Bugün cumartesi
Hayatın içine küfreder gibi bir soğuk var
Sabah saatlerinde bu gerçekle hiçbir alıp veremediğim yoktu. Dedim ki, zaten hafta başından bizim evin pipililerine demişim “başınızın çaresine bakın, ben flamanca sınavına ve işteki sunuma çalışacağım, yoğum bu hafta sonu n’aparsanız yapın!”
Ders çalışacağım. Evden çıkmayacağım!
Bunlar maça gitti.
Çay kahve içiyorum, bir şeyler yiyorum, arada çalışıyorum ama yok motivasyonu ara ki bulasın. Ya da bacım bizden geçmiş bu yaştan sonra öğrencilik ne ya!
Çalışmaktan o kadar sıkılıyorum ki, çekmeceleri düzenliyorum (bu işlem normal şartlarda senede bir filan olur) hatta aklımdan roibos çayını küçük çay poşetlerine pay etmek gibi vakit alıcı manasız işler geçiyor. Neyse ki bizimkiler eve geliyor da bu vakit katili işleri bir kenra bırakıyorum. Ama içimdeki sıkıntı geçmiyor. Sık sık “bastı bana yürüyüşe çıkalım” diyorum, İlker kapıyı gösteriyor, zira iki saat yağmur 4C soğuğa maruz kalmış, tek isteği sıcak bir kahve.
Yok abi çıkacağım diyorum, ilker diyor ki, “çık tabii sokağın başından döner gelirsin, ya da içlik falan giy, hani parka gideceksen…”
Eylemlerime inançsızlığın bu kadarı olur!
Nitekim ben de şahsımdan çok umutlu değilmişim ki, ev eşofmanımın üzerine montumu geçirip sadece telefonumu kapıp çıkıyorum. İyi ya sokağın başına yürür gelirim diyerekten…
Sokağın başındaki çınar ağacına aşık oluyorum önce… günün yağmuruyla yıkanmış iğne oyası gibi yapraklarına…
Mahallede yürüyorum, rotam en güzel sonbahar ağacının konumuna göre değişiyor. Bazılarının altında durup, “çok güzel olmuşsun,
Çok yakışmış kızıllar “ diyorum. Ben kendimi biliyorum, ben yaşlanınca çiçekleriyle konuşan kadınlardan olacağım. Kedilerim olmayacak, köpek gezdirmeyeceğim ama çiçeklerle dertleşeceğim, canım doğa…
Evet soğuk pis kesiyor, ısırıyor, burun deliklerimden beynime … evet nem sırtımda buzdan okşayışlar aşk ediyor. Evet ama…
Taze bir hava.. devam ediyorum. Bizim belediyenin küçük çarşısına doğru yöneliyor adımlarım. Kıçımda eprimiş eşofman olması, dükkanlara girmeme engel değil, üşüdüm ayol! H&M şıkır şıkır parti koleksiyonunu koymuş vitrine, Hema noel ağaçlarını süslemiş, her dükkanda akşama doğru telaşlı bir hareketlilik…
Dükkanın birinden çıkıyorum ki… ne göreyim yağmur başlamış. Eve dönme vakti zira ne şemsiye var ne kapşon.
İki kilometrelik yolu saç diplerime kadar -düşün yani benim bonus kafamı ıslatıyor da dibinde hissediliyor- ısladığım yağmurun altında yürüyorum. Aklımda “tüh lan cüzdanı alsam H&M’deki parıltılı elbiseyi şirketin noel partisi için alırdım” düşüncesi…
Yağmurla yıkanan caddenin karşısında, ara sıra çanlarını duyduğum kilise, sonbahar dallarının altında parlıyor.
Evin önüne doğru, kavakların orda duruyor, soluklanıyorum. Son yapraklarını da bugünün yağmuruyla dökmüş kavaklara bakıyorum… birden dejavu yaşıyorum!
Ben bu anı yaşamıştım,
Ne zamandı?
Bilmiyorum. Ama bu anı, bu havayı, bu kokuyu dün gibi hatırlıyorum…
“Burda insan bu soğukta nasıl yaşar?”
Kelimesi kelimesine bunu söylediğimi hatırlıyorum..
Gözlerimi açtığımda ben buradaydım ve bunu dediğimi biliyorum dedim.
Eve girdim, İlker yemeği neredeyse hazır etmişti, Arca Fransızca ödevini yapıyordu. Çalışma odasına girdim, ben bu ülkeye ilk ne zaman geldim? Aklımdaki soru bu! Hayır taşınmadan hemen önce değildi, çok daha önce olmalı!
Evrak dosyalarını karıştırıp eski pasaportlarımı buldum. 2004 eylül ilk pasaport … ilk yurtdışı Kore. Vize filan yok tabii..
2004 kasım! İlk Schengen vizesi! Belçika :))) ilk Avrupa seyahati, ilk Avrupa şehri, başkentten başladık diye gülmüştük. Viessmann Belçika’da bir workshop’a gelmiştim, 6 aylık vize vermişlermiş hey gidi.. sene 2004. Neredeyse yirmi yıl olmuş. Yine bir kasım ayı… hatırlıyorum herkesi sabah kaldığımız otelden alıp yarım saat kadar sabahın yedisinde sislerin içinde yürütmüşlerdi. Demiştim ki; “ oha lan ne bok soğuk! Yaşanır mı lan burda!”
Ne demişler? Büyük lokma ye, büyük laf söyleme .. lakin beş senedir yaşamaktayım, hem de keyifle :)))
3 yorum:
Bir romandan alıntı gibi-; o kadar derin ve o kadar da kurgu gibi, bir o kadar da gerçek. Çok sevdim ben bu yazıyı
lYıllar evvel bir rüya görmüştüm.Hani böyle sabah sadece görsel olarak değilde duygu yükünü de hissedersinya öyle bir rüyaydı.Güya çok uzun zamandır oturduğumuz mahallemizden taşınıyorduk ve ben çok üzülmüştüm. Bir iki gün boyunca etkisinde kalıp en son 'yokkk yaa, nereye taşınıcaz, tüm düzenimiz burada, biz hep burda yaşarız' a bağlamıstım.Rüyadan sanırım bir yıl sonra, bizim tüm hayatımız bir gecede değişti, evimizi, mahallemizi geride bırakıp başka bir yere gittik.Ben beş yıl boyunca mahallemizi uzattan izledim. Bazen bazı olaylar, işaretlerde bizi geleceğe hazırlıyor galiba.
Serap
Ege'de yaşamak istiyorum ben hem de çoookkkk. İnşallah dinimiz amin :)
Yorum Gönder