6 Nisan 2015 Pazartesi

kısa #2

Twitter yasağını twitter'dan öğrenmek... ve yasak hakkında yasak mecradan dalganı geçmek...
Yeni Türkiye'de yaşamak bu olsa gerek.

"başarılı" operasyonda can veren savcımızın görüntüleri yayınlanıyor diyeymiş.
Peki.

hadi twitter'ı kapattın, youtube'tan ne istedin allahsız?
Hani ben spor yapacaktım? Hani o youtube videolarıyla koca dötümü göbeğimi eritecektim, ha?

Bak buraya yazıyorum, o kota giremez, o düğmeyi ilikleyemezsem müsebbibi yeni türkiyenin özgürlük anlayışıdır!



Dumur diyalog #140

Y: Arca pazara gidiyorum, çağla badem çıkmış alayım mı?
A: O ne? seviyor muyum ben?
Y: Yeşil eriğe benziyor, tuzlu tuzlu yiyorsun.
A: Peki al, elin değmişken erik de al annem.
......

5 Nisan 2015 Pazar

Fitchallenge baby!


An itibariyle, çiğdem çıtlayıp bira ziftleniyor olmam her ne kadar abesle iştigal olsa da (ne lan bir cumartesi gecesi de bir şişe bira içemeyecek miyiz!???) sen beni yine de ciddiye al bacım. Planım sağlam, donanımım güçlü, hevesim yerinde, az buçuk gazım eksik, onu allahın izniyle okuyanlardan almayı umuyorum.

Plan sağlam derken harbi sağlam, ilk adımları atmaya başladım bile.

3 Nisan 2015 Cuma

Ölüm bir varmış bir yokmuş

Kitap kulübünün bu ayki kitap konuğu Saramago’dan “Ölüm bir varmış bir yokmuş” idi.
Saramago, Ölüm bir varmış bir yokmuş
Ben okurken önce yadırgadım, zira sana anlatır gibi anlatıyor yazar, konuşur gibi. Diyaloglarda tırnak işareti yok, sonra bir kahraman yok, dahası kimsenin ismi yok. Alışageldiğim tarzın oldukça dışında bir tarzı vardı romanın.

Sonra baktım, kitap şahane. Anlatmak istediğini öyle güzel hicvediyor ki, gülümsemeni tutamıyorsun.

En sonlara doğru yine daral geldi, itiraf ediyorum. Bu sebepten kulüpte kitabı çok sevenlerden değildim. İşin ilginç tarafı, toplantıda öyle keyifle tartıştık ki, ölümü, kitap hakkında fikrim değişti.

Hep diyorum, "okumak güzeldir, birlikte okumak daha güzeldir."

1 Nisan 2015 Çarşamba

Neden çocuk kitapları okuyorum?

----  Çok affedersin dötüm gibi gündemde benim çocuk kitaplarını neden okuduğuma dair yazı yayınlamam tam da nisan bir şakası saçmalığı oluyor ama idare ediverin gari, malum iç güvenlik yasası çıktı, bundan gayrı içim soğumadan gündemi sıcağı sıcağına yazamam, yazarsam duramam, duramazsam kafa göz dalarım, dalarsam çıkamam, çıkamazsam.... anladınız siz onu:) -----

Arca’nın üç basamaklı sayılarla ifade edilebilecek miktardaki kitabını sadece Arca için almadığımı fark edeli çok olmadı. Özellikle Kumkurdu arayışında kendimi hırslanmış, saçmalamış, sahip olamadıkça kitabı daha çok arzu nesnesi haline getirmiş bir zavallı olarak görünce, hop dedim, n’oluyoruz? Arca’nın bu kitabı okumasına daha çok var. Bu ne acele? Bu ne hırs? 

30 Mart 2015 Pazartesi

#2015tehareket challenge: O kota girilecek, o düğme iliklenecek!

