On iki günlük Noel tatili bugün itibariyle nihayete eriyor.
Diğer tüm Noel tatillerinden farklı olarak bu tatilin tamamını evde geçirdim. Birkaç yazı önce bahsettiğim gibi bir serkeşlik, aymazlık, özensizlik ve de plansızlık içinde. O kadar ki, bir aileden ziyade muhterem ve yer cücesi ile ev arkadaşı gibiydik.
"Kahvaltı isteyen?"
"..."
"iyi ben bir kahve içeceğim."
Pek çok sabahımız böyle geçti diyebilirim. Diğer iki oğlan kah birlikte kah online arkadaşlarıyla futbol ve şiddet temalı oyunlar oynarlarken amaçsızca ilk birkaç günümü tükettim. Sonra yeni yılı beklemeden diyete girdim. Sonra diyetten çıkar gibi oldum, sonra tekrar girdim.
Sosyal medyada boğuldum, sıkıldım.
Almanya'ya arkadaşlarımıza gidip yeni yıl kutlamaya yeltendik, risk almamaya karar verip vazgeçtik. Ben diyete girmeye çalıştıkça muhterem içli köfteler, kadınbudu köfteler, rus salataları ile aklımı çeldi.
Evle ilgili sadece iki şey yaptım: 1. Çöp tenekesini dezenfekte ettim 2. aylar sonra ilk defa ütü yaptım (aylar konusunda abartmıyorum, sepetin dibinde yazlık elbise ve şortlar vardı. Yıkanıp ütülenmeyi bekleyeli bir değil iki mevsim geçmiş üzerinden )
Bir kitap bitirdim. Çok kişisel gelişimdi. Birkaç başka kitabın sayfalarını karıştırdım, bir kitaba daha başlamaya yeltendim, ilk kırk sayfasında bıraktım. Bir şeyleri yarım bırakmaktan nefret ediyorum! Tüm enerjimi sönümlüyor.
Okumak isteyeceğim hiçbir kitap yok!
Yılın son günüydü, aklıma geldi. Sahi ben üç sene önce roman yazmaya başlamıştım...
Eski bilgisayarın derinliklerinden romanın nüsveddelerini buldum. Bölümleri birleştirdim ve Kindle'ıma gönderdim. Bakalım bunu okumayı da yarım bırakacak mıydım?
Bırakmadım. Hatta yeni yılın ilk sabahı, bölük pörçük pasajlardan oluşan son beş bölümü de yazıp ilk taslağı bitirmek gibi çılgın bir fikre kapıldım ve hemen muhterem kocama kararımı açıkladım: "Bana iki gün müsaade, romanı bitireceğim."
Yılbaşı akşamı için yaptığımız yemekler iki gün yeterdi. Herkes kendi dalgasındayken home office odama kapanacaktım ve yazacaktım. Çünkü okumak istediğim bir kitap yazmıştım, sadece tamamlamamıştım.
İlker iki günde bitirebileceğime inanamadı.
İki gün boyunca sadece yemek ve tuvalet molası verdim. Biraz da uyudum. Biraz da yıllar evvel okuyup pek çok sayfasını işaretlediğim Stephen King'in Yazma Sanatı kitabına göz gezdirdim. Tüm bunlar dışında sadece ama sadece yazdım.
Yaratma sürecinin her anından keyif aldım, hiç bu kadar enerjik, bu kadar iyi hissettiğimi hatırlamıyorum.
Dün akşam itibariyle 353 sayfalık romanımın ilk taslağı tamamlandı. Hayır geri dönüp okumayacağım, en azından önümüzdeki 6 hafta bir daha bakmayacağım romana. Kindle'ın tozlu raflarının arasına attım. Çünkü Stephen King, böyle tavsiye ediyor. Bırak olgunlaşsın diyor, dursun kenarda, çünkü şimdi bakarsan romanındaki boşlukları mantık hatalarını göremezsin. 6 hafta sonra tek seferde oku ve düzelt, ikinci taslağın çıksın. Peki. Ajandamda kendime 6 hafta sonrası için randevu verdim.
O güne kadar ilişmeyeceğim.
Sonra? Sonrasını bilmiyorum. Bu roman okunmaya değer midir? Okuyan olur mu? Basmak isteyen olur mu? Kitap nasıl bastırılır... hiçbir şey bilmiyorum.
Bildiğim tek şey bu yıl çok sürprizli geldi, bakalım daha ne kadar şaşırtacak?
8 yorum:
Okumak için sabırsızlanıyorum Yeliz:)
Pınar
ben de 6 hafta sonrasını iple çekiyorum kim bilir ne gariplikler çıkacak:))
353 sayfa miiiii????
Ben okurum. Yaşasın :) :) :)
Yıllardır okurum ve yıllardır bir roman yazmayı hayal ederim. Bunu kendimden bir başkasına ilk defa dört gün evvel söyledim. Belki de bu sene o senedir bile dedim. Bakarsınız birer romanımız olur bu sene, olamaz mı?
Yok canım hepsi 2 günde değil, zaten 80% i bitmişti. ben sadece son haline getirdim
bakalım 6 hafta sonra okutmaya değer bulacak mıyım:) ama olsun hayatımda geçirdiğim en keyifli iki gündü müthiş eğlendim, kendimi yazar gibi hissettim. mış gibi yaptım yani :)) güzeldi bu yanıma kar kalsın
ah inşallah ne güzel olur :)
Yorum Gönder