Onunla ilk tanışmam 10 yaşındayken İstanbula gittiğimde oldu. İzmirde kimsede görmemiştim. Anneannem sadece başına eşarp takar, öyle saçım göründüydü endişesi de taşımazdı. Zaten saçları beyazlayınca takmaya başladığını anlatırdı, gümüşi saçlarının ne ayıbı vardı hiç sormadım. Bir de annemin 30 yıllık bir arkadaşı vardı, ama evde ve düğün gibi sosyal topluluklarda mutlaka çıkarırdı başörtüsünü. İstanbulda gördüğüm manzara karşısıda korktuğumu hatırlıyorum, Atatürk'ün kılık kıyafet devrimine ne olmuştu? Türkiye'nin bu en büyük şehrinde insanlar nasıl türban takabiliyordu? Burası Anadolu'nun ücra bir kasabası değildi ki... Sonraları ablamdan üniversitede bir arkadaşına türban takması karşılığı ev tutulduğunu, cebinin para gördüğünü öğrenmiştim. Yıllar geçtikçe televizyonda makyajlı türbanlılar görünmeye başladı, önceleri sadece TGRT de sonra hemen her kanalda. Ve tabii medeni duruşuyla övündüğüm İzmirimin kimi semtleri de tanıştı onunla.
Ben İstanbula okumaya gittim, bizimki İTÜ makina, okulun %90 ı erkek, kızların arasında 2 türbanlı vardı o zamanlar. Biri İlkerin sınıf arkadaşı, birgün dekanımız onu yanına çağırdı ve artık türbanını okulda takmaması gerektiğini söyledi. O da hayatımda gördüğüm en gösterişli perukla okula gelmeye başladı.(!)
Yine üniversite yıllarında Merve Kavakçı olayı patlak verdi. Türban gündeme oturdu cuk diye. Hatta hiç unutmam İstiklal caddesinde yürürken bir gençlik programının sokak ropörtajına katılmıştım. Fikirlerimi sormuşlardı. "Ben nasıl mini etekle, kadın kameraman gibi çorapsız meclise giremiyorsam, o da girmeyecek!!" demiştim.
Geçen yıl yine bir Kore seyahatinde Ukraynalı bir hanımla sohbet etmiştik, yıllar geçmiş olmasına rağmen Merve Kavakçıyı unutmamıştı. Koyu bir Hristiyan olduğu boynunda taşıdığı haçtan anlaşılan bayana dedim ki; "siz dua ederken başınıza örtü takıyor musunuz?" " evet" "ama günlük hayatta takmanıza gerek var mı?" " yok" "Bu açıdan bizim dinimizin de sizinkinden farkı yok!!" Annem hayatımda gördüğüm en dindar insanlardan biridir, 5 vakit namaz kılar, cuma öğle saatlerinde ve kandillerde yasin okur, orucunu aksatmaz. Bunun yanında asla türban takmaz, onu bırak, denize girer, ve her zaman "ibadet 4 duvar arasındadır!!" der. Evlerinin müteahit ailesinin tüm gelinleri türbanlıydı, en küçüğü öğretmendi ve başı açıktı. Birgün onunla ve eşi ile karşılaştık, adam "nasıl yakışmış mı?" diye genç kadının türbanını gösterdi anneme. Annem çıldırdı tabii, "iyi düşündün mü? bunlar mı seni zorladı, sen öğretmensin!" diye kocayı görmezden gelerek kıza bir süre yüklendi ama sonunda omuzları düştü, "olan olmuş!"
Türbanı ilk gördüğümden bu yana 20 yıl geçti ve Türkiyenin başından türlü olaylar ,oyunlar... Şimdi heryerde ve bugün radyoda duyduğuma göre ocak ayında 1 numara olarak gündemin zirvesinde.
İlk iktidar dönemlerinde türban konusunda hiçbir çalışmaya yapmayan ve Temmuz seçimleri öncesi kelimeyi ağzına almayan hükümet şimdi anayasayı değiştirme yolunda.
Son olarak AKP nin bu girişimi sebebi ile kapatma davası ile karşı karşıya kalacağının sinyalleri veriliyor.
Bez parçası bugün üniversitelerde yarın heryerde... Gidiş iyi gidiş değil hem de hiç!!!
1 yorum:
belki sen bile unuttun bu yazdıklarını, ben şöyle bir baştan bakayım dedim de, üzüldüm... yarın ne olacak diye?
Yorum Gönder