“…Sağlıklı beslenmeyi alışkanlık haline getirmemiz lazım…”
“…Sporu yaşantımızın bir parçası haline getirirsek, sıkılmadan yorulmadan yapabiliriz…”
“…Bel ve sırt ağrılarım için müthiş bir çözümüm var, yogaya onbeşmilyonuncu defa başlıyorum…”

Daha kim bilir neler yumurtladım? Bu blogu takip eden niceleri, 2015’teki hedeflerim arasına hareketi koyduğumu okuyunca ağzını bırakıp başka bir organıyla gülmüştür, eminim. Hayır, gayet sakin karşılıyorum, çünkü haklılar. Her yıl yılın belli dönemleri spora meyleder, sonra yan çizerim. Sporu hayatımın hiçbir döneminde düzenli yapmadım. Neden?

27 Mart 2015 Cuma

Arca neden piyano dersleri alıyor?

Babasının müthiş yeteneği olduğu ve evladına da bu yetenekten bahşettiğini umduğumuz için mi? Anasının “aman her bir şeyden öğrenesin eksikli kalmasın yavrucak!” diye özendiğinden mi? Yoksa halasının bir müzik okulu olması yüzünden mi?

Hem hepsi hem hiçbiri…

Açıkçası Arca’nın müziğe yeteneği var mıdır, yok mudur, bunu ben anlayacak yetide değilim. (Bak dansa kabiliyetsizliğini benden almamış, bunu anlayabilirim :) )
Her sanatçı akrabası olan da o yetenekle doğmuyor, hayal kurmayalım.

Peki neden?

Öncelikle ben çocuğumun hayatta çok yönlü olmasını istiyorum. Sporla, sanatla, edebiyatla iç içe olmasını. Bu demek değildir ki, çocuğumu o kurs senin bu kurs benim dolaştıracağım. Bu demek değildir ki, ondan sıkıldı, buna, bundan sıkıldı, şuna diyerek tatminsiz ve her işi yarım bırakabileceğini öğreten bir yol çizeceğim.

Her sporla ilgilenen çocuk sporcu, her müzik aleti çalan sanatçı, her okuyan yazar olacak diye bir kaide yok.

Yok, ama biliyoruz ki takım sporlarında yer almış gençler, geleceğin iç disiplini yüksek yetişkinleri; okuma alışkanlığı edinmiş bireyler, geleceğin düşünen beyinleri; bir enstrüman çalmaya çaba göstermiş çocuklar, geleceğin disiplinli çalışmanın, bu çalışma sonucunda başarmanın ve yaratmanın tadına varmış büyükleri olacak.

Peki, neden piyano?


26 Mart 2015 Perşembe

Ayakkabı Kardeşliği Projesi ile Hem Ayaklar Hem de Yürekler Isındı!

TakaTuka.com ve TOÇEV’in, ihtiyaç sahibi çocuklarla kardeşlik bağı kurmak ve ayakkabı tasarrufuna dikkat çekmek amacıyla hayata geçirdiği “Ayakkabı Kardeşliği Projesi” ile yüzlerce ayakkabı, Ordu ve Kars’taki çocuklarla buluştu.



Online ayakkabı sektörünün lider markaları arasında yer alan TakaTuka.com ile geçtiğimiz yıl 20. Yılını kutlayan Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı (TOÇEV) tarafından, Mayıs 2014‘de başlatılan “Ayakkabı Kardeşliği Projesi” çerçevesinde, yüzlerce hediye edilebilir durumda ayakkabı toplandı. TakaTuka.com tarafından, bağışçılardan ücretsiz olarak toplanan ayakkabılar, Ordu Çatalpınar ilçesindeki Gündoğdu Köyü İlkokulu ile Kars Sarıkamış Hamamlı İlkokulu’nda eğitim gören ihtiyaç sahibi öğrencilere dağıtıldı. Sömestr tatili sonrasında hediyelerini alan çocuklar, yeni ayakkabıların heyecanını yaşadı.
Özellikle 0 – 12 yaş arası ihtiyaç sahibi çocuklarla bir kardeşlik bağı kurmayı amaçlayan Ayakkabı Kardeşliği Projesi, TakaTuka.com müşterileri tarafından büyük ilgi gördü. Proje kapsamında giyilebilir durumda olan toplam 382 çift ayakkabı toplandı. Projenin yoğun ilgi gördüğünü ve sürdürülebilirliğini sağlamak istediklerini belirten TakaTuka.com Kurucu Ortağı Sevda Oğuz, “TOÇEV’in desteğiyle hayata geçirdiğimiz projemiz ile ihtiyaç sahibi çocuklara ulaşmayı ve TakaTuka.com’dan ayakkabı alışverişi yapan müşterilerimize zahmetsiz şekilde bağış yapma olanağı sağlamayı hedeflemiştik. TOÇEV ile birlikte önümüzdeki dönemde de sürdürmeyi amaçladığımız projemize, tüm Türkiye’nin katılımını bekliyoruz.” dedi.

