Yeme içme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeme içme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2014 Çarşamba

Kefir mucizesi


Bu yazıyı yazmak için Arca’nın hasta olmasını bekledim. Daha doğrusu ana babasından en az birinin aklının ucundan dilinin ucundan “ne zamandır hasta olmuyor” lafının geçmesini. Sağ olsun benim dilimi ısırmadan aklımdan bile geçirmeyeceğim bu sihirli şom cümleyi İlker söyledi, “senin kefir işe yarıyor galiba” diye de ekledi, “ay İlkerrr” dememe kalmadı, Arca ateşlendi. Büyü bozulduğuna göre özgürce yazabilirim.

Ocak ayıydı sanırım, İstanbul’dayım. Arca’nın ateşinin katiyen düşmediği o hastalık, muhtemelen gripti. İlker’in ardından Arca da hastalanmış ve ben günübirlik gidip dönecekken ilave bir toplantı sebebi ile bir gece kalmak zorunda kalmışım. Aklım Arca’da ama en azından Elvan’da kalıyorum, arkadaşımı göreceğim tesellisi var. Elvan’a vardığımda annesiyle telefonda konuşuyordu, selamlar, sevgiler… Nurgül teyze Elvan’a tembihliyordu, “o kefirden ver Yeliz’e, içirsin Arca’ya” diyordu.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Beğendi yatağında deniz mahsulleri sote

Ablam geçen gün instagramdan şahane bir karikatür göndermiş. Koptum yeminle!

Evet günün çorbası mutfağında benzer görüntüler yaşanıyor bu ara. Ama ben unutsam her şeyde olduğu gibi sosyal medyadaki bu aktifliğimde de destekleyici olan muhterem unutmuyor, pişiriyoruz sonra koy bunu instagrama diyor. Hatta kimi zaman nasıl bir açıdan çekeceğimi söylüyor, hatta ve hatta instagrama koyacağım fotoğrafları bizzat kendisi çekiyor. 

Bir beni çekmiyor allahsız. Selfie çekeceğim diye canım çıktı yeminle. Ki ben buna dedim kocam dedim muhterem dedim, haberim yokmuş gibi çek panpa dedim, okurken ne bileyim bebemle oynarken… takipçilerim selfie selfie bıktılar dedim, beni bir tam açıdan da seyre dalsınlar dedim, benim o makyajla bile bir halta benzemeyen makyaj bloggerlarından neyim eksik dedim,  gencim:P güzelim :P dedim yok dinletemedim.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Tek yumurtadan bir porsiyonluk krep tarifi

Arca yumurtanın sarısını yemiyor. Daha doğrusu yemiyordu. Sebebin ne olduğunu bilmiyoruz ve açıkçası öğrenmeye de gerek görmedim. Ne değişecek ki? Yumurtanın sarısı hakkında kararını vermiş. Evet tabii ki protein dedik, büyütür dedik yesen iyi olur filan dedik, daha da bir şey demedik. Ne diyeceğiz ki? Sadece fazlasıyla et yiyor, proteini de o kaynaktan sağlayıversin dedik, ilişmedik.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Izgara mantar tarifi

Ev işi = gönül işi
Gönülden yapılmadı mı belli ediyor zaten kendini.
Kiminin evi bal dök yala, kimi ölmeyecek kadar hijyen sağlayabilirse ne ala!

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Genel istek üzerine… Mantarlı karides güveç tarifi

Genel istek derken Emine Beder, Devletşah kardeş, Portakal ağacı filan gibi aşçılardan bahsetmiyorum. Onlar kadar muhteşem yemek yapan annemi ve İlker’in annesini kastediyorum.

Evet ikisi de nefis yemek yapar. Ama balık sofrası kurulacaksa karides güveci ben yaparım! Söylemesi ayıp havamdan geçilmez. Bu ikisinin bilmediği tek tarifim var, bu da bana bir ömür yeter kanımca.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Kefir nasıl yapılır? Kefir mayası nereden bulunur?

