Hava sıcaklığı 35’in altına inmemiş olabilir, hâlihazırda denize giriyor, güneşleniyor olabiliriz ama hala bilmeyen varsa söyleyeyim sonbahar geldi! Esen rüzgârın üşütmesinden, metrodaki siluetlerin hırkalanmasından, bizim evin hallerine bir hüzün çökmesinden anlarsın sonbaharın geldiğini!
Arca bu durumdan hiç hoşnut değil. “Neden hemen yaz bitti! Neden kış çabuk geldi!”
Yılbaşı ve doğum günü gibi ileri tarihli cazibeler yaratıyoruz.
Ama ne çare! İsyanlarda. Hele bir de yeni okul mevzusu var ki, ne sen sor ne ben söyleyeyim. Bu it yedi bizi şerefsizim yedi. Önce ikiye indirdiğimiz okullardan hangisini istediğine bir türlü karar veremedi, sonra kararı bize bıraktı. Bizim uykularımız kaçasıya düşünüp karar verdiğimiz okulu da “ay ben öbürünü istiyordum” diyerek reddedince allah seni inandırsın gözüm döndü. Sık sık İlker’le birbirimizi telkin eder, diğerimizin sırtını sıvazlar, “geçici bu dönem geçici, sıkma canını” der buluyoruz.
Üçüncü gün ilk defa servise bindi. Hoşlanmadı. Uzunca bir arıza yaptı.
NA ona “huysuz koca” adını takmış, gözünün üstünde kaşın var demiyor, direkt arızaya bağlıyor. Geçen, sabırda tarih yazan muhteremi bile çileden çıkarmış. Akşam eften püften bir sebepten beni fena halde payladı ve sinirlerine hakim olamayarak bağırmaya başladı. Banyoda karışıklıklı duruyoruz, bir şey bekliyor benden, telaffuz edemiyor, ağlasa mı bağırsa mı hatta bir şeylere vursa mı karar veremiyor, üstelik neye sinirlendiğini kendi de bilmiyor. Bir an göz göze geldik. Çaresizliğini yüzünden okumamak imkansızdı.
“Gel” dedim, “gel de kucağımda ağla, ben sana sarılırım”. Sanki günlerdir bunu bekliyormuş gibi atladı üstüme ve katıla katıla en az on dakika ağladı. Sırtını okşadım, saçlarını, bir de ufak ufak salladım kollarımda, sakinleşsin diye. Ara sıra “haklısın” dedim, “zor günler geçiriyorsun, yeni insanlar, yeni okul, yeni düzen, kolay değil”. Biz bu yaşımızda hayatımızdaki değişikliklere zor tahammül ediyoruz, strese giriyoruz, el kadar velet mi atlatacak? Çok şey beklememek lazım. Kendisinin bile ifade edemediği acayip şeyler taşıyor yüreğinde.
Ağlamaktan kan ter içinde kaldığı on dakikanın sonunda ne oldu dersin? Hiçbir şey olmamış gibi elimden tuttu, yatağa gittik yattık. Uykuya dalarken iç çekişleri de olmasa kimse ağladı bu çocuk demez.
Yorgunluk, stres, yepyeni bir dönem… Başa çıkmak kolay değil, o yüzden ara sıra ağlayıp içindekileri akıtmasına yardım etmek lazım. Hani bazen içinden sadece ağlamak gelir, o zamanlarda ihtiyacın olan sorununu sihirli değnek değmişçesine çözen birinden ziyade bir omuzdur ya işte öyle... Çözemezsin zaten. Onun adını bile koyamadığı duygularının yarattığı stresi kendisinin yenmesi lazım. Senin benim yapacağımız tek şey o çözemediği noktada, ağlamaya ihtiyaç duyduğunda, yanında olup kafasını okşamak.
Ve "ağla çocuğum ağla açılırsın" demek...
