20 Şubat 2017 Pazartesi

Dumur diyalog #164

İ: A Arca senin doğum günün yaklaşıyor ben sana daha hediye almadım?
A: A üzülme babam, akşamüstü geçerken alırsın.

---------------------------------


Pazar sabahı yatak keyfi yaparken,
Y: Ben kahvaltı hazırlayayım, siz de gidin ekmek süt alın hadi.
A: Ben gelmem
İ: Gel babacım işte birlikte gidelim, arkadaşlık edersin?
A: Yok biz seninle yayalım evde, annem gitsin bakkala

---------------------------------

Kahvaltıdan sonra;
Y: Evde hiçbir şey yok, kalkın pazara gidelim.
Yer cücesi hiç benimle muhatap olmadan babasına;
İ: Off baba ya biz gitmeyelim evde yayalım annem gitsin pazara.

Evde yalnız bırakılıyorum, dışlanıyorum!

---------------------------------

Okuldan şikayet var. Arca artık iyice zıvanadan çıkmış. Bir “ben her şeyi bilirim” halleri, bir ukalalık! Bir şeyleri başardıkça havalara girme, hiç sevmediğim insan tipi. Bir de argo kelimeler almış başını gitmiş. Rehberlikten randevu talep ettik, bakalım nasıl çözeceğiz?

Saydırarak da olsa ödevi bitiriyor, kitap da okunuyor her gün, yine de vakit kalıyor diye biz buna ipad konusunda biraz gevşek davrandık. Ama ipad denen illet çocuğu kötü etkiliyor, net! Hazır şikayet de gelmişken krizi fırsata çeviren İlker, ipad mevzusunun iplerini sıkıvermiş, süreleri netleştirmiş. Bizimkinin hiç hoşuna gitmedi tabii, ben seyahatten dönünce beni karşısına aldı sıkıntılarını anlattı. Süre azmış, hafta sonu günde 1 saate çıkmalıymış. Hiç yüz vermedim, atarlandı: “Yeter be! Kuralları koyuyorsunuz, hiç bana sormuyorsunuz! Nasıl iş bu?”

Hak verdim Allah için, ne demiş bir büyüğümüz Alfie Kohn ““Bağırmaktan daha iyisi söylemek, söylemekten daha iyisi açıklamak, açıklamaktan daha iyisi tartışmaktır”


Nitekim biz de Arca ile bu kural meselesini tartıştık, bir öneri geliştirdik ve akşam İlker’in önüne koyduk. Hafta için 10’ar dakika az oynayıp cumartesi bir saat kadar oynayabilrdi.