Yarım gün çalışmak için kötü bir gündü. Sabah metro
arızalandı, 25 dakikada gittiğim yolu, bir saate yakın bir zamanda gidemedim.
Aktarma otobüsü sırası desen kuyruk olmuş, bari pastanede oturayım dedim. Yok
orası da kalabalık. Otobüs en az yirmi dakika geç kaldı ve gün yüzü görmemiş
küfürler telaffuz eden güruhu alıp korkunç bir trafiğe doğru yoluna devam etti.
Ofise vardığımda yaklaşık iki saattir yolda olduğumu fark
ettim. Evet yarım gün çalışacağım diye iki saat yol geldim, alkış. Normalde
izin alabilirdim, şirketin yarısından fazlası izinliydi ama benim dünya kadar
işim vardı, izni başka zaman alayım dedim, iyi halt ettim. Neyse en azından
aklımdaki işleri bitirdim, tabii bitireceğim diye yarım saat de geç çıktım.
Trafik felcin de felci. İlker yarım gün izinlisin ne yapacaksın bakalım,
demişti, ne yapacağım eve varmak için elimden geleni yapacağım. Zira biliyorum
ki öğleden sonra öğrencisinden çalışanına herkes dışarıda herkes AVM’lerde
olacak. Nitekim ben otobüsteyken FORUM’a gitmekte olan karşı şeride baktım da
piyuvvv… Bir şekilde metroya vardım. Hınca hınç dolu, benzer bir arıza daha mı?
Evet! Tıkış tepiş bindim hatta şansıma birkaç durak sonra oturdum ama metro
bozuldu. Haydaaa… Uzun lafın kısası beş saat çalışacağım diye yaklaşık dört
saat trafikte süründüm.
Her gün metro durağından İlkerle Arca alıyor beni,
ekmeğimizi, yoğurdumuzu alıp eve birlikte giriyoruz. Bazen de onlar evde
oluyor, ben sonra geliyorum. Ama hep en son ben eve giriyorum. O gün boş eve
girmek çok hoşuma gitti. Açlıktan ölmüşüm, hafta sonundan kalan makarna var,
off patlıcanlı. Bir ara patlıcanlı makarna tarifi vereyim – ay bilmeyen de
portakal soslu ördek yaptım sanır – bak unutmayayım. Yemeği ocağa koydum, hemen
üst baş çıktı, en ev hali halimle yemeğimi yedim.
Kurabiye malzemelerini çıkardım, kontrol ettim. Hepsi tamam!
Tereyağının oda sıcaklığına gelmesi lazım, vaktim var. Vaktim varsa, kitap ve
kahve de var! Kedi gibi girdim şalımın altına, gözlerim kapandı kapanacak…
Dedim ki birazdan Arca’yı servis eve bırakacak ve ben onu pişmekte olan
kurabiye kokularıyla karşılayacağım. Çok çok şükredilesi bir andı, yazmazsam
olmaz… (#80şükürvesilesi Nr16)
Yazdım tabii instagrama ve anı fotoğrafladım. Arkadaşlardan
hüzünlenenler oldu, çocuklarını kurabiye kokularıyla karşılayamayacak çalışan
anneler… Evet doğru insan özeniyor, hele de benim gibi annenden böyle
görmüşsen, o eve girdiğindeki kurabiye kokusunun, annenin evde olmasının ne
anlama geldiğini bilen bir çocuk olmuşsan, özeniyorsun. Ama o kadar da hüzünlü
değil.
En azından benim o gün öyle hüzünlü olmadı. Bir kere sakar
oğlu sakar olduğum için kaseyi kırdım (nazar çıktı diye şükredersem küfretmek
serbest :P ) Sonra fırını önden ısıtmamışım, hadi ısıtmayı bekledim. Eh iyi de
bu defa da servisin Arca’yı erkenden getireceği tuttu. Paldır küldür indim
aşağıya. Cüce çok da takmadı beni. Hatta coşkulu bir sevinç çığlığı beklerken, bir an hayal kırıklığı bile gördüm
gözlerinde. Çünkü Arca’yı her akşam babası alır okuldan. Eğer alamıyorsa ve o gün servise
biniyorsa, anneannesine gidecektir. Ve anneannesi de az önce çocukluğumun mutlu
okul sonrası karşılamalarının mimarı bizzat annem olduğundan ve benim de ona
karşı bu ligde hiç şansım olmadığından, o hayal kırıklığını normal karşılamak
gerekir. Evet servise binince anneannesine gidecek sanmış beni görünce, sükut-u hayal… Neyse
istifimi bozmadım. Kurabiye dedim, tamam daha fırına giremedi ve kokularla karşılanamıyorsun
ama kurabiye yiyeceğiz, yeayyyy…
En son altı ay önce filan yaptığım için yapmaya çalıştığım
kurabiyeyi hatırlamadı. “Ne kukisi” dedi, surat buruşturdu. Yine hiç istifimi
bozmadım ve bir annenin asla yapmayacağı bir şey yaparak üstünlüğü ele
geçirdim. Çiğ kurabiye hamurundan bir parmak yalattım. Hiçbir çocuk hamur veya
krema parmaklamaya dayanamaz ve tabii ki benim chocolate chip cookie’lerime!!!
