Y: Arca pazara gidiyorum, çağla badem çıkmış alayım mı?
A: O ne? seviyor muyum ben?
Y: Yeşil eriğe benziyor, tuzlu tuzlu yiyorsun.
A: Peki al, elin değmişken erik de al annem.
......
6 Nisan 2015 Pazartesi
5 Nisan 2015 Pazar
Fitchallenge baby!
Ne demiştik? O kota girecek o düğmeyi ilikleyecektik.
An itibariyle, çiğdem çıtlayıp bira ziftleniyor olmam her ne kadar abesle
iştigal olsa da (ne lan bir cumartesi gecesi de bir şişe bira içemeyecek
miyiz!???) sen beni yine de ciddiye al bacım. Planım sağlam, donanımım güçlü,
hevesim yerinde, az buçuk gazım eksik, onu allahın izniyle okuyanlardan almayı
umuyorum.
Plan sağlam derken harbi sağlam, ilk adımları atmaya başladım bile.
3 Nisan 2015 Cuma
Ölüm bir varmış bir yokmuş
Kitap kulübünün bu ayki
kitap konuğu Saramago’dan “Ölüm bir varmış bir yokmuş” idi.
Saramago, Ölüm bir varmış bir yokmuş |
Ben okurken önce
yadırgadım, zira sana anlatır gibi anlatıyor yazar, konuşur gibi. Diyaloglarda tırnak
işareti yok, sonra bir kahraman yok, dahası kimsenin ismi yok. Alışageldiğim
tarzın oldukça dışında bir tarzı vardı romanın.
Sonra baktım, kitap
şahane. Anlatmak istediğini öyle güzel hicvediyor ki, gülümsemeni tutamıyorsun.
En sonlara doğru yine
daral geldi, itiraf ediyorum. Bu sebepten kulüpte kitabı çok sevenlerden değildim.
İşin ilginç tarafı, toplantıda öyle keyifle tartıştık ki, ölümü, kitap hakkında
fikrim değişti.
Hep diyorum, "okumak
güzeldir, birlikte okumak daha güzeldir."
1 Nisan 2015 Çarşamba
Neden çocuk kitapları okuyorum?
---- Çok affedersin dötüm gibi gündemde benim çocuk kitaplarını neden okuduğuma dair yazı yayınlamam tam da nisan bir şakası saçmalığı oluyor ama idare ediverin gari, malum iç güvenlik yasası çıktı, bundan gayrı içim soğumadan gündemi sıcağı sıcağına yazamam, yazarsam duramam, duramazsam kafa göz dalarım, dalarsam çıkamam, çıkamazsam.... anladınız siz onu:) -----
Arca’nın üç basamaklı sayılarla ifade edilebilecek miktardaki kitabını sadece Arca için almadığımı fark edeli çok olmadı. Özellikle Kumkurdu arayışında kendimi hırslanmış, saçmalamış, sahip olamadıkça kitabı daha çok arzu nesnesi haline getirmiş bir zavallı olarak görünce, hop dedim, n’oluyoruz? Arca’nın bu kitabı okumasına daha çok var. Bu ne acele? Bu ne hırs?
Arca’nın üç basamaklı sayılarla ifade edilebilecek miktardaki kitabını sadece Arca için almadığımı fark edeli çok olmadı. Özellikle Kumkurdu arayışında kendimi hırslanmış, saçmalamış, sahip olamadıkça kitabı daha çok arzu nesnesi haline getirmiş bir zavallı olarak görünce, hop dedim, n’oluyoruz? Arca’nın bu kitabı okumasına daha çok var. Bu ne acele? Bu ne hırs?
30 Mart 2015 Pazartesi
#2015tehareket challenge: O kota girilecek, o düğme iliklenecek!
