5 Eylül 2018 Çarşamba

Ben, kendim...

Yalnızlıktan sıkılan ve mutsuz olan insanları anlamıyorum.

Ki daha geçen gün arkadaşıma, kocam oğlum gelsin ben bu yalnız yaşama olayını sevmiyorum, diye dudak büküyordum. Evet aile olmayı, evde kalabalık olmayı, çocuğumu kocamı ve onlarla yaptığımız her şeyi seviyorum ama bir gerçek var ki, ben, beni, kendimi, kendimle başbaşa olmayı da seviyorum. Yalnızlık benim katiyen sıkıldığım bir şey değil, kendimle bir muhabbetim var benim!

Evet bu işte! İnsanın kendisiyle muhabbeti olacak arkadaş. Kendiyle vakit geçirmeyi sevecek.

Bunun adı yalnızlık olmamalı.


Bunun adı kendiyle vakit geçirmek olmalı.

Mesela bu hafta sonu, Arca ve İlkersiz son haftasonu. Cumartesi sabah erkenden kuaföre gittim. Turkish Expats in Belgium facebook gurubu vasıtasıyla tanıştığım bir arkadaşın tavsiyesi ile bulduğum kuaför.

Ünlü bir düşünürün dediği gibi: Sosyal medyayı zaman kaybı bulanlar, ondan faydalanmayı beceremeyenlerdir. (düşünür = benim la!)

Üç saat kadar kuafördeydim, kah okudum, kah sohbet ettim, bir baktım öğlen olmuş. Sonra Arca'nın öğle yemeği için Candan Markete sucuk almaya gittim.

Scharbeek'ten çıktım, merkeze indim, İlker'e kahve almaya. Bir oradaki dükkan satıyor ve evet üşenmiyor, kahvemizi almak için merkeze iniyoruz.

Gıda bizim kutsalımız, yemek içmek bizim ibadetimiz. Ailecek böyleyiz.

Planım kahveyi alıp eve dönmekti. Sonra kendimle biraz yürüyüş yaptım, ara sokaklardan meydana, oradan bir başka meydana geçtim.
Manneken Pis yine giydirilmiş! benim oğlanın gardrobunda bu kadar kıyafet yok!
Şahane bir sokak sanatçısına denk geldim, karnım hafiften acıktı, bir cafeye oturdu, şarkıcının sesinin en iyi duyulduğu masayı seçtim. Bir bira söyledim, burada alıştığım tripel tarzı bir bira. Garson istediğimden başka bir marka getirdi (geldiğimden beri ilk defa denediğim sanırım otuzuncu bira) nefisti. Şarkıcı muhteşemdi. Başımı kaldırdığımda eski binaların cepheleri bakıyordu bize (ben ve kendim), kah okudum, kah müzik dinledim. Güzeldi...
Yeni bir Tripel :)

Sonra Grand Place büyük meydana geçtim, akşam verecekleri konser için prova yapan orkestraya denk geldim, şefin hareketleri pazar sabahlarımızı işgal eden TRT Pazar konserlerindeki şeflere benziyordu. Kah müzik dinledim, kah tarihi binaların üzerindeki bulutları seyrettim. Güzeldi...

Yorulmuştum, artık eve döneyim dedim, zira markete gitmem lazım, kapandı kapanacak. Tam tramvay durağına inen merdivenlere gelmiştim ki, geri döndüm. "No woman no cry" şarkısı beni çağırıyordu, sese yöneldim. Zenci bir genç enfes sesiyle dinleyenleri büyülüyordu. Ve uzakdoğulu bir ihtiyar, gencin müziği ile dans etmeye başladı. Kah müziğe eşlik ettim, kah güldüm. Güzeldi...

Başımı sola çevirince, geçen yıl ilk ayımı geçirdiğim otele giden yolun başında olduğumu fark ettim. O yöne biraz yürümeye karar verdim. Tanıdık caddeler, cadde üzerinde bizimkiler gelince birlikte gideriz diye belirlediğim deniz mahsülleri lokantası ile önünde yine sıra olan İtalyan Pizzacısını geçtim.

