annelik vs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
annelik vs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2015 Cuma

Çığlık

İlişkilerde çalkantıyı sevmem. Öyle inişli çıkışlı, şiddetli insan ilişkileri bana göre değil. Mantıksızlıklar, gelgitler, dengemi bozan çıkışlarla baş edemem. Polemik sevmiyorum, kavga gürültü, yok almayayım kalsın.

19 Ekim 2015 Pazartesi

Kahkaha atmak ister misiniz?

Bu ara hafta sonları acayip bir maraton halinde geçiyor.
Cumartesi sabah, piyano dersine gidiyoruz. Arca, kavramada iyi, tekrar ve evde pekiştirmede kötü bir öğrenci. Böyle giderse, yakında zorlanacak. Olsun, anın tadını çıkarıyor, piyanoyu sevdiğini söylüyor, ne yapalım bir Fazıl Say da yetiştirmeyiverelim :)

Piyanodan çıkıp basketbol kursuna gidiyoruz, gör dötüm yollar!

Benim vakti zamanında “ay çocuklara boş zaman bırakın, bırakınız sıkılsınlar, ay o kurs senin bu kurs benim gezdiriyor musunuz, bıyyy iğrençsiniz” çerçevesinde dönen sayıklamalarımı (ne sayıklaması yav çarşaf çarşaf yazmışım, inkar edersem suratıma tükür:P) hatırlayanlara, peşinen söyleyeyim, annelik macerasında yaladığım ilk tükürük bu değil. Ben daha neler yaladım. Zaten artık yalama olduğum için hiç de utanmıyorum, çocuk gideceğim diyor ayol ben n’apayım?

Laf aramızda Legoya da gitmek istedi, artık çüş dedik. Basketbol için şikayet ettiğime bakma, - anaokulundaki psikolog da bu yıl sınıf öğretmeni de çok ama çok hareketli olan Arca’nın enerjisini atması gerektiğini vurgulamışlardı – benim de aslında seçmesi hoşuma gitti. Zira Arca bu yaz aşırı kilo aldı, sonra lego, satranç, piyano, puzzle, resim gibi umumiyetle fiziksel aktivitesi kısıtlı ilgi alanları var. Biraz hareket, sınıftaki hareketliliğini de sönümler diye düşünüyordum.

Lafı dolandırmanın manası yok, kurslara bıkbıklıyordum, şimdi kendim elimle götürüp getiriyorum, bahaneler, kınamalar, tuh rezil kadın, bıkbıklayacağına önce kendi çocuğuna serbest zaman ver diyenler, diyeceklerini dedilerse, dağılabiliriz.

Yok dur dağılmayalım, daha anlatacaklarım var.

21 Nisan 2015 Salı

Analık üzerine saçmalamalar - Good is enough? Enough is good?

--- Öncelikle ev ve okul için tebriklerini, hayırlı olsunlarını gönderen herkese kucak dolusu sevgiler, inanın böyle zamanlarda birilerinin senin mutluluğunu samimiyetle paylaşması paha biçilemez. ---

Geçtiğimiz haftalarda İlker’in çocukluk arkadaşı ile sevgilisi bize geldiler. Zeynepler de bizdeydi, maç izlenecek, İlkerin içlerini elcağızlarıyla hazırladığı nefis pideler mideye indirilecekti. İndirildi, üzerine biralar şaraplar açıldı, sohbet derinleşti. Biz ilişkilerini evliliğe dönüştürme yolundaki çiftle aile, çocuk, annelik babalık mevzularını irdelerken, Arca ve anne-babasından sonra en bi’ çok sevdiği kişi olan Poyraz kudurukluklarıyla aile planlamasına katkıda bulunmakta olduklarının farkında bile değillerdi.

Zeyneple ikimizin, müstakbel “elti”mize çocuklu hayatın zorlu evrelerinden fazla detaylıca bahsetmemiz de tuz biber ekmiş olacak, yeni arkadaşımız “çocuk” olayını gözünde büyüttüğünü ve çok korktuğunu söyleyiverdi. Hay bin kunduz! Eh be yeliz tut çeneni. Neyse toparlamaya çalıştım.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Haminne

Haminne: (hami’nne) yaşlı saygı duyulan kadın (TDK)Yazının devamında haminne sözcüğü, cinsiyetten ve yaştan bağımsız, her halta karışan insan anlamında kullanılacak, bu özelliklere sahip bireylerin oluşturduğu topluluğa “haminne kurumu” denecek, her halta karışmak manasında “haminnelik yapmak” deyimi cümle içinde kullanılacaktır. Neden dersen, canım öyle istiyor.