“…Sağlıklı beslenmeyi alışkanlık haline getirmemiz lazım…”
“…Sporu yaşantımızın bir parçası haline getirirsek, sıkılmadan yorulmadan yapabiliriz…”
“…Bel ve sırt ağrılarım için müthiş bir çözümüm var, yogaya onbeşmilyonuncu defa başlıyorum…”
Daha kim bilir neler yumurtladım? Bu blogu takip eden niceleri, 2015’teki hedeflerim arasına hareketi koyduğumu okuyunca ağzını bırakıp başka bir organıyla gülmüştür, eminim. Hayır, gayet sakin karşılıyorum, çünkü haklılar. Her yıl yılın belli dönemleri spora meyleder, sonra yan çizerim. Sporu hayatımın hiçbir döneminde düzenli yapmadım. Neden?
27 Mart 2015 Cuma
Arca neden piyano dersleri alıyor?
Babasının müthiş yeteneği olduğu ve evladına da bu yetenekten bahşettiğini umduğumuz için mi? Anasının “aman her bir şeyden öğrenesin eksikli kalmasın yavrucak!” diye özendiğinden mi? Yoksa halasının bir müzik okulu olması yüzünden mi?
Hem hepsi hem hiçbiri…
Açıkçası Arca’nın müziğe yeteneği var mıdır, yok mudur, bunu ben anlayacak yetide değilim. (Bak dansa kabiliyetsizliğini benden almamış, bunu anlayabilirim :) )
Her sanatçı akrabası olan da o yetenekle doğmuyor, hayal kurmayalım.
Peki neden?
Öncelikle ben çocuğumun hayatta çok yönlü olmasını istiyorum. Sporla, sanatla, edebiyatla iç içe olmasını. Bu demek değildir ki, çocuğumu o kurs senin bu kurs benim dolaştıracağım. Bu demek değildir ki, ondan sıkıldı, buna, bundan sıkıldı, şuna diyerek tatminsiz ve her işi yarım bırakabileceğini öğreten bir yol çizeceğim.
Her sporla ilgilenen çocuk sporcu, her müzik aleti çalan sanatçı, her okuyan yazar olacak diye bir kaide yok.
Yok, ama biliyoruz ki takım sporlarında yer almış gençler, geleceğin iç disiplini yüksek yetişkinleri; okuma alışkanlığı edinmiş bireyler, geleceğin düşünen beyinleri; bir enstrüman çalmaya çaba göstermiş çocuklar, geleceğin disiplinli çalışmanın, bu çalışma sonucunda başarmanın ve yaratmanın tadına varmış büyükleri olacak.
Peki, neden piyano?
26 Mart 2015 Perşembe
Ayakkabı Kardeşliği Projesi ile Hem Ayaklar Hem de Yürekler Isındı!
TakaTuka.com
ve TOÇEV’in, ihtiyaç sahibi çocuklarla kardeşlik bağı kurmak ve ayakkabı
tasarrufuna dikkat çekmek amacıyla hayata geçirdiği “Ayakkabı Kardeşliği
Projesi” ile yüzlerce ayakkabı, Ordu ve Kars’taki çocuklarla buluştu.
Online ayakkabı sektörünün lider markaları arasında yer alan TakaTuka.com ile geçtiğimiz yıl 20. Yılını kutlayan Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı (TOÇEV) tarafından, Mayıs 2014‘de başlatılan “Ayakkabı Kardeşliği Projesi” çerçevesinde, yüzlerce hediye edilebilir durumda ayakkabı toplandı. TakaTuka.com tarafından, bağışçılardan ücretsiz olarak toplanan ayakkabılar, Ordu Çatalpınar ilçesindeki Gündoğdu Köyü İlkokulu ile Kars Sarıkamış Hamamlı İlkokulu’nda eğitim gören ihtiyaç sahibi öğrencilere dağıtıldı. Sömestr tatili sonrasında hediyelerini alan çocuklar, yeni ayakkabıların heyecanını yaşadı.