TakaTuka.com tarafından, Nisan ayında yazlık ayakkabı bağışlarının tekrar kabul edilmesi hedeflenen projede, toplanacak ayakkabılar yine TOÇEV’in belirleyeceği farklı şehirlerdeki ihtiyaç sahibi çocuklarla buluşturulacak.

Proje ile ilgili duyurulara ulaşmak için Toçev ve TakaTuka.com’un sosyal medya hesaplarını takip edebilir. Bağış yapmak isteyenler ise info@takatuka.com adresine mail atabilirler.


TakaTuka.com Hakkında
TakaTuka.com, dünyanın sayılı ayakkabı markalarının gücü ile Temmuz 2012’den beri faaliyettedir.
Ayakkabı sektöründe Türkiye’nin en iyi alışveriş sitelerinden biri olma vizyonu ile kurulmuş olan TakaTuka.com, üyelerine bekledikleri en iyi hizmeti sorunsuz bir şekilde vermeyi ve müşteri memnuniyetini en üst düzeyde tutmayı kendine ilke edinmiştir. Müşterilerine ücretsiz kargo, farklı ödeme seçenekleri ve 30 gün iade garantisi sunmaktadır. 60 farklı marka, yüzlerce marka ve renk seçeneği sunan TakaTuka.com, yapacağınız alışverişlerde ise güvenliğiniz ön planda tutulmaktadır. Güvenli ve kolay alışveriş yapılabilmesi, her türlü istek ve talebin karşılanabilmesi için alt yapımız en son teknoloji ile desteklenmektedir. TakaTuka.com’da düzenlenecek kampanyalar ile sezon ürünlerine ve indirimli ürünlere, uygun fiyatlar ve ödeme koşulları ile sahip olabilirsiniz.

TOÇEV (Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı) hakkında
TOÇEV, Türkiye’nin çeşitli illerinde maddi yetersizlik nedeniyle okuyamayan çocuklara bütün eğitim hayatları boyunca maddi-manevi destek vermekte ve çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamaktadır. 1994 yılında kurulan TOÇEV, Türkiye genelinde 15’in üstünde ulusal proje yürütmektedir. Yaşasın Okulumuz, Bir Şey Değişir Her Şey Değişir, Günebakan,
  
İlk Yardıma İlk Adım,  Parlak Gülüşler Parlak Gelecekler, Evimdeyim, Yarının İzleri, Paylaşmayı Seven Parmak Kaldırsın, İyi Beslenmek İyi Gelecek, Temiziz, Kütüphaneler, Enerjimiz Çocuklar İçin, Benergenim, YBO TOÇEV’in yürüttüğü projelerdir. TOÇEV faaliyetleri ve projeleriyle beş milyonun üstünde çocuğun hayatına dokunmuştur. Daha fazla bilgi için www.tocev.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.


Bugün

bir hoşnutsuzluk var üzerimde allah hayra çıkarsın.
İşler kötü diyeceğim, yok harbi kötü belki ondan, belki bazı hayal kırıklıklarından, belki hormonlardan, belki de okuduğum kitaptan. Bu ara yine çok okuyan az paylaşan içe dönük günlerdeyiz. Yeşil Peri Gecesine fena sardım bugünlerde, geçen kütüphaneden almıştım. Genel bir hüzün hali var kitabın belki o da tetikliyordur keyifsizliğimi, bilemiyorum. Bildiğim tek şey havada asılı duran yüklü bir bulut gibi ha yağdı ha yağacak bekliyorum. Neyi bekliyorum? İşte onu bilmiyorum.