Çocuk sahibi olduysanız ya da olmak üzereyseniz, kesinlikle başınıza gelmiştir. Haminneler! Her yerdeler! En yakınından sokaktaki teyzeye parktaki amcaya kadar herkes çocuk konusunda uzmandır bu ülkede. Başka ülkede bir haminne kurumu olduğunu sanmıyorum bu Türklere özgü bir şey. Üstelik sadece sokakta karşılaştığın biri de değil, dünyanın öbür ucundan bile musallat olabilir. Nasıl mı?

30 Ekim 2014 Perşembe

Kurabiye

Yarım gün çalışmak için kötü bir gündü. Sabah metro arızalandı, 25 dakikada gittiğim yolu, bir saate yakın bir zamanda gidemedim. Aktarma otobüsü sırası desen kuyruk olmuş, bari pastanede oturayım dedim. Yok orası da kalabalık. Otobüs en az yirmi dakika geç kaldı ve gün yüzü görmemiş küfürler telaffuz eden güruhu alıp korkunç bir trafiğe doğru yoluna devam etti.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Ne kadar adaletsiz değil mi? BİR BİRA DAHA LÜTFEN!

Bugün bir takside kahverengi (burada siyah daha havalı dururdu ama gözlüklerim kahverengi) kalın camlı gözlüklerimin ardında ağladım. Öylesine boş boş ağladım. O anda ne düşünmekte olduğumu gayet iyi hatırlıyorum. Hayatıma dokunan kadınların lafları dönüp duruyordu kafamda.

13 Ağustos 2014 Çarşamba

"Senin hayatına bir yol çizmeyeceğim ama sana dünyaları vereceğim, söz!"

Geçtiğimiz aylarda Arca’nın okulundan bir arkadaşının doğum günü partisindeydik. Pek concon bir partiydi, parti evindeydi, çocuklar içerinde çılgınlar gibi eğlenirken, anneler (ve bir tane de baba vardı) başka bir salonda izzeti ikram ağırlanıyorlardı. Mahalle kreşinden ağzımız yanınca daha kurumsal bir okula verdik ya cüceyi, verdiğimiz şube tam da sosyetenin çocuklarının gittiği şube. İlker her gün Arca’yı almaya gidiyor da oradan biliyor, arabalar son modelmiş, yok efendim şoförler alıyormuş çocukları vs… Ben meseleye o partide aydım. Farklı bir gezegenden geliyordu anneler. Bana uzak bir gezegenden. Neyse konumuz o değil, konumuz başka.

18 Haziran 2014 Çarşamba

Arca yavrum senin annen bir sulu gözdü....

Bak bacım bu fotoğraf sana hiçbir şey ifade etmeyebilir. Çocuk işte uyuyor, anası da manyak mı ne fotoğrafını çekmiş vah yavrum diyebilir kimileri. Biraz daha dikkatli başka birilerinin aklından ise “yuh lan kadına bak çocuğun tırnakları çapa gibi olmuş, kesmemiş, az ye de bir tırnak makası al eline” düşüncesi geçebilir.

Hepsine eyvallah.

Tepelemeyeceğim ancak yüksek müsaadenle çemkireceğim…



10 Haziran 2014 Salı

Arca cücesinden varoluşsal sorgulamalar

Geçenlerde sorduğu soru aynen şöyleydi: “annem şimdi senin annen anneannem. Onun da annesi büyük anneanneydi, onu hatırlıyorum. Peki onun ve onun ve onun anneannesi kimdi? Yani en önceki kimdi? Yani bütüünnn anneannelerin annesi?”

Araba farı görmüş tavşan gibi kaldım öyle.

Peki ne yapacaksın şimdi Yeliz?

30 Mayıs 2014 Cuma

Pırlatanlar değil ama kurallar bir annenin en iyi arkadaşlarıdır

Arca ile alışverişte bir gün…

“Dükkanda beğendiği ayakkabıyı almayacağımızı söyledim;
A: lütfen dışarı çıkabilir miyiz? Dışarıda konuşmak istiyorum burada insanların duymasını istemiyorum!
Çıktık.
Y: evet dinliyorum
A: o ayakkabıyı almayacağız demekle beni ne kadar üzdüğünün farkında değil misin?!”

Bu diyalogu blogda paylaştığımda Ceren, alışverişte bir şeyi alamayacağımızı nasıl açıkladığımızı sormuştu.

"Ben genelde kısaca “almayacağım” diyorum:) Ve Arca da “tamam” diyor" sanıyorsanız, hayır yanılmıyorsunuz. Gerçekten çoğu zaman “tamam” diyor. Bu tabii ki hep böyle değildi. Ağlamalar, sızlamalar, tutturmalar oldu zaman zaman… Ama aşıldı.

Hep derim…

9 Mayıs 2014 Cuma

“Annelik” elbisesi

Evvelden demiştim, “süper anne? Yok be gülüm hikaye”… öyle ama hatta devir süper olmamanın devri biliyor musun? Hatta şimdi trend anti mükemmeliyetçilik! Hmm bak onu da demiştim. 

