11 Nisan 2017 Salı

"ne diyorduk nereye vardık" postunda bugün

Alaçatı Ot Festivali akepe mitingine benziyor, İzmirli yok. 
Bu pazar ikisi de İzmir'deydi.

Aklım Alaçatı'da kalmıştı ama sosyal medyada paylaşılan birbirinin benzeri yüzlerce fotoğrafı görünce, iyi ki yeltenmemişim diyecektim. Paylaşımlar aynı. Trend giy, arka plana ot tezgahı veya Alaçatı evi kapısını al, saçına çiçek tacı tak, poz ver. Vermeyeni dövüyorlar mı acaba? Aman neyse ne, esnafın yüzü gülmüştür umarım.

Miting hakkında tek söz etmeyeceğim, neden? Çünkü tüm gün şehrin büyük kısmında trafiği felç ettikleri için bir kısım İzmirli tarafından kulakları ecdadlarına kadar çınlatıldı, benim konuşmama gerek yok. Ben diğer kısım İzmirlilerdendim. 

Sabahın köründe (05:55) yer cücesi tarafından uyandırılan kısımdan. Neymiş, Poyrazlarla kahvaltıya gidilecekmiş. Gittik. Urla'ya. Daha ötesi Alaçatı, aman diyeyim. Urla iyidir, candır hatta cancandır.

Çuha bizim mekan, kahvaltısı nefis ve diğer birçok popüler mekana göre hem fiyat hem de ortam süper. Sakin. Bizim cücelerin top oynaması için kocaman bir çim alanı var. Biz bir köşede kahvaltı, sohbet takılırken onlar it gibi koşturuyorlar. Bu hafta Tufan'ın doğum gününü de orada kutladık, Devrim ile Elif'in izdivacının detaylarını da orada konuştuk. Düğün mü, nikah mı, yemekli mi, kokteyl mi, hangi tarih, neresi... derken hava mis, sohbet koyu olunca saatlerce oturduğumuzu fark etmemişiz. 

Eve dönmeden evvel, semt pazarına uğradık, ot festivaline gidemediysek otsuz kalacak değiliz ya? 

Urla'lı amcadan bebek ıspanak sözü alamadık, yeni ekmiş, haftaya çıkmaz dedi. Tüh ya salatasını yapacaktık. Çilek de çıkmışken nefis olur(du). Olsun. 

Taze sarımsağımızı müşteri ablanın önerisi üzerine incelerinden seçtik.

Cep telefonunun bile çekmediği bahçesinde yetiştirdiği Karaburun limonlarını haftaya da getirecekmiş, tezgahtaki abla. Müşterisinin "haftaya referandum var, nasıl geleceksiniz" sorusuna "nöbetleşe tezgahta dururuz, oyumuzu da veririz" diye cevaplıyordu. O kalın kabuklu limonun bir kokusu var ki, kabuğunu da yersin. Ben alkali suyuma özellikle Karaburun limonunu tercih ediyorum. İlker de çiğ balığa. Biz bu tezgahtan kışın nergis de alıyoruz, nasıl da taze, evi, bir hafta mis gibi kokutuyor. 

Saksı çiçekleri satan tezgahta fesleğen ve nane vardı. Muhterem gaza geldi, ikişer tane aldı, yetmedi saksı diye girdiğimiz Koçtaş'tan tohumlarını da aldı. Mutfakta malzemenin tazesini tercih ediyor kendileri. 

Şu pazar yer değiştireli beri bazı pazarcı tanıdıklarımı bulamıyorum. Miniş roka demetlerini, incecik biberleri satan ince bir abi var, haftalardır onun tezgahını aramaktaydım, bu hafta kavuştuk. Tam çıkarken otçu teyzeye denk gelmek şahane oldu. Bu teyze benim çintar, mantar, enginar ve şevketi bostan aldığım amcaların hemen yanında durur, ben çintar seçerken hep laf yetiştirirdi. İki arada bir derede tarif verir, irilerinden seçesin ha, diye uyarırdı. Yine yan yanyanaymış tezgahları hiç fark etmemişim. Dağ kekiği, biberiye, zahter kekiği birer demet aldık. Zahteri akşamına makarnanın domates sosuna attım, dalıyla. Maksat aromasını versin, sevmezsen yeme. Dağ kekiği roka gibi çiğ çiğ yenirmiş, cidden çok sağlam baskın bir aroması var. 

Ya ben ne anlatacaktım nereye daldım? Pazar beni baştan çıkarıyor, bir başladım mı, dilimden düşüremiyorum. Belçika'da semt pazarları var mıdır acaba? Ay hadi inşallah:) Dağ kekiği yoksa da bir roka bulur muyuz acep?

Belçika demişken, bunların bana ahı tuttu! Hani ben bunlarla 15 derecede t-shirt ile geziyorlar diye dalgamı geçiyordum ya, hah işte eve bir geldim, "görmemişin güneşi olmuş geçmiş karşısına saatlerce oturmuş" misali bende şu an bir burun var, ne sen sor ne ben söyleyeyim. Öyle bir yanmış ki, resmen acıyor. Yanık kremi tedavisi uyguluyorum, iki gündür geçmedi. Tabii bir de görüntüsü evlere şenlik. Kırmızı burunlu bir panda gibiyim, gözlüğün izi çıkmış. 

60'ların koketlerine döndüm, günde üç defa tuvaletteyim!
"Nalan! Nalan! Nen var kuzum?"
"Söyleyemem Ednan söyleyemem!"
"Nayır nolamaz! Nereye gidiyorsun?"
"Burnumu pudralamaya! Sakın peşimden gelme!" 




3 yorum:

GeCe dedi ki...

Yazını okuyunca belki bu güzellikleri orada bulamayacaksın diye geçti içimden ama yeniliklere de hazır ol. İzmir'in rokalarını bilmem ama buradakileri istanbuldakşnden daha çok seviyorum minicik tazecik ve tadı hiç acı değil

terspabuclar dedi ki...

Halamız var Belçika'da bahçesinde çoğu ürünü yetiştirir ama malesef güneşsizlikten lezzetsiz olduğunu söyler.Markette pazardakilerinde çok iri ve değişik olduğundan bahseder.Burdaki gibi küçük dolmabiber bulunmaz demişti.Bende onun yalancısıyım.Tadını çıkar şimdilik

Colorful dedi ki...

Roka her daim var Yeliz :) , Gece'nin de dedigi gibi minicik ama cok da lezzetliler. Turkiye'de olup burada (ingiltere) bulamadigim ne diye dusundum de, egenin otlari tabi bulunamiyor ama o kadar cok farkli mutfaga ulasmak oyle kolay ki yeni tatlar, yeni lezzetler de cok heyecan verici bence.