Bilge Karasu’yu okumak
her baba yiğidin harcı değil. Ben de kendisinin en baba eserlerinden birini
“Gece”yi kitaplığımda öpe okşaya saklıyorum, daha kapağını açmaya cesaretim
yok. Kitap kulübünde Türk yazar okuyalım, Bilge Karasu okuyalım denince tarifsiz
bir coşku sardı ruhumu. Tek başıma cesaret edemezdim, mümkün değildi.
Bilge Karasu aşığı –
aşkından kızının adını bile Bilge koyan – Selda, tahminlerimin tersine Gece ile
başlamamızı önermedi. Göçmüş Kediler Bahçesi, dedi. Peki, dedik, bir bilene
bıraktık seçimi. Hafiften başlamalıymışız, biraz Bilge Karasu’ya
alışmalıymışız, ısınma turları. Peki.
Geçen haftayı birkaç
kişisel gelişim kitabı birkaç tane de çocuk kitabı ile geçirince, edebiyatın
dibine vurmak iyi gelecek dedim, Göçmüş Kediler Bahçesi’ne başladım.
Bazı kitapları okurken
heyecanlanır, elinizden bırakamazsın. Sonunu merak edersin, akıcıdır da, bir
sayfa bir sayfa daha derken bir de bakmışsın eline yapışmış. Bazı kitapları da
sıkıcı bulur, bitse de gitsek dersin, okumuş olmak için okur geçersin.
Ama bazı kitaplar var ki…