Özellikle 0 – 12 yaş arası ihtiyaç sahibi çocuklarla
bir kardeşlik bağı kurmayı amaçlayan Ayakkabı
Kardeşliği Projesi, TakaTuka.com müşterileri tarafından büyük ilgi gördü.
Proje kapsamında giyilebilir durumda olan toplam 382 çift ayakkabı toplandı.
Projenin yoğun ilgi gördüğünü ve sürdürülebilirliğini sağlamak istediklerini
belirten TakaTuka.com Kurucu Ortağı
Sevda Oğuz, “TOÇEV’in desteğiyle
hayata geçirdiğimiz projemiz ile ihtiyaç sahibi çocuklara ulaşmayı ve
TakaTuka.com’dan ayakkabı alışverişi yapan müşterilerimize zahmetsiz şekilde
bağış yapma olanağı sağlamayı hedeflemiştik. TOÇEV ile birlikte önümüzdeki
dönemde de sürdürmeyi amaçladığımız projemize, tüm Türkiye’nin katılımını
bekliyoruz.” dedi.
TakaTuka.com tarafından, Nisan ayında yazlık ayakkabı bağışlarının
tekrar kabul edilmesi hedeflenen projede, toplanacak ayakkabılar yine TOÇEV’in belirleyeceği farklı
şehirlerdeki ihtiyaç sahibi çocuklarla buluşturulacak.
Proje ile ilgili duyurulara ulaşmak için Toçev ve
TakaTuka.com’un sosyal medya hesaplarını takip edebilir. Bağış yapmak
isteyenler ise info@takatuka.com adresine mail atabilirler.
TakaTuka.com Hakkında
TakaTuka.com, dünyanın sayılı
ayakkabı markalarının gücü ile Temmuz 2012’den beri faaliyettedir.
Ayakkabı sektöründe
Türkiye’nin en iyi alışveriş sitelerinden biri olma vizyonu ile kurulmuş olan
TakaTuka.com, üyelerine bekledikleri en iyi hizmeti sorunsuz bir şekilde
vermeyi ve müşteri memnuniyetini en üst düzeyde tutmayı kendine ilke
edinmiştir. Müşterilerine ücretsiz kargo, farklı ödeme seçenekleri ve 30 gün
iade garantisi sunmaktadır. 60 farklı marka, yüzlerce marka ve renk seçeneği sunan
TakaTuka.com, yapacağınız alışverişlerde ise güvenliğiniz ön planda
tutulmaktadır. Güvenli ve kolay alışveriş yapılabilmesi, her türlü istek ve
talebin karşılanabilmesi için alt yapımız en son teknoloji ile
desteklenmektedir. TakaTuka.com’da düzenlenecek kampanyalar
ile sezon ürünlerine ve indirimli ürünlere, uygun fiyatlar ve ödeme koşulları
ile sahip olabilirsiniz.
TOÇEV (Tüvana
Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı) hakkında
TOÇEV, Türkiye’nin çeşitli illerinde maddi yetersizlik nedeniyle
okuyamayan çocuklara bütün eğitim hayatları boyunca maddi-manevi destek
vermekte ve çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamaktadır. 1994 yılında
kurulan TOÇEV, Türkiye genelinde 15’in üstünde ulusal proje yürütmektedir.
Yaşasın Okulumuz, Bir Şey Değişir Her Şey Değişir, Günebakan,
İlk Yardıma İlk Adım, Parlak Gülüşler Parlak Gelecekler, Evimdeyim,
Yarının İzleri, Paylaşmayı Seven Parmak Kaldırsın, İyi Beslenmek İyi Gelecek,
Temiziz, Kütüphaneler, Enerjimiz Çocuklar İçin, Benergenim, YBO TOÇEV’in
yürüttüğü projelerdir. TOÇEV faaliyetleri ve projeleriyle beş milyonun üstünde
çocuğun hayatına dokunmuştur. Daha fazla bilgi için www.tocev.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.