Var ya, yakında konuşmayacağım, sorulan soruları blogdan link vermek suretiyle yanıtlayacağım, o denli gevezelik etmişim vaktiyle…

Ama elimden geleni yapıyorum. Bak bir tane daha.

Hhahah vurun lan beni! Süper düper hüper bir anne olmadığımı daha nasıl haykırayım allahsızlar!

Süper olmadığımda hemfikirsek devam edelim.

17 Nisan 2014 Perşembe

Bir çocuk istismarı olarak olarak "alay etme"

Şöyle bir sahne hayal et, işe yarayacağını düşünüyorsan gözlerini kapatıp divana uzanabilirsin:P

Çok değer verdiğin hatta gözünde tanrılaştırdığın insanlar, seninle alay ediyor, sana gülüyor, hatta seni ağlatıyor. Ağlayınca da “aman ne var canım bunda ağlayacak, şaka yapıyoruz, üf sen de hiç şakadan anlamıyorsun!” diyor.

Ne hissedersin? Bok gibi değil mi? Aptal gibi? Peki ya aldatılmış gibi? Hepsi mi? Daha bile fazlası değil mi?
İşte çocuklarıyla alay eden anne babaların çocuklarına ettiği de budur! Bu belki bir dayak, Allah korusun bir tecavüz, taciz değildir ama yine de kötü muameledir!

15 Nisan 2014 Salı

Annelikle beslenme arasındaki yadsınamaz bağ

Var hem de feci bir organik bağ var. Hem de ta bir beden olunan, gebelik denen o en mutlu aylardan itibaren göbek bağı ile kuruluyor bu bağ. 

En “saldım çayıra mevlam kayıra”cı ana profili bile en azından bir muz ile çocuğunun açlığını dindirmekle kalmaz, “evladımı doyurdum” psikolojisiyle serotonin hormonu salgılar.

Bir de şu ecnebi analar gibi “yersen yersin yemezsen odana” ekolünden gelenlerin yavrusu bir yemek seçmeye görsün, bir faydalı gıdalara burun kıvırmaya görsün, o ekol yerle yeksan olur. Hayır, ekolün bayrak sallayanlarından olarak başıma geldi, oradan biliyorum. Ahkam kesiyorsam laf değil yani.

11 Nisan 2014 Cuma

Çocuklarımızın güvenliği için 14 temel kural

Arca kadardım, eminim zira o eve yeni taşındığımız yazdı.

Bebeklikten beri arkadaşım olan Sinem’le apartmanın arkasındaki sokakta oynuyorduk. Bir kadın geldi yanımıza. Hamile miydi neydi tam hatırlamıyorum. Siyah saçlı ve beyaz tenli olduğu aklımda kalmış. Bize “gelin size bebek göstereceğim” dedi. 

İki salak ama salağız yani, gittik peşinden. İki sokak aşağıya indik. Kadın Sinem’in kolundaki altın bileziği çok beğendiğini söyledi, bir bakayım dedi, çekti aldı bileğinden. Hoşlanmadık. Kızıma gösterip getireceğim dedi, gitti. Gelmedi. 

Haydaaa… Sinem bileziğini beklemeye karar verdi, ben de bari gideyim annemlere söyleyeyim dedim, ev gittim. O zamanlar şimdiki gibi değilim demek ki yön duygum pek bir gelişmiş, hemen buldum evi. Annemlere anlattım, gör sen yaygarayı. Aldım anneleri, götüreceğim Sinem’in yanına, bir baktık, Sinem de beklemekten sıkılmış sokağın başına kadar gelmiş.

O gün olayın ciddiyetini anlamamıştım. Hala daha bu anlattıklarımın ne kadarını doğru hatırladığımı bilmiyorum geçmiş üzerinden otuz sene. Ama ne kadar korkutucu sonuçları olabileceğini çok sonra kavradım tabii.

Aklıma gelmesinin sebebi Arca. Çünkü bana geçen akşam durduk yere bir arkadaşının ona anlattıklarını aktardı. Televizyonda görmüş arkadaşı, annesinin elini bırakan dokuz yaşındaki bir çocuğu hırsızlar kaçırmış ve öldürüp çöpe atmışlar. Doğru muymuş?