25 Mart 2015 Çarşamba

Mantar soslu bonfile

Bizim muhteremin elinden her iş gelir, ama özellikle mutfak. Anası iyi yetiştirmiş ama adamın içinden de geliyor haksızlık etmeyelim. Tek sorun mutfağa girdi mi, bana, benim gibi kadına yamak muamelesi yapması. Onu soy bunu doğra, etrafı topla… (demiyor ama ben o mutfaktayken ayağımı uzatıp yatmayı sevmiyorum, mutfakta kıç kıça çalışmak daha eğlenceli)

24 Mart 2015 Salı

Kafamda bir tuhaflık

Lafı evirip çevirmeden doğrudan söyleyeceğim. Eğer hiç Orhan Pamuk okumadıysanız, Nobel ödülü almıştır, tırsarım, çekinirim diyorsanız, o halde okumaya, “Kafamda bir tuhaflık”la başlayın. Yormaz, üzmez, hızlıca okur geçersiniz.

Bu kadarla bırakmayacağım, birkaç kelam edeceğim.

22 Mart 2015 Pazar

Dumur diyalog #139

Galatasaray maçı izliyorlar, gol oluyor, İlker "babacım gol attık gol attık!"
Arca: Baba lütfen biz deme! Ben büyüyünce hakem olacağım, hakemler takım tutmaz!
.................
Arca'nın elektrikle teması doğal olarak yasak. Defalarca ipad'i şarjdan almaması konusunda uyarılan cüce, bu defa şarja taktığını gururla bildirir: "Annem ipad'in şarjı bitmişti, taktım"
İç ses "iyi bok yedin" dış ses: "annecim niye takıyorsun, kaç kere söyledik tehlikeli!! aaaa!!"
Arca: Ama annem şarjdan çıkarma dediniz, çıkarmıyorum, takma demediniz ki!
................

20 Mart 2015 Cuma

Multitasking olmak ama nasıl olmak?

Geçen yazıda, aynı anda çok iş kotaracağım derken verimsizlik açmazına düşmekten bahsetmiştim. Bir de işlerin kontrolünün dışına çıkması var ki, aman evlerden ırak olsun. Biri bir soru sorduğunda o an o işle ilgilenmiyorsam, kafamda hiçbir data olmadığını fark ediyorum, uzun bir geri dönüş yapmak ve hatırlamak için zaman harcamak gerekiyor. Halbuki ne kadar konularıma hakimim sanıyorum, değil mi? Hikaye…

Verimliliği elden bırakmadan, kontrolü kaybetmeden, az zamanda çok iş, eş zamanda birçok iş yapabilmenin bazı yöntemleri var. Daha doğrusu varmış, ben de okuyarak deneyimleyerek kendime adapte ederek öğrendim.

Multitasking olmak ya da olmamak ya da olmak ama nasıl olmak?

Hiç online değildim bu aralar. “Kendimle baş başa kaldım, kendimi dinledim, iyi geldi uzaklaşmak” filan diyebilmeyi çok isterdim ancak maalesef o da değil. Daha fena hatta. Hiç kendimle kalamadım, pek çok işimi de tamamlayamadım, desem daha doğru olur. Kafayı resetlemek mümkün mü bilemiyorum ama açık sayfaların bazılarını kapatıp temizlemek eminim iyi gelirdi. Çünkü özünde işi bitirici bir insanım, daha doğrusu işleri bitirdikçe kendimi daha iyi ve daha motive hissediyorum. Sayfalar açık kaldıkça ve bir türlü kapanışı yapamadıkça psikolojim bozuluyor. Dahası yoruluyorum. Sürekli yorgun hissetmem, ne kadar dinlenirsem dinleneyim, ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım, bir türlü kendimi enerjik hissetmememin sebebi bu galiba, yok yok ne galibası, kesin bu!

Bugün aynı dertten mustarip işten bir arkadaşımla sohbet ederken suçu yaşımıza attık (ben 37 o 40) ama tek sebep bu değil bence. Konuşurken “a evet ya yaşlandık artık bünye kaldırmıyor” diye düşünüyordum ama yemekten sonra beş dakikalık bir kahve molasında, başka hiçbir şeyle ilgilenmeden sadece kahve içiyor olmama yoğunlaştığımda, parçalar yerine oturdu. 

13 Mart 2015 Cuma

Böyle bir okul var mı?