Bugün
bir hoşnutsuzluk var üzerimde allah hayra çıkarsın.
İşler kötü diyeceğim, yok harbi kötü belki ondan, belki bazı hayal kırıklıklarından, belki hormonlardan, belki de okuduğum kitaptan. Bu ara yine çok okuyan az paylaşan içe dönük günlerdeyiz. Yeşil Peri Gecesine fena sardım bugünlerde, geçen kütüphaneden almıştım. Genel bir hüzün hali var kitabın belki o da tetikliyordur keyifsizliğimi, bilemiyorum. Bildiğim tek şey havada asılı duran yüklü bir bulut gibi ha yağdı ha yağacak bekliyorum. Neyi bekliyorum? İşte onu bilmiyorum.
İşler kötü diyeceğim, yok harbi kötü belki ondan, belki bazı hayal kırıklıklarından, belki hormonlardan, belki de okuduğum kitaptan. Bu ara yine çok okuyan az paylaşan içe dönük günlerdeyiz. Yeşil Peri Gecesine fena sardım bugünlerde, geçen kütüphaneden almıştım. Genel bir hüzün hali var kitabın belki o da tetikliyordur keyifsizliğimi, bilemiyorum. Bildiğim tek şey havada asılı duran yüklü bir bulut gibi ha yağdı ha yağacak bekliyorum. Neyi bekliyorum? İşte onu bilmiyorum.
25 Mart 2015 Çarşamba
Mantar soslu bonfile
Bizim muhteremin elinden her iş gelir, ama özellikle mutfak. Anası iyi yetiştirmiş ama adamın içinden de geliyor haksızlık etmeyelim. Tek sorun mutfağa girdi mi, bana, benim gibi kadına yamak muamelesi yapması. Onu soy bunu doğra, etrafı topla… (demiyor ama ben o mutfaktayken ayağımı uzatıp yatmayı sevmiyorum, mutfakta kıç kıça çalışmak daha eğlenceli)
24 Mart 2015 Salı
Kafamda bir tuhaflık
22 Mart 2015 Pazar
Dumur diyalog #139
Galatasaray maçı izliyorlar, gol oluyor, İlker "babacım gol attık gol attık!"
Arca: Baba lütfen biz deme! Ben büyüyünce hakem olacağım, hakemler takım tutmaz!
.................
Arca'nın elektrikle teması doğal olarak yasak. Defalarca ipad'i şarjdan almaması konusunda uyarılan cüce, bu defa şarja taktığını gururla bildirir: "Annem ipad'in şarjı bitmişti, taktım"
İç ses "iyi bok yedin" dış ses: "annecim niye takıyorsun, kaç kere söyledik tehlikeli!! aaaa!!"
Arca: Ama annem şarjdan çıkarma dediniz, çıkarmıyorum, takma demediniz ki!
................
Arca: Baba lütfen biz deme! Ben büyüyünce hakem olacağım, hakemler takım tutmaz!
.................
Arca'nın elektrikle teması doğal olarak yasak. Defalarca ipad'i şarjdan almaması konusunda uyarılan cüce, bu defa şarja taktığını gururla bildirir: "Annem ipad'in şarjı bitmişti, taktım"
İç ses "iyi bok yedin" dış ses: "annecim niye takıyorsun, kaç kere söyledik tehlikeli!! aaaa!!"
Arca: Ama annem şarjdan çıkarma dediniz, çıkarmıyorum, takma demediniz ki!
................
20 Mart 2015 Cuma
Multitasking olmak ama nasıl olmak?