16 yorum:
... “gel de kucağımda ağla, ben sana sarılırım”. Çok güzel bir yaklaşım Yeliz... Keşke bütün anne-babalar sizin gibi yapsa. O zaman bunca kin nefret, öfke ve hırslarını içinde tutan ve olmadık yerde patlayan, şiddet gösteren insanlar, yetişkinler olmazdı. Hepimiz insanız güzel duyguların yanında; içimizde kalan, bizi kızdıran, üzen ve anlamlandıramadığımız duygularımız da var. Biz bile içinden çıkamzken, küçücük çocuk nasıl baş etsin ? Ancak ve ancak, anlayışlı, sabırlı anne ve babalar sayesinde duyguları ile başa çıkabilen ve onları ifade edebilen bireyler yetişir. Pelin/ İzmir
Ah Arcacim, aramizda cooook yas var ama inan ayni hisleri yasiyorum bugunlerde bazen sadece aglamak istiyorum. Kiyamam sana ben dilerim cok ama cok guzel olsun okul sen hep gulmekten agla sonra
Kuzucuk, yerim onu ben, ne güzeldir onun traşlı kafası. En esvdiğim şeydi oğlum küçükken kafasına yanağımı dayamak. Dilerim çabucak halleder okul stresini...
Bu arada Yelizcim, 2 günlüğüne halamın cenazesi için İzmir'e gidip geldim. Diğer halamın Mavişehir'deki evinin girişindeki zillerden birinde sizin soyadınızı okudum. Neredeyse zili çalıp siz Arca ile Yeliz'in nesi oluyorsunuz diye soracaktım :) Var mı acep bir bağlantınız (meraklı Melahat ben :)
içim katıldı Arca'nın ağlamasına, çok üzüldüm. canım benim, kimbilir ne fırtınalar kopuyor minicik yüreğinde. zamanla her şey düzelecek de o zaman hemen geçse, daha fazla üzülmese kuzucuk
çok sağ ol pelincim:)
ağla be gülçinim açılırsın... size de zor bir dönem ama geçecek
başınız sağ olsun öncelikle, allah sabır versin.
hmm karşıyaka tarafında serhat ve nihan oturuyor, onlar mı acaba, bizim kuzenler:) onlarsa çok sevinirlerdi sizinle tanıştıklarına:)
inşallah çenebazım inşalla:)
Yok bu Mavişehir'deki bloklarda idi ve isimleri M ile başlıyordu, tam hatırlayamadım şimdi. Sanırım bir soyadı benzerliği. Neyse, belki bir gün bizzat seninle ve Arca ile yüzyüze tanışırız, belli mi olur :)
Ah Arca bi bilsen eşşek kada ablalar bide üstelik örtmenler, onlar da yeni okula alışma sancıları çekmekteler:))
Allah yardimciniz olsun. Biz de ayni durumu Roma'da Burak ile yasadik. 1 ay tatilin duzensizligi, uykusuzlugu, biraz arkadassizligi vs derken St Peter katedralinin duvarinda aynen tarif ettigin gibi ben ve kucagimda katila katila aglayacan koca bir oglan. Neyse tatilin geri kalani iyi gecti icini dokunce biraz.
... “gel de kucağımda ağla, ben sana sarılırım” beni burda parça parça etti... Reyhan
Acıklı bir türk filmi izliyormuş gibi boğazımda bir düğüm oldu yeliz. Ağlamak istemediğimden güldüm anlamsızca. Leylak dalıniın yorumu aklıma getirdi, küçükkuyuda senin soyadında bir öğretmen tanıyorum ben de. Hatta aslen balçovalı kendisi. Var mı bir akrabalık merak ettim:)
Pınar
off kıyamam kuzuma
Herkesin hayatta bir süngere ihtiyaci vardır gözyaşlarını emecek baskada hiçbir şey yapmayacak; anneler de mutemadiyen sünger görevini zevkle ediniyor. İsallah acilmiştir biraz; iş değiştirdiğimizde o ilk günler ne zor gelir değil mi? Mesela bn burada6 senedir çalışıyorum ilk günlerimde eve döndüğümde ağladığımı bilirim veya her gün tedirgin olduğumu; dediğin gibi bunu çocukların yaşaması ne doğal
Okurken ben bile ağlayacaktım nerdeyse,ne kadar güzel göstermişsin desteğini,yanında olduğunu.. " gel de kucağımda ağla,ben sana sarılırım" bizim bile çoğu zaman ihtiyaç duyduğumuz ama ifade edemediğimiz birşey değil midir bu? Sadece sarılıp,gözyaşlarını silecek biri,hele bu anneyse yeri bambaşka..Benzer bir şeyi geçen akşam biz yaşadık,Demir uyuyamıyordu bir türlü,yatağında dönüp dururken "yanına gelmemi ister misin,uyuyana kadar sana sarılırım" dedim "ben de bunu istiyordum zaten " dedi bana..Annelik bazen söylenmeyen şeyleri de duyup anlamak işte böyle..Sevgiler ( Ceren )
Yorum Gönder