30 Eylül 2013 Pazartesi

Güzel Harabeler

Bazen bedel ödemek gerekir. O kitabı bitirmek istiyordum ve öz evladımın nöronlarından birkaç yüz tanesinin ruhuna elfatiha okumakta tereddüt etmedim. Elindeki ipad ile aşk yaşayan Arca "annecim sen biraz daha oynar mısın ben bunu bitirmek istiyorum da" dediğimde gözlerini gözlerime dikti, bakışlarında "dalga mı geçiyon be anne" sorgulayışı vardı ama toparlanması uzun sürmedi. "A e ım benim de şu çiftlik oyununa bakmam lazım" diyerek vicdanımı rahatlatıp nadiren eline geçirdiği fırsatın tadını çıkarmak üzere koltuğa daha da gömüldü.

Bir cumartesi öğle öncesi bizim evin halleri:)
Samimiyetle itiraf etmem gerekirse ağır birkaç kitabın ardından hafif doz bir romantizme ihtiyaç duymuş ve "Güzel Harabeler"e meyletmiştim. Neden hafif olduğunu düşündüğümü bilmiyorum, belki aşk konusu olmasından belki instagramda takip ettiğim Nil Karaibrahimgil'in yaz aylarında okuduğunu görüp tatil kitabı sanmamdan... 

Hiç bilmiyorum, bildiğim tek şey kitabı cidden keyifle okudum.

Her şey ölmek üzere olan bir aktristin dünyanın unuttuğu bir sahil köyüne gelmesiyle başlıyor, aslında belki de daha önce. 1960’ların başı. Otel sahibi ile aktristin aralarındaki aşktan ibaret sanıyorsun kitabı, romantizme veriyorsun kendini ama öyle değil. Hatta tam tersi.

Günümüze kadar uzanan neredeyse elli yıllık bir süreçte Hollywood yıldızlarından yapımcılara, Amerikalı bir yazardan şarkıcıya, ikinci dünya savaşı yıllarına ait anılardan günümüzün kokuşmuş medya gerçeğine kadar ne ararsan var kitapta. Birbirleri içine geçmiş onlarca hayat.

Kitabı okudukça yazarın kurgu matematiğini çözmeye çalıştığımı fark ettim. Karakterleri yaratırken tabii ki kimin ne olacağını biliyordu ve itiraf ediyorum çok defa, önce baştan sona her karakterin hayatını yazdığına ve onları birbirleriyle çakıştırdığına dair fanteziler kurarken yakaladım kendimi.

Okurken ara sıra gülümserken de yakaladım kendimi, gözlerimin dolduğu bölümler de oldu, hatta düşünmeye sevk eden kısımlar…

Hayatımız aslında yapmak zorunda olduğumuz seçimlerden ibaret. Bir yol ayrımına gelirsin ve karar vermen gerekir. O an yapmak istediğin şey, doğru olana, yapman gerekene ne kadar yakınsa hayatta o kadar mutlu olursun. Basit değil mi? Peki kimin doğrusu? Peki bugün doğru görünen yarın nasıl görünür sana? Ya hayatın o seçmemeye karar verdiğin yolda nasıl ilerlerdi acaba? Bunu asla bilemezsin. Ne seçtiysen sen artık o’sun.

Hayatını bir film gibi görebilir ve bir şekilde başrol sırasının sana geleceği beklentisiyle yıllarını geçirebilirsin. Bazen seçimlerin seni başrole taşır bazen de sadece sıranın sana geleceğini sanırsın. Bazı hayatlar hiç gelmeyecek bir başrolü beklemekle geçer. Korkutucu!

Hayatın ya da seçimlerinin sana başrol getireceğinden emin değilsen bacım, harekete geç derim.

Her şeyi de devletten beklemeyin kardeşim, aaa!

1 yorum:

lale dedi ki...

hiii ben de romantik sanmıştım onu...Güzel dediysen okunacaktır kardişiiiim:)