Ben bile yapabildiğime göre çok kolay yapılır!
Allah seni inandırsın, kaçtır yapıyorum, mis gibi.
Kefiri ve yapımını ben keşfetmedim tabii ki binlerce yıldır yapılan içilen çok faydalı bir içecek kendisi. Dilim döndüğünce söyleyeyim, bağışıklık sistemini güçlendiriyor, bağırsak florasına iyi gelen bakteriler içeriyor, sindirim sistemi için de son derece yararlı. Sonra süt içemeyen insanlar vardır, misal ben! Hem sevmem hem de Nesfitin içine azıcık koyduğum light süt bile rahatsız eder beni. İşte benim gibi mıymıntılar için nefis bir alternatif. Aslında süte alternatifim yoğurttu benim, bir kilo yoğurdu bir oturuşta bitirecek potansiyelim var. Gel gör ki son zamanlarda yoğurt da karnımı şişirmeye başladı (dikkat bira şişirmiyor katiyen, terbiyesiz yoğurt şişiriyor), hatta inek sütüne ve süt ürünlerine bir alerjim mi var diye düşünmeye başladım.

18 Şubat 2013 Pazartesi

Balık yemeyen cüce bir kuru ekmeğe talim

Arca’nın geçmişini bilenler daha iki yaşında iken bir orta boy çipurayı silip süpürdüğünü hatırlarlar. Geçmişini şeettiğimin cücesi! Senesi oldu, balığa yanaşmıyor. En son balık konusunda endişelerimi dile getirdiğimde “antin kuntin tariflere bulaşmadan yemek yedirme konusunda ahkam kesiyordum. Ispanakta son derece faydalı olan özendirme politikasının balıkta sökmediğine değinmeme bilmem gerek var mı?

Nereden baksan bir yıl olmuş, bir bütün balığı bitirdiği günleri geçtim, birkaç lokma yediğinde zevkten dört köşe oluyoruz. Kendimce zorlamadan çok şey denedim. Balık ekmek, “önce balık sonra makarna” olumlaması, envai çeşit ve pişirme tekniği ile farklı balık sunumları ve hatta İglo’nun kıtır balıkları… Sadece balık ekmek işe yarar gibi oldu, geçen bir sene içinde birkaç defa yediyse böyle yemiştir. Yanına da illa ki salata.

El kadar bebeyken bir bütün balığı ekmeksiz götüren çocuğun bu halleri düşmesi acı verici tabii ki. Balık mühim balık şart. En azından bence… Empati de kuramıyorum zira bende çiğ balık kokusundan bile aşerme görülebiliyor.

Misal dün İlker’in işleri olduğu için Güzelbahçe’deydik. O işlerini hallederken biz Arca ile telaşsız baş başa bir günün tadını çıkardık. Şantiyenin yakınındaki keçileri ebegümeci otlarıyla besledik, tavuklara yem verdik, bol bol koştuk açık havada. Dönüşte İlker aklımı çeldi. Balık ekmek. Aç mıyız değil miyiz derken bir baktım büfedeyiz. Var ya hayatında böyle sardalye yememişsindir. Kendimizden geçerken Arca’ya da teklif ettik tabii ki “ı-ıh” dedi. Varmadık üstüne, kuru ekmeğe talim etti. Oradan balık haline geçtik, zira balık ekmek kesmemişti, kalamar tava ve bira ile cilalayacaktık öğünü.

Arca’nın ekmek kemirdiğini gören haldeki otçu köylü teyze bile karıştı “buna ekmek vermeyin, sulu yemek de yesin” dedi. Hey allahım! Sana ne teyze, çocuk benim çocuğum!

Çocukların yemek yiyip yememesi toplumsal bir sorun mu?

14 Şubat 2013 Perşembe

Gurme Arca'nın yemek eleştirisi : videolu özel gösterim

Gittikçe İlker’e benziyor. Tam olarak 1/4 prototipi diyebiliriz. Korkarım “4 yaş babatomisi” hakkında yazacağım yazıya sadece Arca’nın fotoğrafını koymam yeterli olacak. Yalnız fiziksel özellikleri olsa iyi, huyu suyu zevkleri de iyice babasına benzer oldu. Özellikle damak tatları aynı. Et için - ama halis muhlis kırmızı et için - çikolataya olduğundan daha fazla iştahı var diyeyim daha da demeyeyim.
Muhterem kocamın en iyi arkadaşlarından biri bizim kasap Aydın abi. Yoo önceden tanışıklıkları yok, İzmir'e taşındıktan sonra İlker, dükkana gide gele kanka oldular. Ailecek de görüşüyoruz. İlker kasap tezgahının müşteri tarafında durmaz hiç, direkt arka tarafa geçer. Yakinen izler etlere uygulanan işlemleri.

