11 Mayıs 2020 Pazartesi

Kitap yorumu: 4 Hane 1 Teslim, 2666, M treni, diziler ve diğerleri...

Alkışlar şahsıma değil, karantina günlerinde bitirebilmeyi başarabildiğim ilk kitabın başarısına gelsin. 

Bu aynı zamanda yazarın da ilk kitabı. İlk çıktığında aldığım hatta yanlışlıkla iki tane alıp birini, buraya taşınırken arkadaşıma bıraktığım 4 Hane, 1 teslim.

Aşırı dozda tasvirleri bir kenara bırakmayı başarabilirseniz, kitabın kurgusu anlatımı oldukça sağlam. Karakterler oturmuş, sürükleyici. Yazar da, geçtiği dönem de bizim kuşaktan olunca sık sık eskiye, çocukluğuma götüren benzer yaşamlar iyi geldi.

Yaşlanıyor muyuz ne? İlker'in sıkılıp uyuyakaldığı, benim izleyeceğime söz verip işkenceye daha fazla dayanamayarak ama söz verdiğim için de izliyormuş taklidi yaparak bir taraftan telefondan gizlice Netflix kurcaladığım Recep İvedik akşamında sardığım ve bitirmeden bırakamadığım Aşk 101 dizisini de sevmemin arkasında yatan sebebin ortak geçmiş olduğunu düşünüyorum. Dizinin geçtiği yıllar, bizim de aynı semtlerde İstanbul'da okuduğumuz yıllara denk gelince, hele de fonda çalan doksanlar müzikleri, dizi epey sardı. Diyorum ya, tamamen yaş ile ilgili. Aynı diziyi, aynı kitabı benden yirmi-yirmi beş yaş genç birisi izlese, okusa aynı tadı alır mı? Bilemiyorum. 

10 Mayıs 2020 Pazar

Tüm o anaç duygulara gelsin

Pandemi kısıtlamaları kapsamı biraz gevşetildi. Bugüne kadar aynı çatı altında yaşamayan bireylerin sosyal mesafeyi koruması amacıyla evine misafir kabul etmemesi kuralı artık geçerli değil, bir aile başka bir aileyi evinde ağırlayabiliyor. Hey yavrum hey, kop da gel Belçika kim tutar seni!

Biz kuralı evvelden Özra'larla spontane deldiydik. Resmiyete kavuşunca, bu defa Burçin'leri çağırdık. Bugünün yağmurlu ve serin havasının aksine, dün akşamın tamamını terasta geçirmemize müsaade eden nefis bir hava vardı. Maksat Burçinlerin oğlan Toprak'ın doğumgünü yemeği olarak canının çektiği kuru fasulye pilav menüsünü, memleketten getirdikleri baklaiyatları biten arkadaşlarımızı ağırlamak gibi görünse de, sosyalleşmeye aşırı ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde ilaç gibi geldi. 

Ortamlar, hassasiyetler ortak olunca kaygılar da benzer oluyor. 

Geçirdiğimiz her ne idiyse ya da virüse yakalanma korkumuz... Asıl korkutan hasta olmak değil, anne-baba aynı anda hasta olmak, hastaneye gitmek zorunda kalmak, çocuğumuzu kime, nereye nasıl bırakacağımızın hesaplarını yapmak ... Planlamak, kendi sağlığımızdan önce çocuklarımız ne olacak korkusu... 

Birbirimizden habersiz, aynı anda aynı hisleri aynı korkuları yaşamışız. Dün akşam Burçin'le sohbet ederken bunu fark ettik. 

Gurbette olmanın başka bir takım dinamikleri oluyor, başka korkuları kaygıları...

İlk haftalar henüz işin ciddiyetini kavrayamayan ailelerimize evde kalmaları gerektiğini bir türlü anlatamazken sonunda "bakın ölürsünüz, cenazenize gelemeyiz!" gerçeğini yüzlerine vurmak zorunda kalmak bu gurbetlik... Halimize şükür tabii ama bir ihmale, bir ana bakar her şeyin ters yüz olması ve bu gerçek yazık ki, gurbette olduğunda daha bir acı oluyor...

Anneler günü bugün. 

Ben tüm anaç duyguları kutsuyorum, kutluyorum. Her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa... 