Eski bir Türk filmi var, Perihan Savaş oynuyor, bir de Sezercik. Esas oğlan rolündeki sanatçıyı hatırlamıyorum. Perihan Savaş gencecik bir köylü kızı iken zengin oğlandan bir çocuğu oluyor, ama köylü ya, çocuğunun babası olacak alçak bizim kızı almıyor, köyde bırakıyor, çocuğu alıp şehre götürüyor. Seneler çocuğunun hasretiyle geçiyor. Çocuk da az büyüyüp Sezercik oluyor. Bir şekilde bu Sezercik anasına kavuşuyor ve onu babasının beğeneceği bir kadın yapmak için uğraşıyor. Külkedisinin zilyonuncu versiyonundan bir demet. Neyse bu külkedisinden hanımefendi yapma çalışmalarından birinde bir eğitmen (şimdi çevrilse bu film, yaşam koçu filan derdik herhalde) bizim bu köylü kızımıza özgüvenini artırıcı önerilerde bulunuyor: “Ben çok güzel bir kadınım” cümlesini tekrar ettirmeye çalışıyor. Ah tabii bizimkinin ağzından da “Beeen çoh gözel bi gadınım” gibi şiveli bir cümle çıkıyor. Aklımın bir yerinde takılmış kalmış. Ne zaman özgüvenim sarsılsa o sahneyi ve çoh gözel gadını hatırlarım.

12 Mart 2015 Perşembe

Bir kitap siparişinin akış şeması

"Okunacak kitaplarım bitmiş?"
"Kitap kulübünde yeni bir kitap seçtik."
"Kitap satış siteleri indirimde!"
"Tavsiyelerine güvendiğim birilerinin bir kitap hakkındaki iştah kabartıcı yazısını okudum."
"Sadece canım istedi."

…..


Biri ya da birkaçı fark etmez. Bahane ne olursa olsun, kitap siparişi akış şeması bir dişlinin çarkları gibi gırç gırç dönmeye başlar! Çünkü bir kitap asla yetmez ve bir yerlerde bir kitap listem, notum, sepetim her daim mevcuttur, sipariş edilmesi için bir kıvılcım beklemektedir.

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak siz sevgili okurlarıyla "kitap siparişi akış şemasını" paylaşmaktan gurur duyar! 

11 Mart 2015 Çarşamba

Çocuklarla okumak

Küçük bir çocukken benim için oyun, bir varoluş biçimiydi. Gerçi hangi çocuğun değildir ki? O kadar meşgul bir çocuktum ki, sıkıldığımı hatırlamıyorum.

Canımın çok sıkıldığı, yapacak hiçbir şey bulamadığım zamanlarda da yapacak bir şey bulurdum, mesela rahmetli halamın Almanya’dan getirdiği kasetçalara MFÖ kaseti taktığımı ve salondaki halının kenar bordürü etrafında ahmakça dans ederek dolandığımı hatırlıyorum. Ahmakça dans etmenin bir çocuk için ne kadar eğlenceli olduğunu tahmin edemezsiniz! Daha ahmakça başka bir şey ise portmantonun aynasına alnımı, burnumu yapıştırıp gözlerimi şaşı yaparak aynanın ötesini görmeye çalışmaktı. Orada bir yerlerde uzaya eriştiğimi hayal ederdim ve evreni keşfetmeye çalışırdım. Koca evrende minicik bir nokta olduğumun farkına vardığım için mi, yoksa dakikalarca şaşı baktığım için mi bilmiyorum, başım dönerdi ve oyun da böylece nihayete ererdi.


Şimdi tam burada bu satırları yazarken Burçay yazının tamamını okuduğunda, ne düşünecek diye merak ediyorum, “bizim için yazar mısın?” diye sorduğuna pişman olacak mı?


Burçay benim çok sevdiğim bir arkadaşım, Hayalkurdum çocuk kitapçısı ile hayallerimize dokunmuştu sonra o hayale bir virgül kondu. Şimdi kurumsal hayatının yanı sıra www.kidolindo.com ’da editörlük yapıyor.


Kidolindo’yu tanıtmak için Çocukus’taki toplantıya davet ettiğinde, hiç düşünmeden katılmıştım, sırf Burçay davet ettiği için… Ama site için yazı yazmam konusundaki teklifine aynı heyecanla atlayamadım. Çünkü ne yazacağımı bilemedim.