Fark ettim ki, kokular filan değil (kurabiyeleri pişiremeden
geldi ya yiğitliğe bok sürdürmüyorum:P) mesele… Mesele – en azından benim açımdan - ilkleri
görememek, az zaman geçirmek, karşılayamamak değil. Arca’nın da çok salladığını
sanmıyorum. Zira benim kendi iç huzurumda o dengeyi kurduğumu düşünüyorum, ona
yansıttığıma da eminim. Şartlar budur, bu kadardır. Ama itiraf edeyim şu beş
yıllık annelik hayatımda en çok hastalık zamanları koydu. Çünkü hastayken çocuğun, onu evde bırakmak zorunda kalmanın hiçbir iç huzur dengesi yoktur, net!
Kurabiyenin de tarifi burada, hani merak edenler olursa :)
Kurabiyenin de tarifi burada, hani merak edenler olursa :)
5 yorum:
Canim yaaa,zor zor ama herkes alismis,sartlar böyle ,diyorsun,bence "alles okay!"
Senin tarifinle yapicam kurabiyeyi,canimiz cekti cünkü:))
ay dur metro o kadar uzun süre bozuluyo mu yaaa alla allla hiç rastgelmedim ya ne günmüş heee :)
Merhaba, bak ben yarım gun icin evden calısacagım dedim, calıstım mı eh iste bir kac ıvır zıvır is bitti ama en azından yolu cekmedim eger ofiste calıssaydım da pek bir farkı olmayacaktı. Bu calısan anne cocugu olayı bende de var, sırf bu yuzden calısmak istemiyorum ama calısmassam da bu sefer farklı taraftan vicdan yapıcam, ben calıssaydım paramız olurdu cocugum bunu yapabilirdi falan, ben de calısan anne cocuguyum, 5 yasındayken kendi anahtarım vardı eve girip cıkmak icin, bir taraftan iyi kendi ayakların ustunde duruyorsun bir taraftan arkadasının evine giitiginde kapıyı annesi acan yemek kokulu bir eve girince huzunleniyorsun ama kabul de ediyorsun.Bu yuzden vicdan yapmaya gerek yok, cunku cocuklar da nasıl buyurse o sartları kabul ediyor.Allah gorduklerimizden geri bırakmasın ne cocuklarımızı ne bizleri :) Sevgiler Ceren
selam Yeliz anne olarak sanırım bu vicdan yapmalarımız hiç bitmeyecek bende çalışan anneyim ama ben biraz daha şanslıyım kızımı çalıştığım halde kendim büyüttüm işe yanımda getirerek kızım 20 günlükken ara sıra işleri toparlamak için geldiğimiz iş yerine doğum iznim bittikten sonra hergün geldi.Kendine ait özel odası var aktif bir mutfağımız var ne istersek( kek, kurabiye ,yemek ,börek) yapabiliyoruz işyerinde. Kızımı çalıştığım halde kendim büyüttüğüm için çok şanslıyım ama acaba evde büyütseydim daha mı iyi olurdu demeden yapamıyorum ki işyeri bir nevi ev rahatlığında bizim için .Sonuçta öyle ya da böyle bir şekilde büyüyorlar ama anne olarak içimizde hiç bitmeyen vicdan muhasebeleri çocuklarımız büyüsede hep bizimle olacak gibi görünüyor
Evimin işime iki sokak uzakta olması ne nimetmiş. Ben İzmir e gittiğimde Hatay - İzmir arası daha kısa sürmüştü, Bergama'dan. akşam saatiydi, trafik ölüm gelmişti. Dört saatin yolda geçmesi harbiden işkence gibi.
Kurabiye nefis olur kesin ama ben böyle alengirli tarifleri beceremiyorum.Ama kızım damla çikolatalı kurabiyeye bayıldığı için deneyeceğim.
Yorum Gönder