9 Nisan 2013 Salı

Anne baba ve diğer ölümcül şeyler

Bir akşam yayılmışız kanepeye, İlker’le televizyona bakıyoruz, yetenek yarışması var ekranda. Sahneye küçük bir çocuk çıktı. Dört yaşındaymış, adını hatırlamıyorum ama çok sevimli bir çocuktu. Bateri çalıyor. Önce gıcık oldum, çocukların böyle yarışmalara sokulması canımı sıkıyor. İzlemeyelim diyorum hatta.

Çocuk hayret verici derece iyi çalıyor, o ayrı. Asıl dikkat çekici olan inanılmaz zevk alıyor yaptığı şeyden. Sahneden inme zamanı gelmiş olmasına rağmen şunu da çalmak istiyor, bunu da çalmak istiyor, bir türlü bırakamıyor bateriyi.

İşte o dört yaşındaki çocuk çözmüş olayı, dedim içimden. Çözmüş, senin benim gibi para kazanmak için çalışmayacak hayatı boyunca, zevk aldığı için yapacak o bateri çalma işini.

İşini çok iyi yapmak yetmez. Yaptığın işi seveceksin.
Herkesten önce finallerimin bittiği o ilk yarıyıl sonunda, tek başıma İstiklal caddesi boyunca yürürken buna aymış değildim henüz. Canım sıkılıyordu, gözlerimi çamurlaşmış kar birikintileri üzerinde gırç gırç ses çıkaran postallarımdan ayırıp tarihi binalara diktiğimde de canım sıkılıyordu, aynı yolu tünelden Taksim’e doğru yürürken de… Yürümek için çok zamanımız olduğu yıllar.

Galatasaray Lisesi’ne gelmeden Aznavur pasajına girdim. İkinci el eşya satanlar, ilginç mumlar ve tütsüler satan dükkanlar, oyalanacak bir şeylere bakınıyorum.

Kemancıya denk geldim. Yalnız yalnız çalıyor, çöktüm yanına. Dişsiz ağzıyla güldü bana. Bir sigara aranırken erken davrandım, deri montumun cebinden kendi paketimi çıkarıp ikram ettim. Karşılıklı yaktık birer tane. Sohbete başladı hemen. Memleket İzmir olunca, İkiçeşmelik’ten söz açıldı. Fuar yıllarından. Uzun uzun Zeki Müren’in arkasında çaldığı günleri anlattı. O anlattı ben dinledim. Bir sigara içimlik zamana bir ömür sığdırdı. Sonra bana “ne çalayım senin için” diye sordu.

Huysuz ve tatlı kadın.

Bunca yıl sonra şimdi pasajın merdiven kenarında keman çalan yaşlı bir sanatçıydı. Yanından ayrılırken içim burkulmuştu, şimdi ise sadece yıllarını sevdiği işe adamış bir kimse benim için.

Üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmiş, nereden aklına geldi dersen…

“Parkta” öyküsünden. Bir sigara içimlik zamanda o deli yaşlı kadının ömrünü dinleyesi gelmemişti öyküyü anlatanın. Ömrünü anlatan, dinleyicisinin hayatının bir parçası haline geliyor bir şekilde ve hiç çıkmıyor, yıkasan da çıkmayan lekeler gibi. Aceci Ayşe Teyze hak getire! Doğru tespit!

Uzun zaman olmuş öykü okumayalı. İstanbul’a giderken çantama hangi kitabı atsam diye bakınırken elime geçti. Bir iki derken yarısı o gece kalanı da ertesi gün yolda bitivermişti.

“Anne baba ve diğer ölümcül şeyler” – Yalçın Tosun

Yazarı ilk kitabı vasıtası ile tanımak da hoş tesadüf.

Okunmalı : )





9 yorum:

Cigdem dedi ki...

"Yelizin kitaplari" yazilarini ayri bir sevdigimi farkettim, hemen alina ve okunula bu kitap da:).

Gulcin dedi ki...

Yeliz okuyayim cok sagol!
Ama bu aralar senin yazilarinda da benimkine benzer bir hal seziyorum. is, sevdigim is, ne yapiyorum, niye sevmiyorum... ayni seyleri sorguluyoruz galiba. ne zor hem de sorgulamak hele cok da care yokken

yeliz dedi ki...

Gülçin o bakımdan cidden çok canım sıkkın. İşini iyi yapmanın cidden bir manası yok. Para için çalışıyor olmak bile çok can sıkıcı. Karşıdan bakana herşey tıkırında her şey iyi belanı mı arıyorsun a kadın derler. Gel gör ki durum başka. Bu ara hep muhasebe hep hesap kitap boğucu zor günler arkadaşım. Bir araya gelsek de efkar dağıtsak ne iyi olur:)

yeliz dedi ki...

Çiğdemcim bir de bu ara üst üste gelmiş. Kafayı dağıtmak için çokça okuduğum günler ya gözüm kitaplardan başka bir şey görmüyor bu ara:)

Adsız dedi ki...

Bu yazıdan da bir öykü olabilirmiş .O tadla okudum:) Çocukların yaş dönümlerinde ruh halleri değişir ya ,bize de mi öyle oluyor acaba.Yaptığım iş ,hayatımı kaplayan iş ne kadar beni ifade ediyor ya da ömrümden ömür mü çalıyor para kazanmak adına.Bende şu an mevcut bu sorular bolca.

Gulcin dedi ki...

ah oyle iyi anliyorum ki seni! tam da dedigin seyleri dusunuyorum dusunmekten kafam catliyor ama cevaplari bulamiyorum. ayni haldeyiz be yeliz hakikaten bizi biz anlariz sunun surasinda hazirana ne kaldi :)

yeliz dedi ki...

Aynen eylem:) diyorum ki yaş 35 olunca insan bi hop noluyo diyor. 35 yaş sendromu:)

Adsız dedi ki...

30 yaş sendorumu da aynı ya, 30 oldun ne oldum diyosun kendi kendine.. para için sevmediğin insanlarla sevmediğin bir işi yapmak yoldan keyif almadıkça gittiğin yerin önemi kalmaması gibi. ne çok kadın varmış bunları hisseden. ne çektik biz! mercan..

Selen dedi ki...

Yeliz ya iyi ki varsın kitaplar kitaplar hep senin sayende gelişen bir kitaplık. Süpersin.