Geçen yazıda, aynı anda
çok iş kotaracağım derken verimsizlik açmazına düşmekten bahsetmiştim. Bir de
işlerin kontrolünün dışına çıkması var ki, aman evlerden ırak olsun. Biri bir
soru sorduğunda o an o işle ilgilenmiyorsam, kafamda hiçbir data olmadığını
fark ediyorum, uzun bir geri dönüş yapmak ve hatırlamak için zaman harcamak
gerekiyor. Halbuki ne kadar konularıma hakimim sanıyorum, değil mi? Hikaye…
Verimliliği elden
bırakmadan, kontrolü kaybetmeden, az zamanda çok iş, eş zamanda birçok iş
yapabilmenin bazı yöntemleri var. Daha doğrusu varmış, ben de okuyarak
deneyimleyerek kendime adapte ederek öğrendim.
Multitasking olmak ya da olmamak ya da olmak ama nasıl olmak?
Hiç online değildim bu
aralar. “Kendimle baş başa kaldım, kendimi dinledim, iyi geldi uzaklaşmak”
filan diyebilmeyi çok isterdim ancak maalesef o da değil. Daha fena hatta. Hiç
kendimle kalamadım, pek çok işimi de tamamlayamadım, desem daha doğru olur.
Kafayı resetlemek mümkün mü bilemiyorum ama açık sayfaların bazılarını kapatıp
temizlemek eminim iyi gelirdi. Çünkü özünde işi bitirici bir insanım, daha
doğrusu işleri bitirdikçe kendimi daha iyi ve daha motive hissediyorum.
Sayfalar açık kaldıkça ve bir türlü kapanışı yapamadıkça psikolojim bozuluyor.
Dahası yoruluyorum. Sürekli yorgun hissetmem, ne kadar dinlenirsem dinleneyim,
ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım, bir türlü kendimi enerjik hissetmememin sebebi
bu galiba, yok yok ne galibası, kesin bu!
Bugün aynı dertten mustarip
işten bir arkadaşımla sohbet ederken suçu yaşımıza attık (ben 37 o 40) ama tek
sebep bu değil bence. Konuşurken “a evet ya yaşlandık artık bünye kaldırmıyor”
diye düşünüyordum ama yemekten sonra beş dakikalık bir kahve molasında, başka
hiçbir şeyle ilgilenmeden sadece kahve içiyor olmama yoğunlaştığımda, parçalar
yerine oturdu.
13 Mart 2015 Cuma
Böyle bir okul var mı?
Eski bir Türk filmi var,
Perihan Savaş oynuyor, bir de Sezercik. Esas oğlan rolündeki sanatçıyı
hatırlamıyorum. Perihan Savaş gencecik bir köylü kızı iken zengin oğlandan bir
çocuğu oluyor, ama köylü ya, çocuğunun babası olacak alçak bizim kızı almıyor,
köyde bırakıyor, çocuğu alıp şehre götürüyor. Seneler çocuğunun hasretiyle
geçiyor. Çocuk da az büyüyüp Sezercik oluyor. Bir şekilde bu Sezercik anasına
kavuşuyor ve onu babasının beğeneceği bir kadın yapmak için uğraşıyor.
Külkedisinin zilyonuncu versiyonundan bir demet. Neyse bu külkedisinden
hanımefendi yapma çalışmalarından birinde bir eğitmen (şimdi çevrilse bu film,
yaşam koçu filan derdik herhalde) bizim bu köylü kızımıza özgüvenini artırıcı
önerilerde bulunuyor: “Ben çok güzel bir kadınım” cümlesini tekrar ettirmeye
çalışıyor. Ah tabii bizimkinin ağzından da “Beeen çoh gözel bi gadınım” gibi
şiveli bir cümle çıkıyor. Aklımın bir yerinde takılmış kalmış. Ne zaman
özgüvenim sarsılsa o sahneyi ve çoh gözel gadını hatırlarım.
12 Mart 2015 Perşembe
Bir kitap siparişinin akış şeması
"Okunacak kitaplarım
bitmiş?"
"Kitap kulübünde yeni bir
kitap seçtik."
"Kitap satış siteleri
indirimde!"
