Tüm zamanların en sevdiğim kitapları

Şubat ayında Kentkart ile ilgili bir yazı yazacak, telefonunuza indireceğiniz uygulamayla yakınınızdaki durağa yaklaşmakta olan otobüsün kaç dakika içinde durağa varacağını öğrenebileceğiz hakkında bilgiler verecektim. Ohooo ben yazasıya Kentkart İzmir'de ihaleyi kaybetti, sistem değişiyor benim yazı yalan oldu. Ama Kentkart kullanılan diğer şehirlerde yaşıyorsanız, yine de işinize yarayabilir. 

Sonra bir ay kadar önceydi, çilek ile bebek ıspanağın aynı anda pazar tezgahlarında görülmelerinin şerefine çilekli ıspanak salatası yaptım, instagramda paylaştım ve dedim ki pek yakında blogda tarifi yazarım. Ispanağın mevsimi geçti, çilek desen bugün var yarın yok, benim tarif seneye kaldı. Gebeş okuyanlar vardır, şimdi milletin canını çektirmenin manası var mı? yok.

Neden anlatıyorum bunları? Çünkü geçen benim blogger arkadaş Selen sitem etmiş hani kitapları yazacaktın demiş. Haklı vallaha kaç hafta olmuş yav:) Unutmuyorum da hep o anda yazmak istediğim başka şeyler oluyor, bazen de hadi özeneyim diyorum, erteleniyor. Kronik erteleme problemim var benim, aşmam lazım biliyorum.

Konu da ağır ha: tüm zamanların en sevdiğin kitapları...

Farklı zamanlarda farklı biçimlerde beni etkileyen her kitap, (ve aslında belki etkilemeyenler de) bugünkü beni daha doğrusu düşünce yapımı oluşturdu, bence. Belki de bu yüzden okumayı seviyorum, kitapların düşüncelerimi şekillendirmesi hoşuma gidiyor.

Ve belki de bu yüzden en sevdiğim kitaplardan bir liste yapmak zor. Ama imkansız değil!

Listeyi oluştururken kitap okumayı çok seven yeğenim (13) Duru’ya şimdiye kadar hangi kitapların bana iyi geldiğini anlattığımı varsaydım. Böylece bir liste oluşturmak daha kolay oldu.

Durucuğum benden kitap tavsiyesi isteseydi (istemese de fark etmez, tavsiyede cömertimdir:P) kendisine derdim ki...

Liseyi bitirmeden “Momo”yu oku. Sonra bir daha okumak isteyeceksin biliyorum ama şimdi oku. (hatta bendeki Momo’yu sanırım ona verdim, okudu mu acaba?)

“Kadının adı yok” her genç kızın okuması gereken bir kitap, ama şimdi ama birkaç sene sonra, mutlaka okumalısın. Sonra bir (oto)biyografi okumak istersen “Adı: Aylin” ve “Bir Dinozorun Anıları” tam sana göre. Güçlü kadınları okumak iyidir, iyi gelir.

Agatha Christie’ler, Stephan King’ler, şimdilerde gençlerin yazdığı şekerleme gibi kitaplar, hep olsun hayatında ama “Çavdar Tarlasında Çocuklar”ı, “Zorba”yı, “Dönüşüm”ü, “Yabancı”yı sakın es geçme. Silkeleyecekler seni, biliyorum, hatta başka gözlerle bakmaya başlayacaksın hayata. Hele “Mülksüzler”! Ursula’nın her kitabı kitaplığında olsun ama ilk Mülksüzler’i oku.

Bir cümbüşün içinde yaşamak istiyorsan, “Bir deliler evinin yalan yanlış anlatılan kısa tarihi”, “Ruhlar Evi” ve “Yüzyıllık Yalnızlık” tam o kafa!

Pek klasik öneremiyorum, fazla okumadım, bilmiyorum çünkü, ama okuyacaksan “Anna Karenina” derim. Korkmasın gözün. Dünyanın en incelikli eserlerinden biri bence.

Aşk demişken… Sakın Kımıldama ve Kürk Mantolu Madonna çok sızlatacak yüreğini.

Biraz yaş aldıkça “Siddhartha” girsin hayatına…

Ve biraz daha yaş aldıkça “Tutunamayanlar”…

Otuzlarına geldiğinde “Nietzsche Ağladığında” okunmuş olsun, aman atlama. Ve “Kendine Ait Bir Oda”. Umarım o vakitler kendine ait bir odan olur.

Özel yazarların olsun, hemen her kitabı heyecanlandıran yazarlar… Murakami, Bukowski, Ahmet Hamdi Tanpınar, Kosinski, Tezer Özlü, Bilge Karasu…

Hepsinin yanı sıra “Kurtlarla Koşan Kadınlar” hep elinin altında, baş ucunda olsun. Hatta kız kardeşlerine de armağan et, hatta birlikte okuyup konuşun bu kitabı… Çünkü kitapları okumak kadar, onlar hakkında konuşmak da iyi gelir insana…