27 Nisan 2020 Pazartesi

Bugün ofis

Tarihe not düşelim, 49 gün sonra ilk kez ofise gittim.
Garipti, farklıydı ve yalnızlık hakimdi ortama.

Kapıdan girince ateşini ölçüyorlar. Ofis binasında gezerken maske takmanı istiyorlar. Ayrıca girer girmez ellerini yıkamanı, elleri sık yıkamanı ve dezenfekte etmeni istiyorlar. Kantinde yemek yok. Masalar tek kişi oturacak şekilde ayarlanmış. Ofis de farklı değil,  dip dibe oturamıyorsun. 

Haftaya pazartesi itibariyle lock down iyice gevşetilecek. Ofisler açılacak ama şartlar var:
- her departman 50% ofiste bulunacak. Yani ben muhtemelen haftada iki gün ofis üç gün evde çalışacağım.
- masalarda 1.5 metre mesafe korunarak oturulabilecek
- toplantı odaları kapasiteleri 50% azaltılıyor

Okullar da kademeli olarak açılıyor. 1-2-6. Sınıflar okula giderken 3-4-5 evde eğitime devam. Maksat fiziksel olarak aynı sınıfta en fazla 10 çocuk bulundurmak, mümkün mertebe sosyal mesafeyi korumak. Teneffüslere de sınıf sınıf çıkaracaklarmış böylece bir sınıfta virüs çıksa, diğer sınıflara sıçraması önlenecek. Bir tür önlem işte. 

İnsan her şeye alışıyor. Ne zeka ne baş parmak ne de acımasızlık, insan oğlunun hayatta kalmasını sağlayan en önemli özelliği uyumlanması. Nasıl evde çalışmaya, yaşamı karantinaya almaya alıştıysak, buna da alışırız, uyumlanırız.

Hayat ufaktan eski haline dönecek mi acaba? 
Yoksa bu dönemde oluşturduğumuz ve alışkanlığa dönüşen yeni davranış biçimleri yeni normlarımız mı olacak?
Yaşamakta olduğumuz bu yeni gerçeklik, yaşamımız haline mi gelecek?
 
Bakalım göreceğiz. Ha unutmadan bugün 49 günlük sütyenfree rahatlık saltanatımın yıkıldığı gün olarak da tarihe geçmesini arz ederim. Ha bir de hamilelik hariç hayatımda ilk defa bu kiloyu gördüğümü de:( 




23 Nisan 2020 Perşembe

Manyak mıyım, neyim?

Kaç gündür gözüm terastaki koltukta. Güneş çıkıyor ben açmaya niyetleniyorum ama duruyorum akabinde, zira feci rüzgar dışarıda durulacak gibi değil. 


Bugün hava durumuna, ve hatta bir haftalık hava durumuna, rüzgar hızına baktım bir cesaret “açalım” dedim, ne olacaksa olsun! 


Ay bir güzel oldu. Yılın bu vakitleri 16:00 civarı bizim terasa gölge gelir, geldiği gibi attım kendimi dışarı, mesaiyi masada, 



mesai sonrası bira keyfini koltukta bitirdim. An itibariyle saat 20:53 henüz güneş batmadı takılıyorum...


Hani öyle şort t-shirt sanmayın canım, eşofmanım çorabım... ama en azından temiz hava. Buna da şükür.


İyiden iyiye bu evde kalma meselesine alıştım. Pazartesi toplantı için iki saatliğine ofise gideceğim bir acayip geliyor. Sokağa çıkınca yürüyemeyecekmişim gibi, arabaya binsem süremeyecekmişim gibi. 


Bana evde olmak öyle bir özgürlük ki, sanki “çık dışarı” deseler isyan edecekmişim gibi...


Manyak mıyım neyim!

14 Nisan 2020 Salı

32.gün

Mehmet Ali Birand’ın programını izlerdik, çocuktuk ama izlerdik. Şimdi Arca’yı böyle bir haber programı izlerken düşünemiyorum.

Türkiye’deyken hayatımızdan çıkardığkmız gazete tvyi saymıyorum, ama her gün twitterdan Türkiye gündemini, Belçika gazetelerinin web sayfalarından da buranın gündemini mutlaka takip ediyoruz. Arca hemen hiç sallamıyor. 

Gerçi o karantinada olmayı da sallamıyor. 