7 Ocak 2014 Salı

Tamamlanmak

“Dost nedir?” desen, hiç düşünmeden “yıllar sonra görüştüğünde bile yıkıla yıkıla gülmeyi başardığım insanlar” derim. Çok şükür ki elimde hatırı sayılır sayıda var :) Üç tanesiyle yılbaşından önceki hafta görüştük, Tuba te Hong Kong’lardan gelmiş kaçırır mıyım! Gülayşe ve Elvan derhal dahil oldular ve Midpoint’teki o masa bir anda on beş sene önceki yurt odamıza döndü. Etraf masalardan kulak kabartanlar, kahkahalarımıza cıkcıklayanlar, “susmayacak bunlar, yar bana biraz huzur” deyip başka masalara kaçanlar oldu mu bilmiyorum. Ben dostlarımla kahkahanın dibine vurmaktaydım. Bir de ateş, öksürük, hastalık… bıyyy çekilecek bok değildim de çektiler sağ olsunlar. İçmeden sarhoş kafası ettiler beni yeminle! Akşamın ilerleyen saatlerinde Arca’nın videolarını açıp dalgamızı geçtik, (çocuk istismarında son nokta, kadın muhabbetlerine meze oldu garibim) en son ayrılırken botokstan bahsetmekteydik, mevzu öyle derindi ki bitemedi kaldı öyle…

5 Kasım 2013 Salı

Yeniden çocuk olmak, yeni bir çocuk olmak

Arca ile oyun oynamaktan hoşlanmıyorum. Yani onun sevdiği o arabalı oyunlardan, araba yarıştırmaca, yok efendim kaza yapmaca, arabaları bilmem ne yapmaca… Bıykkk araba sevmiyorum arkadaş! Pazar günüydü. Haftalardır ilk defa araba kullandım, sanki dün ehliyet sınavına girmişim gibi park yerinden iki saatte çıkamadım, Allah seni inandırsın Pazar alışverişim o kadar sürmedi.
Neyse araba oyunu sevmiyorum, o kadar!

1 Kasım 2013 Cuma

Kendini ifade edebilme

Gıpta ettiğim insan özelliklerinin zirvesine, açık ara soğukkanlılık otursa da hemen arkasından “kendini doğru ifade edebilme” takip eder. Belki de doğru ifade edebilmek için soğukkanlı olmak ya da özgüven bombası olmak gerekiyordur, bunlar da bende yok malumunuz. Tevazu değil lan, olsa niye gıpta edeyim:P

23 Ekim 2013 Çarşamba

çok çocuklu aile simülasyonu

Bayram tatili hiç çocuksuz kalmadı bizim ev. Arca'dan bahsetmiyorum canım o bizim evin demirbaşı:) kuzenlerden, arkadaş çocuklarından bahsediyorum.

Önce Duru(7) ve Doruk (4,5). İlker’in babalarıyla işi çıktığında hiç tereddüt etmeden bize gelsinler dedim. Zeynep’in çalışması gerekiyordu, Tea&Pot arife günü açıktı, anneannelerinin ise sabahtan işi vardı, birkaç saat dediler. Oyun oynadılar, çizgi film izlediler, yemek yediler, atıştırdılar. Arca bana bir saniye bile yanaşmadı. Neredeyse üç olmuştu saat, içimden herhalde anneannelerinin işi uzadı diye geçirdim, zira babaları beni arayacak, onları bırakmam gereken yeri ve saati bildirecekti. Hiç umursamadım, ne olacak mis gibi oynuyorlardı. 

9 Ekim 2013 Çarşamba

Anne olunca öğrendim

Anne olunca anlar mısın anlamaz mısın bilemem ama eşek gibi öğreniyorsun bazı şeyleri.
Mesela “seni hiç sevmiyorum!”lar zamanla acıların çocuğu tonundan “sen beni hiç sevmiyorsun”lara dönüşüyor.
El kadar velet dersin, allah seni inandırsın seçim zamanı ekranda ağlayan politikacıların duygu sömürüsü bizimkinin yanında devede kulak! Anne olunca sesini yükseltmemen gerektiğini öğreniyorsun. Yiyorsa yükselt, “sen beni hiç sevmiyorsun”la başlayan cümlelerin iç acıtıcılığıyla bak bakalım baş edebiliyor musun?

8 Ekim 2013 Salı

“Bir çocuğa nasıl davranman gerektiğini bilmiyorsun!”

Hani öyle kalırsın, hani ne diyeceğini bilemezsin, bakarsın oğlanın suratına. “Etraftan ne derler?” diye çekinmekten çoktan vazgeçmişsindir de böyle bir tepki eşekten düşmüşe döndürür adamı. Bunu hak edecek bir halt ettiğin de yoktur ha!

Dürümünü tam istediği gibi yaptırtmana rağmen masadaki turşu ve elindeki ayran daha cazip gelmektedir cüceye. Bir söylersin, iki söylersin, ı-ıh yok oralı olmaz. Dahası gözünün içine baka baka hüpletir ayranı. Sonunda sabrın taşmıştır. Önünden turşuyu elinden ayranı alır, masanın öte yanına koyarsın ve “yemeğini ye!” dersin.