Az önce vize için başvuru formlarımızı doldurduktan ve elindeki telefonla oynayan ve bir türlü yatmayan muhteremi fırçaladıktan sonra uykuya yolladım, ama davulcular sağ olsun, benim uyumama müsaade etmediler. Güzel de çalmıyorlar ki arkadaş. İnsan bir oyun havaları çalar, maksat uyandırmak değil mi, ne var azıcık keyiflensek?
Yok ama küfretmedim, kendime bir papatya çayı koydum, bilgisayarın başına oturdum. Boş gezenin kalfası olmanın böyle rahatlıkları var, üç saat sonra kalkıp işe gideceğim stresi taşımıyorum, oturup "Haftanın Menüsü"nü yazabiliyorum.
Haftanın menüsü derken her güne ayrı bir aktivite ile Arca cücesinin karne günü duygusallığını neşeye dönüştürmeye çalıştık, bütün mesele bu.
Karne günü Doruk'un Arca'ya sarılması bizi bitirdi:( |
Cumartesi gününün tamamını Poyraz'la evde oyunun dibine vurarak geçirdiler. Benzer eğlence pazar günü de Çeşme'de devam etti. Öyle ki pazartesi akşam üzeri sınıf vedasını bile neredeyse unutmuştu.
Geçtiğimiz aylarda Kanada'ya yerleşen Deniz'le (nam-ı diğer özgür anne) taşınma süreci ile ilgili yazıştığımızda, Ela için okulda veda partisi düzenlediklerinden bahsetmişti. Hep aklımdaydı ama adamakıllı bir organizasyon yapamamıştım, nitekim karne günü de güme gitti. Tam "nasıl yapsam" diye düşünürken sınıf whatsapp grubundan "hadi buluşalım" mesajları geldi. Hemen pazartesi akşam üzeri çay partisine karar verdik, kimse yazlıklara, tatillere dağılmadan. (İzmir'de karnenin akabinde hemen herkes sayfiyeye kaçar, kimseyi bulamazsın, işte belki hafta içi)
Canım çocuklar |
Veda partisi |
Çarşamba günü yine benim bilgisayar başı işlerimle geçti ve bu Arca'ya ipad, televizyon gibi beyin mıncıklayıcı aktivitelerin önünü açtı, cücenin canına minnet...
Bu arada evde sürekli birlikte olmanın nimetlerinden de faydalanıyoruz, belirtmeden geçemeyeceğim. Mesela sürekli kucaklaşma, öpüşme, kudurma... ikimize de iyi geldi. Fakat ben bu vize bilmem ne işlerinden epey kafamı yormuş olacağım, o akşam kitap kulübü toplantısına zor attım kendimi. Son zamanların en şahane toplantılarından biriydi, kafamı iyice boşalttım oh...
Perşembe, yer cücesini anneanne ve dede yazlığına götürdük. Ben vize formlarını İlker'le dolduralım, belgeleri son haline getirelim diye cuma dönecektim ama baktım muhterem yoğun, eh bizim keyfimiz de yerinde, hiç yeltenmedim. Arca ile bol bol yüzdük, yürüyüş yaptık ve yeni bir rutin ekledik hayatımıza, öğleden sonra dinlenmeleri. Sabahtan yüzüp, üzerine de öğle yemeğimizi yedikten sonra odamıza çekiliyor, yatakta ben kitap okurken o cüce bulmaca çözüyor veya kitap okuyor, öyle işte... Fakat belirtmeden geçemeyeceğim, ana oğul kış aylarında epey semirmişiz, ne kadar yüzsek yürüsek az... (hatta ben bisiklet bile bindim ama nafile)
Dönüş yolunda muhteremle sohbet ederken aynı şeyi düşünmüş olduğumuza hayret ettik, evet maalesef bu kadar yakınımızdaki bu kadar güzel bir yeri bilmiyorduk, hiç gitmemiştik. Halbuki havası o kadar güzel, o kadar sakin bir yer ki, yirmi yıl evvel üç ay ömür biçilen kanser hastasının hala Spil'de yaşadığını yeni öğrendik. Yaşlılık hayalimiz olan sahil kasabası rotasını, bu dağ köylerine mi çevirsek diye yoklayacak oldum, İlker asla, dedi. Haklıydı biz deniz çocuğuyuz, dağda duramayız.
Şimdi yazarken fark ettim ki, Arca'nın kafasını dağıtmak, duygusallığını biraz olsun neşeye çevirerek hafifletmek için yaptığım onca şey aslında bana da ne kadar iyi geldi. Önce kendimizi mi rehabilite etmeli? Belki:)
3 yorum:
Evet eğer yapabilirsem ben de toprak için bir veda partisi yapacağım. Benim ki gitmeden odaların fotoğraflarını çekelim ben evi de özleyeceğim diyor. Beni ağlatıyor. :(
Ahucum yap mutlaka. Ben önce arca yanaşmaz sandım. Ama karne günü eve dönüp hüzün çökünce parti fikrine balıklama daldı. Aslında parti de sayılmaz. Bahçeli bir cafede çocuklar oynadı, anneler çay içip sohbet etti, bir de kutlama pastası kestik, o kadar. Arca arkadaşlarına ufak tefek hediyeler aldı. Anı defteri çok iyi bir fikirdi bak, benim aklıma gelmemişti. Arca bayıldı, dönüp dönüp okuyor. Bir akşam üzeri buluşması gibi yaparsanız herkesin çok hoşuna gider. Ben o toprak kuzusunu yerim ya, kıyamam odaların fotoğraflarını düşünmüş, canım ya...
Son cümle işin sırrı. Kendim mutlu değilsem, çocuklara gerçekten öcü gibi davranıyorum. Ya sizin bu veda yazıları benim hep gözlerimi dolduruyor.
Yorum Gönder