Kidolindo, çocuklarla birlikte yapılabilecek faaliyet önerilerinin yer aldığı bir site. Ben ne önerebilirim? Hiçbir şey yapmıyorum ki? İtiraf ediyorum, ben çocuğuyla oynamayan bir anneyim! Hele ki faaliyet? Hiç, sıfır! Ama Burçay, istediğimi yazabileceğimi söyleyince, denemek istedim. Deneyimin kimseye zararı olmaz.


Diğer taraftan Burçay tabii ki pişman olabilir, düşünsene, çocukluğunda burnunu aynaya yapıştıran bir çocuktan çocuğuyla oyun oynayamayan bir anneye evrimleştim. Gerçi buna ne kadar evrim denebilir bilemiyorum.

Devamı için bir tık :)

ay şiştim yeminle

Bundan üç yıl önce Arca’nın akciğerinde dört santimetre çapındaki kist ile hastaneye yattığımızda, tek bildiğimiz haftalarca süren ateş ve peşi sıra işe yaramayan antibiyotiklerin ardından çekilen röntgende çıkan bu kistti. O kadar. Neden olduğunu bilmiyorduk. Kan değerleri kötüydü. O kadar.

Bir ay kadar hastanede yaşadık ana oğul. Üniversite hastanesinin en baba ekibi bir şey söyleyemiyordu. Dellendiğimizde de sadece çıkmamıza izin vermiyor, durumun ciddi olduğunu söyleyip susturuyorlardı bizi. Sinirleniyorduk çünkü Arca çok sağlıklı görünüyordu, neden çıkamıyorduk? Gün aşırı alınan kan değerleri hep kötü çıkıyordu. Ultrason hep kötü ve kist hep mevcut.

9 Mart 2015 Pazartesi

Kişisel gelişek mi ne edek?

Kitabın adı: Bir sanatçı gibi araklayın
Vurucu alt başlık: “Yaratıcı olmak hakkında size kimsenin söylemediği 10 şey”

Bir blogger olup da herhangi bir şey hakkında yazarken liste yoluna başvurmamış olmak mümkün mü? (Hele benim gibi tam bir liste manyağı iseniz??)


Bunlar benden birkaç örnek.

Bir blog sahibi olmanın olmazsa olmaz raconlarından biri, böyle hap listeler oluşturmaktır. Çağımızın hızlı tüketici okuru, uzun metinlerden ziyade alt başlıklar altında kısa metinlerle meramını kestirmeden anlatanları el üstünde tutuyor. Yani hiç edebiyat patlatacağım, yok tasviri uzun tutacağım, teşbih sanatında ilerleme kaydedeceğim diye kasma bacım. Yap bir hap liste (azami 10 maddelik) geç kenara, seyredal istatistiklerini. Alan memnun satan memnun.

Ulen ben blogda liste yaptım mı, zahmete girmedim diye vicdan yapıyorum, elin yazarı hap listeden kitap yapmış, iyi mi? Biri buna bir soru sormuş adam üzerine kitap yazmış. Çok da satmış şerefsiz! Zerre vicdan yaptığını da sanmıyorum. Kitabın sonunda “şimdi ne olacak?” diye toparladığı başka bir liste var, bir de utanmadan oraya “bu kitaptan arkadaşınıza hediye edin” filan diyor. Arsız. 

Ben daha iyisini yapacağım, kitabın özetini çıkarıp siz sevgili okuyucuların bilgisine sunacağım. Okura hizmette sınır yok!

5 Mart 2015 Perşembe

Bir kitabı arayışının amma velakin bulunamayışının öyküsü

---  Not: Bu yazıyı birkaç gün önce yazmıştım. Sonra Gamze'yi duydum ve tekrar okuduğumda ne kadar manasız geldi, anlatamam. Hayatta işte biraz sonra anlatacağım yazıdaki gibi boktan aptal saçma dertlerimiz olsun, e mi! Allah bizi sağlıkla sevdiklerimizle evlatlarımızla sınamasın. Amin. ----

......


Her hikayenin sonu iyi bitmiyor. Bazı hikayeler hiç bitmiyor. En kötüsü ise iyi biteceğinden neredeyse emin olduğun hikayelerin seni ters köşe etmesi.