"Tavsiyelerine güvendiğim
birilerinin bir kitap hakkındaki iştah kabartıcı yazısını okudum."
"Sadece canım istedi."
…..
Biri ya da birkaçı fark
etmez. Bahane ne olursa olsun, kitap siparişi akış şeması bir dişlinin çarkları
gibi gırç gırç dönmeye başlar! Çünkü bir kitap asla yetmez ve bir yerlerde bir
kitap listem, notum, sepetim her daim mevcuttur, sipariş edilmesi için bir
kıvılcım beklemektedir.
Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak siz sevgili okurlarıyla "kitap siparişi akış şemasını" paylaşmaktan gurur duyar!
11 Mart 2015 Çarşamba
Çocuklarla okumak
Küçük bir çocukken benim için oyun, bir varoluş biçimiydi. Gerçi hangi çocuğun değildir ki? O kadar meşgul bir çocuktum ki, sıkıldığımı hatırlamıyorum.
Canımın çok sıkıldığı, yapacak hiçbir şey bulamadığım zamanlarda da yapacak bir şey bulurdum, mesela rahmetli halamın Almanya’dan getirdiği kasetçalara MFÖ kaseti taktığımı ve salondaki halının kenar bordürü etrafında ahmakça dans ederek dolandığımı hatırlıyorum. Ahmakça dans etmenin bir çocuk için ne kadar eğlenceli olduğunu tahmin edemezsiniz! Daha ahmakça başka bir şey ise portmantonun aynasına alnımı, burnumu yapıştırıp gözlerimi şaşı yaparak aynanın ötesini görmeye çalışmaktı. Orada bir yerlerde uzaya eriştiğimi hayal ederdim ve evreni keşfetmeye çalışırdım. Koca evrende minicik bir nokta olduğumun farkına vardığım için mi, yoksa dakikalarca şaşı baktığım için mi bilmiyorum, başım dönerdi ve oyun da böylece nihayete ererdi.
Şimdi tam burada bu satırları yazarken Burçay yazının tamamını okuduğunda, ne düşünecek diye merak ediyorum, “bizim için yazar mısın?” diye sorduğuna pişman olacak mı?
Burçay benim çok sevdiğim bir arkadaşım, Hayalkurdum çocuk kitapçısı ile hayallerimize dokunmuştu sonra o hayale bir virgül kondu. Şimdi kurumsal hayatının yanı sıra www.kidolindo.com ’da editörlük yapıyor.
Kidolindo’yu tanıtmak için Çocukus’taki toplantıya davet ettiğinde, hiç düşünmeden katılmıştım, sırf Burçay davet ettiği için… Ama site için yazı yazmam konusundaki teklifine aynı heyecanla atlayamadım. Çünkü ne yazacağımı bilemedim.
Kidolindo, çocuklarla birlikte yapılabilecek faaliyet önerilerinin yer aldığı bir site. Ben ne önerebilirim? Hiçbir şey yapmıyorum ki? İtiraf ediyorum, ben çocuğuyla oynamayan bir anneyim! Hele ki faaliyet? Hiç, sıfır! Ama Burçay, istediğimi yazabileceğimi söyleyince, denemek istedim. Deneyimin kimseye zararı olmaz.
Diğer taraftan Burçay tabii ki pişman olabilir, düşünsene, çocukluğunda burnunu aynaya yapıştıran bir çocuktan çocuğuyla oyun oynayamayan bir anneye evrimleştim. Gerçi buna ne kadar evrim denebilir bilemiyorum.