Herkes evde, elinin altında. Arkadaşlarıyla, kuzenleriyle skype üzerinden oyun oynuyor, sohbet ediyor. İsterse dışarı çıkıp top oynuyor. Kitap okuyor, online kodlama kursuna devam ediyor ve ders çalışıyor. Ve tüm bunları yapmaktan da hoşnut görünüyor. 

Çocukların değişimlere ayak uydurmaktaki rahatlıklarından istiyorum! 

Ben de içinde bulunduğumuz bu belirsizliklerle dolu karamsar bakış açısını mümükün mertebe paylaşmamaya çalışıyorum. Açıkçası doğru  mu yapıyorum, bilmiyorum. Ancak tüm kaygılarımızı, 12 yaşında bir çocuğa yüklemenin kine ne faydası olur, işte onu hiç bilmiyorum.

Haziran sonu gelip de, yaz tatilinde İzmir’e gidemeyeceğini anlayıncaya kadar bırakıyorum, takılsın.

Bu sene memlekete gidebileceğimizi sanmıyorum, çünkü;
  1. Bence en az bir yıl daha cebelleşeceğiz
  2. Virüs bitse bile, şirketin kullandırdığı yıllık izinler yüzünden iznim kalmayacak
  3. Büyük ihtimal yazın okullar açılacak ve ilk iki maddeyi çözsek bile okula gidecek bir cüce yüzünden burada kalacağız.

Aman ya var ya sağlık olsun, gerisi hiç mühim değil. Sağlık olsun, insanlar ölmesin, en kısa zamanda normlarımıza geri dönelim. 

Karantinada 32.gününü bitirmekte olan biri için epey sakinim değil mi? Evet, dikkatli okuyucular 32.gün derken karantinayı kast etmiş olduğumu pek ala anlamışlardır. 

Ama hayır sakin değilim!

Kilo alıyorum hem de ekmek bile yapmaya başlamadan!
Saçlarımın kırpmalarını kendim kestim bence iğrenç oldu ama yaşasın bukleler hiç fark edilmiyor.
Hep canım bira içmek istiyor, kötü karbonhidratlı şeyler yemek istiyor
Aklım fikrim makarnada, mantıda!
Ne yoga yapabiliyorum ne meditasyon - yapınca gözümün önüne soslu makarnalar mantarlı risottolar geliyor
Güya geliştirmeye niyetlendiğim Flamancayı koydum kenara. Lanet olsun içimdeki tembele!
Tek tesellim karantinanın dördüncü kitabında ilerleme gösteriyorum. Onu da bir ara anlatırım. 

10 Nisan 2020 Cuma

Karantina manifestosu

Hepimizin birbirimize destek olmamız gerektiğini söyleyip geçici işsizlik alternatifini önümüze koyan bizim büyük patron, sözlerini “artık başka bir gerçekliği yaşıyoruz” diye bitirdi. Sonrasında Japonya’ya topukladığını düşünüyorum zira hala Avrupa’da kalan birkaç Japondan biriydi.

Bu bambaşka gerçekliği kabullenmemiz bekleniyor. Normumuz bu artık. 

Karantina normlarımızda sosyal medyada geçirdiğimiz vakit arttı. 

Sosyal medyanın hayatımız üzerindeki etkileri de...

Karantina otoriteleri belirdi bu arada.
Kilo alma
Egzersiz yap
Kişisel geliş
Online eğitimlere katıl
Hobi edin
Sağlıklı beslen
Ailenle kaliteli zaman geçir
Kitap oku
Bilmem neyi izle 
Sabah pijamanı çıkar
Gün aşırı tartıl ki kilo kontrolünü elden bırakma
Kargo siparişi verme
Bağışıklığını artır
Yoga yap
Ekmek yap
Meditasyon yap

Yapmazsan şerefsizsin!

Ay şiştim!

Ay belki ben kişisel gelişmeyi bırak kişisel özbakımımı bile aksatıyorum!

Bir de tıp otoriteleri ile büyük resimciler var. Çarpışıyor bunlar. Tıp otoritelerini yine en fazla üstten bakmalarıyla eleşetirebilirsin de, yine de ben doktor kibrini bilime saygımdan hoşgörüyorum. Ama o büyük resimciler! Aman yarabbi evlerden uzak. Senaryolar komplo teorileri hiç bitmiyor, hep bir aileler hep bir derinler... hadi bunlara da bişey demiyorum, kendini gerçeklerden soyutlayarak rehabilite etmek isteyebilir insan, yeter ki bana bulaşmasınlar.

