Dün akşam ofiste son birkaç işimi toparlamaya çalışırken, Melike zoruyla dışarı çıkarılmıştım. Uzunca yürütülmüş, ne zamandır aklımda olan ama bir türlü katılmadığım "Turkish Expats in Belgium" facebook grubunun toplantısına katılmıştım. Laf aramızda, bu grup, hala facebook kullanıcısı olmamın yegane sebebi olabilir. Her ay 3. cuma bir araya geliyorlar. Bir yaz ayı için oldukça kalabalıktı, çok da keyifliydi. Belçika'ya gelmeden önce blogu takip eden, yazıştığımız Derya ile tanışmak da gecenin sürprizi oldu. Kendim gibi insanlarla sohbet etmek çok iyi geldi.
Sabah güzel uyandım. Çünkü muhteremin telefonuyla uyandırıldım, ve çünkü güzel bir rüya görmekteydim. Tüm aile yemek masasında sohbet ediyorduk ve rahmetli anneannem de bizimleydi. Ki bu iyidir, anneannemi görmek demek güzel haberler demektir. Ve aldım. Benim rüyalarım araştırma konusu olabilir. İlker rüya görmez, görse de hatırlamaz, benimkiler HD kalitesinde mübarek.
Konuyu dağıtmayalım. Bugün yağmur yağacağını biliyordum, Ghent festivali tekliflerini geri çevirmemin ve hafta başı yapacağımız toplantılara hazırlanmak için cumartesiyi çalışmaya ayırmamın sebebi buydu. Ve yağdı. Ve güneş açtı, ve yine yağdı. Bütün sabah Brüksel havasından bekleneni layıkıyla verdi, kararsızlık, tutarsızlık, tahmin edilemezlik... Dedim ya, bana göre hava hoş (bana hava hep hoş zaten :) yaşı tutanlar hatırlar "havalar nasıl olursa olsun sizin havanız güzel olsun" temennisi benim çin yaratılmış, net!) ben zaten evdeyim bugün, çıkasım yok.
İnternetten saç düzleştiricisi siparişi verdim. Bunun saçlarımı uzatma kararımla çok yakından ilgisi var tabii ki. Kısa saçı düzleştirebilen bir insan değilim. Ve bazen renksiz hayatıma değişiklik katma ihtiyacı hissediyorum. Değişiklik isteyen kadın n'apar? Saçıyla oynar! Belçika'da kuaför hizmetleri ücretlerini düşünecek olursak, o değişiklik isteyen kadın bunu evde kendi imkanlarıyla yapar. Bu arada ben sana diyeyim Türkiye çok pahalı artık, hiç ihtimal vermezdim, aynı ürün Türkiye'de indirimde bile daha pahalı.
Günün güzelliklerinden biri de kitap kulübündeki kız kardeşlerimle uzun sohbet yazışmalarıydı. Kitap önerileri (bana yüklü bir kitap siparişine mal oldu), hoşbeş... Yaşasın içimi pozitif duygularla dolduranlar!
Kitap okudum bir de... Sabahları kitap okumayı çok seviyorum. Kahvaltı hazırlarken, zerre anlamadığım ve lakin dinlemekten deli keyif aldığım Jazz playlisti çalarken fonda ve tabii ki kahvemi içerken... Elimden düşürmediğim bir kitap var bu aralar: Karanlıkta Dans (Karl Ove Knausgaard)
Serinin dördüncü kitabı. Hangi Karl Ove daha şahane bilmiyorum. Karısına aşık Karl Ove da tatlıydı ama bu ergen Karl Ove galiba açık ara en sevdiğim... Nasıl samimi, nasıl sıradan ve nasıl gerçeksin sen?
Ah ben çalışacaktım değil mi? Sabahtan beri totomun izini alan koltuktan kalkmalı ve işimin başına oturmalıyım. Ama önce arabada kalan bilgisayarı almalıyım. Hayır yani bir de bu arada acıktım, halbuki günün yarısını yemiştim! Nasıl oldu anlamadım :P
2 yorum:
Kavgam serisini bir arkadaşımdan duyup, heveslenip, okumaya başladım. Dördüncü cilde geldim ve aynı hisler içindeyim (Her hâlinle, her şeyinle güzelsin...) Arkadaşım benden başka bu kadar dayanıp okuyan olmadığını söyledi; ben insanların nasıl bu kitapları bırakıp başka şeyler yaptıklarını anlayamadığımı söyledim:)
Yazı tarzı, konu seçimi, roman örgüsü vs. kritikleri bir tarafa, dört çocuktan sonra karısını boşayıp yayıncısıyla nişanlanıp Londra'ya yerleşmesi gibi rezil dedikodulara varıncaya kadar öğrendim. Utanmaz, arsız bir okurum, ama kitaplar çok güzel.
ltg
Hadi ya! Vay şerefsiz! ulen biz seni böyle mi sevdik Karl Ove!
Şaka bir yana ben bayılan çok insan biliyorum. macera kitabım blogunun yazarı Özlem mesela. Sonra bir de ilginçtir bana bu seriyi veren arkadaşım Tufan. Hani yani sırf kadınlar değil hastası. Yalnız şu var, ben otobiyografiden ziyade kurgu romanmış gibi okumayı tercih ediyorum. Çünkü otobiyografi olmak için gerçekten çok sıradan :)))
Yorum Gönder