Arca’nın da en çok sevdiği yerin tezgahın öte tarafı olduğunu anlatmama bilmem gerek var mı?

Neyse ben yeni bir şeyden bahsedecektim. En azından benim için yeni:)

8 Şubat 2013 Cuma

Cibez(s) salatası

Pazar alışverişini bu hafta İlkerin annesi yaptı, cibez de almış. Ufak bir sevinç çığlığı attım, İzmirli olmayan bir torba ota sevincimin sebebini anlayamaz. Bu ot milleti abicim yılın belli zamanı olur ve o kadar kısa zamanda biter ki bazen yiyemeden ertesi yılı beklemen gerekir. Bir de özlemişsen var ya öf!

O akşam güya et vardı yemekte. Allah seni inandırsın eti cibez salatasına meze ettim, var sen düşün nasıl özlediğimi:)

7 Şubat 2013 Perşembe

E.R.O.İ.N. Tarifi

Az sonra tarifi alanlar beni sopayla kovalayacaklar ama ben çoktan ekmeğimi e.roine bandırmış olacağım:)

Bütün gün uyuduğumun akşamı kendimi çok iyi hissettim. Giriştim mutfağa. İlker ocakta et pişirirken meze salata vs derken bir baktım cüce de bitivermiş yanımızda. O rokaları salatalıkları yıkarken dedik ki bir e.roin patlatalım. Mezenin adı bu, benim yapabileceğim bir şey yok.

18 Ocak 2013 Cuma

Ev yapımı kumpir

Geçenlerde Gamze'de kumpir görünce "aa bende tarif var" diye sazan misali atlamışım.
Evet yapmışlığım var ama tarifle filan değilmiş yav uydurmasyon tamamen:)
Laf ağızdan çıkar nasıl yaptığımı anlatayım içimde kalmasın.

Patates, kaşar, tereyağı ve evde ne varsa...

Malzemelerdeki detaya gel:)

10 Ocak 2013 Perşembe

Günün çorbasıymış! Peh!

Allah seni inandırsın blogun adını “günün çorbası” koyarken kimsenin kafasında “iyi çorba yapar” izlenimi oluşturmaya çalışmamıştım. Maksat “her güne bir yazı” (b.kunu çıkarıp çok kereler üç posta yazdığım da oldu) mottosuna gönderme yapmaktı. Yoksa “haftanın menüsü” koyardık adını değil mi ya puhahah:P (bu espriyi de bir daha yaparsam eşekler kovalasın beni, kendimden iğrendim yeminle)

Uzun lafın kısası benim çorbacılığım aşçılığımdan değil, çorbayı çok sevmemden geliyor. Sabah akşam koy önüme çorbayı “niye içiyorum” demem! Yanına salata ekmek tamam, gıdam budur abicim!

4 Ocak 2013 Cuma

Mezeleri mezeciden satın alan birinden ilginç bir tarif geliyor şimdi!

Benim bu ev ahalisine kabak sevdirme çabalarımın altında yatan ne? Harbi diyorum bak, bir psikolog tarafından incelenesi bir vakayım. Ve niye kabak? Kendim de sevmiyorum işin garibi!

Yılbaşı da geçti, hangi sofraya yakıştıracağız bu mezeyi bilmiyorum. Zira yılbaşında rostoyu bile kocasına yaptıran rezil bir insanım.

27 Aralık 2012 Perşembe

Ev yapımı tagliatelle

6 yumurta, 1 kilo un, 1 çorba kaşığı tuz...

hatırladığım bu! malzeme mühim değil! mühim olan stresini hamura atabiliyor musun?

eski yazıları fotoğrafları karıştırırken annemin seneler önce aldığı makarna makinasını buldum. Evet makinada kesiyorsun aman da ne kolay diyorsun ama öyle değil işte. Yoğuracaksın hamuru.. Hayat seni nasıl yoğuruyorsa nasıl sertleştiriyorsa, sen de hamura aynı muameleyi çekeceksin abicim.

