikme zamanını tam da yağışın öncesine denk getirdim. Üstüne de bu yağmur, o kökleri saksıdan fışkırasıya büyüyen fideye ilaç gibi gelmiştir. Umarım.


Bostanda eşelenmek, günün en sevdiğim aktivitesi... umumiyetle yalnız oluyorum, diğer bostanların sahibi komşulara denk gelirsem de ne ala... kırık dökük fransızca ingilizce karışık sohbet ediyoruz. “Senin çilekler pek güzel..” “aman efendim senin domateslerin kabakların yanında lafı mı olur?” Minvalinde sohbetler dönüyor. 


Yalnız oldum mu, daha da güzel. Her gün yeni bir gelişmeyle karşılaşmak, tek tek dokunmak, çapaladıkça toprağı, çıkan kokuyla mest olmak... toprakla bir olmak...


Bostandan ayrıldım mı hemen eve girmiyorum. Tam da bizim eve bakan ağaçların altındaki banka oturuyorum bir süre. İyi geliyor. Gerçi bugün yağmur ufaktan çiselemeye başlayınca

erkenden topukladım.


Yağmur... evet bana iyi geliyor. Serin mis...

11 Haziran 2020 Perşembe

Bana iyi gelenler - 2

Ursula...

Evet bildiniz Ursula K.LeGuin

Ursula hikayelerinde bambaşka bir dünya yaratır. Gerçekdışı. Ama detayları öyle saf bir sıradanlıkla işler ki, yarattığı gerçek dışı dünyanın içine girer, orada yaşamaya başlarsınız. Sanki hayatta bundan daha doğal başka bir şey yokmuş gibi.

Picasso çocuklar gibi çizebilmek için onlarca yıl çalıştığını anlatır, Ursula’nın hikayeleri, bende, yarattığı dünyaların içindeki sadeliğe ulaşmak için büyük emekler harcanmış, hiSsi uyandırıyor.

Çocuk sadeliğinde bir anlatım ve arka planda derin bir anlam.

Ursula kitaplarının çemberinde yıllardır birbirimize kenetlendiğimiz kitap dostlarım, artık az sayıda kalan henüz okumadığımız bir kitabını okuma teklifi getirince çocuklar gibi sevindim. 

Başka Bir Yer. Bunu okuyoruz bu aralar. Çok çok iyi geliyor bana. 

Nasıl anlatasam?
... bu sabah çok erken kalktım. Erkenden kalkışıp işe başlanmayacak kadar erken, ama tekrar uyunamayacak kadar geç. Yataktan çıkmadan okudum. Keyifle, ev halkının uyku sesleri eşlik etti, o kadar fazlası yok...

Kalkma vakti geldiğinde, Kahvemi alıp terasa çıktım. Enfes petunya kokuları geldi evvela, geceden yağmur yağmış sabaha uyanmak gibisi yok.
 Çiçeklerin üzerindeki her bir damlacık ayrı güzel göründü, ayrı fark ettirdi kendisini. 

İşte, lezzeti yerinde bir kitap böyle hissettirir...

Ve gerçekten iyi gelir.
Sevgiyle...







7 Haziran 2020 Pazar

Bana iyi gelenler - 1

Kahve paketini açtığın an burnuna gelen enfes bir koku vardır, gülümseten kokularda benim için ilk sırayı kahve işgal ediyordu. Ta ki bugüne kadar... Bugün saksılarını değiştireceğim karanfil ve sardunyalar ile, toprak ekleyeceğim petunyalar için aldığım toprak paketini açtım ve evet toprak kokusu kahveyi zirveden etti. 

Herkes için böyle değildir eminim, lakin benim için çürümüş toprak, yağmurdan sonra toprak, paketi yeni açılmış toprak, yani kısacası her türlü toprak kokusu coşku sebebi.  

1 Haziran 2020 Pazartesi

Herkesin normali kendine!

“kesin coronayım” diye yaygara yaptığım, ateşimin düşmek bilmediği ilk eve kapanma günlerinde, bizim odada kendimi karantinaya almıştım. Arca ile kısa süreli 1,5 metre mesafeli sohbetler ediyor, yemeğimi ev halkından ayrı odamda yalnız yiyor, sağlıklı yaşam kurallarına (iyi gıda, bağışıklık artırma önlemleri, iyi uyku, iyi havalandırma...) azami özen gösteriyordum. Derken İlker de ateşlendi, derken ateş devam etmesine rağmen kötülememeye gittikçe daha normal hissetmeye başladık.

Fakat...

“Normalleşmek” tahminimden uzun sürdü. 

Ateşim düşse de, çocuğuma sarılmıyordum, yaklaşmıyordum. 

Tekrar yakınlaşmamız için günler geçmesi gerekti.

Ofise gittiğim günlerdeki gibi çalışırken düzgün giyinmeyi kolayca bıraktım ama pijamadan başka ve yine rahat kostümler giymeye kolay alıştım ve Sabah kalkar kalkmaz pijamayı çıkarıp hızlıca rahat ev kıyafeti giymek normalim haline geldi. 

Normalleştikçe - daha doğrusu - yeni normaller edindikçe, ufak ufak sosyalleşmeye bile başladık. 

Dijitalsosyalleşme normalimiz oldu. Fakat fiziksel yakınlaşmaya gelince... Nasıl yeniden bir araya geliriz insanlarla bilemedik, bocaladık. Marketten birkaç parça ihtiyacımızı alan komşularımızla arkadaşlarımızla epey mesafeyle teşekkürleştik. 