Canımın çok sıkıldığı, yapacak hiçbir şey bulamadığım zamanlarda da yapacak bir şey bulurdum, mesela rahmetli halamın Almanya’dan getirdiği kasetçalara MFÖ kaseti taktığımı ve salondaki halının kenar bordürü etrafında ahmakça dans ederek dolandığımı hatırlıyorum. Ahmakça dans etmenin bir çocuk için ne kadar eğlenceli olduğunu tahmin edemezsiniz! Daha ahmakça başka bir şey ise portmantonun aynasına alnımı, burnumu yapıştırıp gözlerimi şaşı yaparak aynanın ötesini görmeye çalışmaktı. Orada bir yerlerde uzaya eriştiğimi hayal ederdim ve evreni keşfetmeye çalışırdım. Koca evrende minicik bir nokta olduğumun farkına vardığım için mi, yoksa dakikalarca şaşı baktığım için mi bilmiyorum, başım dönerdi ve oyun da böylece nihayete ererdi.
Şimdi tam burada bu satırları yazarken Burçay yazının tamamını okuduğunda, ne düşünecek diye merak ediyorum, “bizim için yazar mısın?” diye sorduğuna pişman olacak mı?
Burçay benim çok sevdiğim bir arkadaşım, Hayalkurdum çocuk kitapçısı ile hayallerimize dokunmuştu sonra o hayale bir virgül kondu. Şimdi kurumsal hayatının yanı sıra www.kidolindo.com ’da editörlük yapıyor.
Kidolindo’yu tanıtmak için Çocukus’taki toplantıya davet ettiğinde, hiç düşünmeden katılmıştım, sırf Burçay davet ettiği için… Ama site için yazı yazmam konusundaki teklifine aynı heyecanla atlayamadım. Çünkü ne yazacağımı bilemedim.
Kidolindo, çocuklarla birlikte yapılabilecek faaliyet önerilerinin yer aldığı bir site. Ben ne önerebilirim? Hiçbir şey yapmıyorum ki? İtiraf ediyorum, ben çocuğuyla oynamayan bir anneyim! Hele ki faaliyet? Hiç, sıfır! Ama Burçay, istediğimi yazabileceğimi söyleyince, denemek istedim. Deneyimin kimseye zararı olmaz.
Diğer taraftan Burçay tabii ki pişman olabilir, düşünsene, çocukluğunda burnunu aynaya yapıştıran bir çocuktan çocuğuyla oyun oynayamayan bir anneye evrimleştim. Gerçi buna ne kadar evrim denebilir bilemiyorum.
Devamı için bir tık :)
ay şiştim yeminle
Bundan üç yıl önce Arca’nın
akciğerinde dört santimetre çapındaki kist ile hastaneye yattığımızda, tek
bildiğimiz haftalarca süren ateş ve peşi sıra işe yaramayan antibiyotiklerin
ardından çekilen röntgende çıkan bu kistti. O kadar. Neden olduğunu bilmiyorduk.
Kan değerleri kötüydü. O kadar.
Bir ay kadar hastanede
yaşadık ana oğul. Üniversite hastanesinin en baba ekibi bir şey söyleyemiyordu.
Dellendiğimizde de sadece çıkmamıza izin vermiyor, durumun ciddi olduğunu
söyleyip susturuyorlardı bizi. Sinirleniyorduk çünkü Arca çok sağlıklı
görünüyordu, neden çıkamıyorduk? Gün aşırı alınan kan değerleri hep kötü
çıkıyordu. Ultrason hep kötü ve kist hep mevcut.
9 Mart 2015 Pazartesi
Kişisel gelişek mi ne edek?
Kitabın adı: Bir sanatçı
gibi araklayın
Vurucu alt başlık: “Yaratıcı
olmak hakkında size kimsenin söylemediği 10 şey”
Bir blogger olup da
herhangi bir şey hakkında yazarken liste yoluna başvurmamış olmak mümkün mü?
(Hele benim gibi tam bir liste manyağı iseniz??)
Bunlar benden birkaç örnek.