Saint Catherine kilisesinin meydanına vardığımda lavanta kokusu burnuma geldi. Tezgah açmışlar, Fransa'dan getirdikleri lavantaları, ve ürünlerini satıyorlar. Bir kalıp sabunla bir kese lavanta aldım. Otelin olduğu meydana doğru ilerledim. O da ne? festival varmış. Avrupa bişey bişey festivali. Yaz akşamları gençlerin bira, şarap ve yiyecek alıp oturdukları havuz başına gittim. Kaldığım odaya baktım, o pencerede ne çok dua etmiştim, ne çok karaoke barların bitmek bilmeyen şarkılarını dinlemiştim.


Saatim beşe yaklaşırken tramvaya bindim. Mahalleye yaklaşırken kah akşamın geri kalanında yapacaklarımı düşündüm, kah gün boyu kendimle paylaştığım anıları. Güzeldi...


17 yorum:

Banu dedi ki...

Nefis bir gün olmuş. İnstagramdan da takip etmiştim zaten :))

SevKoz dedi ki...

Pırıl pırıl bir hava da ne güzel bir gün olmuş

Colorful dedi ki...

Ben de bayilirim boyle yalniz gecirdigim gunlere. Ve hic sikilmam kendimle gasbasa oldugum zamanlarda

Adsız dedi ki...

Harika bir gün olmuş. Adeta kendimi gördüm. Sıkılanları hele iş-güç, çoluk çocuk olduğu halde sıkılanları anlamak çok zor. Kendi kendiimle o kadar muhabbetliyim ki zaten, çoğu zaman yalnız gezerken acayip mutluyum. Başkalarıyla çok güzel vakit geçirebilmem için çok enerjik, mereklı, sızlanmayan birilerini bulmam lazım ama bu da çoğu zaman çok zor.
Yalnız önemli bir detay var bence. Bu güzel günler genellikle sadece büyük şehirlerde yaşanıyor. Şehir insanı oyalıyor, öğretiyor, her an mutlu edecek bir şey sunuyor, Bu yüzden ben en çok şehirlerde mutluyum. Kasabalar, yazlık siteler falan sevenlerinin olsun.
Işın

Asortik Krep dedi ki...

Bende yalnızlığı sevmiştim..

yeliz dedi ki...

:) gerçekten o kadar keyifliydi ki, instagramda kaybolup gitmesine gönlüm razı gelmedi:)

yeliz dedi ki...

:)

yeliz dedi ki...

Ben de bayılıyorum zaman nasıl geçiyor anlamıyorum

yeliz dedi ki...

doğru tespit. Belki de şehrin içinde turlarken oyalanıyoruz.

yeliz dedi ki...

:)

Adsız dedi ki...

Geçen sene bu zamanlardaki sıkıntılı günlerinden sonra bu seneki bugünlerine şükürler olsun Yelizcim. Senin adına gerçekten mutluyum. Sıkıntıların bir şekilde sona erdiğine ilişkin ne güzel bir umut oluyor bizim için de bu müjdeli haberler.
Vuslat

okuyanguzel dedi ki...

Bence bu yalnız kalmalar çok sık olmadığı için bu kadar güzel geliyor. Sürekli yalnız olunca böyle olmuyor bence :)

Çileksuyu Sibel dedi ki...

Boyle gunlerin insanin omrunu uzatiyor,yasama karsi daha bir sevk veriyor gibi hissediyorum her tecrubemde.Iyi ki yapmissiniz,gercekten insanin kendiyle bir muhabbeti olmali.

yeliz dedi ki...

Vuslatçım çok çok teşekkürler, ben de şükrediyorum:)

yeliz dedi ki...

Tabii canım ya sürekli çekemem :))

yeliz dedi ki...

Kesinlikle:)

Beyaz Yakalı dedi ki...

İnsan bazen yaşamın tüm etkilerinden arınıp kendini dinlemeli, dertleşmeli kendisiyle. Ruhunu dinlendirecek olanı hissetmeli ve onu uygulamalı. Kendini anladığın ölçüde yaşarsın hayatı. Güzel ve imrendirici bir gün olmuş.