Her gün öğleye doğru Belçika, akşam Türkiye rakamlarını (insanlardan rakam diye bahsetmek de ne fena) takip ettik, her gün sohbetimizin bir kısmını corona oluşturdu. Her gün anne-babalarımızla konuştuk, ama  yoklama çekmek için ama yalnız hissetmesinler diye.. derken aramalar seyrekleşti, yazlıklara kaçmışlardı, isyanları dinmişti. 

İlk günler tıbbi makalelere kadar hatmettiğimiz Twitter mevcudiyetim aşıdan ümidimi kesmemle yavaş yavaş yerini instagrama bıraktı, instagramdaki ekşi mayalı ekmek paylaşımları da lahmacuna.. 

Böyle böyle normalleşmeye başladık. 

Lock down kuralları gevşedikçe yeni normallerimizi inşa ettik. 

Herkesin normali, normalleşmesi kendine...

Normalleşme sürecinin bilmem kaçıncı fazındayız, ben takip etmiyorum. En son burada belçikalı sağlık çalışanları kendilerini ziyarete gelen başbakana götünü döndüydü, bekledim, Silivri de yok ki atasın, bir şey olmadı. Sadece haber oldu. Bu da bunların normali. Herkesin normali kendine...

Son iki haftadır evlerde sınırlı sayıda misafir ağırlamak serbest, biz ipini koparmış gibi buluşma tertip ediyoruz, son iki haftada bu dört oldu! Bu da bizim normalimiz, insan görmeyelim mi? Mesafe de hak getire allah korusun. Yan komşularımız torunlarını bile sitenin bahçesinde görüyor, evlatlarını eve almıyorlar. Yani işte herkesin normali kendine...

Annemler ablamlarla haftalarca kapıdan görüştü sonra gittiler günde bilmemkaç dükkan ev gezen kapıcının karısını temizliğe aldılar. Onların da normali bu, ne diyeceksin?

On iki günlük zorunlu tatilimin sonuna geldik. Tatilin bitişiyle birlikte normalleşme kapsamında ofise dönmeler de başlayacak. Prosedürler anlatıldı, bakalım nasıl olacak. Okullar da tümden açılacakmış. Bizim evin küçük insanı memnun değil, sezonu kapattık sanıyordu, ters köşe oldu. Corona yuvası okula gitmemeliymiş ama uçağa atlayıp İzmire gitmekte sakınca görmüyor beyimiz. Bu da bu cücenin normali.

Uzatmayayım... birileri tarafından normalleşmeye karar veriliyor, hop normalleştim demek mümkün mü? Eskiye nasıl dönebiliriz? Nasıl yeniden normal olabiliriz? Hem normal ne ki normalleşiyoruz? Standartları mı var? Onu bunu bilmem, herkesin normali kendine!



 


29 Mayıs 2020 Cuma

Kitap yorumu: Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk

Hayat mücadelesinde, pes etmeyi tercih etmiş karakterleri umumiyetle sevmem. Varolmaktan ziyade yok olup kaybolayı yeğleyen insanlar bana kolaycı gelir, kendimden bir şey bulamam. Çünkü biliyoruz ki bu bok dünyada kaybolmak kadar kolayı yok! Yiyorsa mücadele et! yiyorsa hayatta tutun! 

Fakat son günlerde okuduğum kitabın kahramanından öyle parçalar buldum ki, öyle özdeşleştirdim ki kendimle, gördüğüm yerde sımsıkı sarılmak istedim, memelerimin baskısını hissedip bundan mutluluk çıkaracağını bilmeme rağmen :) 

Karakteri gömdüğüme bakmayın, öyle incelik avcısı, öyle nahif öyle içtenlikli ki...
Ve etrafından gördüğü her tepki bir o kadar inceliksiz, bir o kadar kaba ve bir o kadar samimiyetsiz ki...

Kitap karakterine rağmen enfesti! Ne diyebilirim? Tam da bu zamana, bu mutsuzluk zamanlarına cuk oturdu. 

Ve tatlı küçük bir ayrıntı: 

23 Mayıs 2020 Cumartesi

Karahindiba tohumları

Her yerdeler !

Sadece yürüyüşte gözümüze, burnumuza,  kulağımıza girmesinden bahsetmiyorum. Pencere kapı açmayagör bütün evi ele geçiriyorlar.


Öğleden sonra başlaması muhtemel yağmuru iple çekiyordum. Ortalık mis gibi yıkanacak, hava bile temizlenecek ve tabii karahindiba tohumları sonsuz uçuşlarına ara verecekler...


Diye seviniyordum ama yağmur şöyle bir yağıp geçmiş, bizim saksıların toprakları bile ıslanmamış. Mış çünkü uyuyordum ben. Öğlen uykusu. Yaşlandıkça babama benziyorum. Öğle uykusu düşkünü oldum. Hiç olmazsa 15 dakikalık kestirme yapıyorum. Müthiş bir tazelenme! 


Martın ortasından beri evden çalışıyorum. Ofiste çalıştığımdan daha fazla çalıştığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Hatta önümüzdeki hafta kullanacağım izin mecburi olmasa tercih etmezdim.


Pandemi günlerinde ekmek yapamamış olabilirim, arayı temizlik ile kapatmayı planlıyorum. 


Evin pisliği epeydir gözüme batıyor. Aslında temizleme ihtimali doğduğundan beri batıyor, yoksa üç senedir umrumda değildi. Pislik derken, cam silme, dolap dip köşe temizleme, perde yıkama gibi bahar temizliği bahsediyorum üç bahardır dokunmadığımız alanlar bunlar. Temizlik yapmayı o kadar unutmuşum ki, YouTube videolarına bile baktım: cam nasıl silinir? Sirkeyi biliyordum da şampuan müthiş bir sürpriz bilgi oldu!


Uzun lafın kısası domestiğe bağladım, ev paklanacak, o kadar!