Bir blog sahibi olmanın
olmazsa olmaz raconlarından biri, böyle hap listeler oluşturmaktır. Çağımızın
hızlı tüketici okuru, uzun metinlerden ziyade alt başlıklar altında kısa
metinlerle meramını kestirmeden anlatanları el üstünde tutuyor. Yani hiç
edebiyat patlatacağım, yok tasviri uzun tutacağım, teşbih sanatında ilerleme
kaydedeceğim diye kasma bacım. Yap bir hap liste (azami 10 maddelik) geç kenara,
seyredal istatistiklerini. Alan memnun satan memnun.
Ulen ben blogda liste
yaptım mı, zahmete girmedim diye vicdan yapıyorum, elin yazarı hap listeden
kitap yapmış, iyi mi? Biri buna bir soru sormuş adam üzerine kitap yazmış. Çok
da satmış şerefsiz! Zerre vicdan yaptığını da sanmıyorum. Kitabın sonunda “şimdi
ne olacak?” diye toparladığı başka bir liste var, bir de utanmadan oraya “bu
kitaptan arkadaşınıza hediye edin” filan diyor. Arsız.
Ben daha iyisini
yapacağım, kitabın özetini çıkarıp siz sevgili okuyucuların bilgisine
sunacağım. Okura hizmette sınır yok!
5 Mart 2015 Perşembe
Bir kitabı arayışının amma velakin bulunamayışının öyküsü
--- Not: Bu yazıyı birkaç gün önce yazmıştım. Sonra Gamze'yi duydum ve tekrar okuduğumda ne kadar manasız geldi, anlatamam. Hayatta işte biraz sonra anlatacağım yazıdaki gibi boktan aptal saçma dertlerimiz olsun, e mi! Allah bizi sağlıkla sevdiklerimizle evlatlarımızla sınamasın. Amin. ----
......
Her hikayenin sonu iyi bitmiyor. Bazı hikayeler hiç bitmiyor. En kötüsü ise iyi biteceğinden neredeyse emin olduğun hikayelerin seni ters köşe etmesi.
Gamze
Gamze. yıllarca direndi. Ama olmadı.
Akşamdan beri salya sümük ağlıyorum.
Halbuki ilik bulunmuştu ve ben hiç hazırlıklı değilmişim.
Söyleyecek bir şey yok. yok.
Sadece onun üç yıl önce yazdığı mektubu var. Benim okuyacak halim yok ama burada bir defa daha dursun.
"Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.
İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr’umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.
Evet evladım tek derdim…
Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye…
Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,
Kalbi kırılırsa anlarlarmı,
Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,
Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,
Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,
Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,
Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,
Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,
Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,
Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,
Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,
Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,
Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,
Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,
Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,
Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,
Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan’ıma nasıl sabır gösterir,
Bir varmış, bir yokmuş… Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman… Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.
Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki…
Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,
Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye… Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye… Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.
Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet…
Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı…
Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.
Sabahleyin aradın annem.
Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.
Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun…
”’ Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana ”’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.
Dayancan annem diye haykırdım içimden…
şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum…"
Yazan : Gamze anne
Bense sadece gözyaşlarımla imza atabilirim!
Akşamdan beri salya sümük ağlıyorum.
Halbuki ilik bulunmuştu ve ben hiç hazırlıklı değilmişim.
Söyleyecek bir şey yok. yok.
Sadece onun üç yıl önce yazdığı mektubu var. Benim okuyacak halim yok ama burada bir defa daha dursun.
"Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.
İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr’umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.
Evet evladım tek derdim…
Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye…
Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,
Kalbi kırılırsa anlarlarmı,
Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,
Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,
Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,
Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,
Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,
Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,
Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,
Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,
Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,
Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,
Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,
Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,
Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,
Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,
Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan’ıma nasıl sabır gösterir,
Bir varmış, bir yokmuş… Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman… Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.
Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki…
Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,
Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye… Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye… Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.
Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet…
Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı…
Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.
Sabahleyin aradın annem.
Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.
Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun…
”’ Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana ”’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.
Dayancan annem diye haykırdım içimden…
şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum…"
Yazan : Gamze anne
Bense sadece gözyaşlarımla imza atabilirim!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)