20 Kasım 2012 Salı

Bir hafta sonu evde cüce oyalama klasiği : Mutfak


Dün Arca ile akşamlar yapacak bir halt bulamıyorum diye mızmızlanıyordum ya, aslında bakma abartıyorum, cidden abartıyorum.

SPK'yı sevmem, okuduğum tek kitabı "Anne İş'te" ve Arca üç aylıkken filan okumuştum, işe döneceğim ya akademik olarak kendimi eğitmeye çalışıyordum, başka da alternatifim yoktu. Bir elimle süt sağarken diğer elimde bu kitabı tuttuğumu ve çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Deneyimsizlik işte...

O kitapta tüylerimi diken diken eden pek çok saçmalığın yanında hoş bir öykü de vardı. Gerçek midir bilmem, ben inanmayı tercih ediyorum, daha doğrusu "acaba çocuğuma yeterince zaman ayıramıyor muyum" diye telaşlandığım zamanlarda aklıma öyküyü getiriyorum ve vicdanımı rahatlatıyorum diyelim : )

18 Ekim 2012 Perşembe

Günün sebzesi: Közlenmiş kırmızı biber

Bu ara mevsimi kırmızı biberin. Eskiden ben bunun bir etli dolmasını yapardım, üf hafif acılı filan yerken aklın çıkardı şerefsizim. Ama gel gör ki artık karbonhidrattan yana temkini elden bırakmıyor, dengeli besleniyoruz.

15 Ekim 2012 Pazartesi

Günün sebzesi: Acılı kabak kavurma

Kereviz ve bamya "opera" gibidir, seversen çok seversin, sevmezsen kimse sana yediremez. Ama kabak karaktersizdir. Sevmem diyeni bulamazsın ama kimse de öyle aman aman bayılmaz. İlla ki seveceğin bir şeyi vardır. Katiyen yemem de diyemezsin. İşte öyle yersin gider.

7 Ekim 2012 Pazar

Daha da Reyhan'a gitmem!

Agora'ya sabahları gideriz, gittik mi de mutlaka Arca Reyhan'da çikolatalı cheesecake yemek ister. Ama mesela Reyhan'dan vişneli yemez, vişneliyi mutlaka Tea&Pot'ta yiyecek böyle de alışkanlıklarına bağlı bir bebe kendisi. Rutinin bokunu çıkarmada üstüne yok, eh bunu böyle ben yaptım yok EASY imiş, yok Tracy'miş rutin manyağı oldu tabii.

Bu cumartesi yine çikolatalı cheesecake yemek istedi. Hafta başından beri de ateşli, sümüklü hani AVM ortamlarına girmesin yeni mikroplarla tanışmasın istedim. Mikrop camisasında zaten ziyadesiyle seviliyor pek sosyal, bu hafta samimiyete biraz ara vermesinde sakınca görmedim.

12 Ağustos 2012 Pazar

Günün sebzesi : atdötten fırın kabak mücver

Tuna'nın doğum günü partisinden çıktık, taksi ararken kendimizi pazarın ortasında buluverdik.
Pazar gördüm mü kayıtsız kalamam, kenarından geçemem, tam ortasına dalmam lazım. Öğle uykusu uyumamış yorgun bebemle sadece domates konusunda anlaşmamış olsaydık, haftalık alışverişimi de yapar giderdim. Bu defa bu pazar elimden iki kilo domatesle kurtuldu.

Domatesler nefis tam mevsimi.

3 Nisan 2012 Salı

Semizotu sezonu açıldı! Yeayyy…


Bütün gün deli gibi çalıştırıp yemek yedirmeyi unuttuğumuz Arca, Çeşme’den sonra uğradığımız Urla pazarında pazarcı amcaların ikramlarını lüpletti, domates, küçük elma…

Eve geldiğimizde fındıklara saldırdı, derken kayısı, kuru üzüm. Sonunda isyan etti, çocuk açtı tabii ki… Bir gün önce burun kıvırdığı ızgara tavuğu makarnasıyla nefes almadan tıkınırken ben de üç su yıkadığım semizotunu onunla sohbet ederken ayıkladım.