Karantina hassas bir dönem, bazı kurallar olmalı kanımca, manifesto tadında, buraya üç ana madde bırakıyorum, isteyen ekleme yapabilir, atış serbest! 

  1. Kimseye ne yapması gerektiğini söyleme (ekmekse ekmek yogaysa yoga kim ne isterse onu yapsın)
  2. Kimseyi kendini rehabilite etme şekilleriyle eleştirme (büyük resimcileri bile eleştirmemeye çalışıyorum)
  3. Kimseyi müsait olup olmadığını sormadan görüntülü arama (özellikle de beni)

7 Nisan 2020 Salı

Aman işte

Sardunyalarım kel kel olmuştu, hepsi açmış. Peyzajından ve renk uyumundan pek memnun değilim, pembenin yanına kırmızıyı yakıştıramamıştım ama geçen yıl bu zamanlar babam diktiği için hiç dokunmadım. Pembeler kırmızılar yan yana takılıyorlar. 

Nergisler geçen rüzgardan epey hasar gördü, boyunları büküldüydü. Birkaç günde bir, birkaç dal kesip vazoya koyuyoruz. Gündüz çalışma masamı akşam da salonu kokutuyor mis.

Çalışma odasının penceresi sokağa bakar. Camın önünde üç kavak ağacı var. Kışın çıplak dallar, beklersin ki yaprağa dursun. 200 metre ötedeki cadde bile seçilir evden. Yazın yapraklarından kavakların, sokağı göremezsin, öyle bir yeşillenir. Şimdiye kadar hep o yapraklar bir günde yeşeriyor sanırdım, öyle bir farkındalıktan uzakmışız. Meğer evvela minik tomurcuklar ardından minik yapraklar bitiyormuş.

Yok hiç öyle bu karantina güzellemesi yapacak değilim. Feci bir tepki var içimde ve bu karantina konsepti, 25.günü bitirmekte olduğumuz bu saatlerde ziyadesiyle sıkmış durumda şahsımı.

Kitap okuyamıyorum. Üçüncü kitaptayım ... yarım bıraktığım.

Deli manyak gibi çalışıyorum, bana karantinada olmak işte yavaşlığı sakinliği getirmedi. Ama şirketim önümüzdeki iki ay sekiz gün çalışmamamı söylüyor. Bunun bir tık ötesini ne sen sor ne ben söyleyeyim. Herkes aynı durumda bilmez miyim:(

Evde iyi idare ediyoruz da sık sık hastalanmalar olmasa daha iyi olacağız. İlkerin boğazı ağrımaya başladı, doktora gitti. Hani yani belki antibiyotiklik bir şeydir diye. Doktor boğaz ağrısını duyunca hayalet görmüşe dönmüş. Corona şüphesinde kimse doktora hastaneye gitmiyor. Benim aylar evvel alınmış jinekolog randevum iptal edildi. Aciller hariç hastaneye gitmek yasak. Hastanelik olmak için nefes alamaman gerekiyor. Eh haliyle hemen hemen kimseye test yapılmıyor. Dolayısıyla test sayısı az fakat vaka ve nüfusa göre ölüm oranı o kadar yüksek ki, kafayı yiyeceğiz! 

Yani bacım kardeşim senin anlayacağın bizim Türkiye’nin değişik bir versiyonuyla baş başayız. Allah cümlemizin sonunu hayır etsin der, gözlerinizden öperim.

1 Nisan 2020 Çarşamba

Corona günlerinde sosyal hayat

Kaç gündür duş almıyordum, ha bugün ha yarın sallıyordum. En son bizim kızlarla zoomdan kitap kulübü yapacağımız zaman saçlarım şekillendirici gördü yani... Saçlarımı ne sor ne ben söyleyeyim. Derken öğlene doğru bizim departmandan yeni yılın (Japon firmalarında iş yılı nisanda başlar) kutlamasını işten sonra skype’tan görüntülü yapalım, kadeh kaldıralım önerisi geldiğinde toplantıdaydım bir baktım herkes tamam demiş. Ayol bu kafanın insan içine çıkacak hali mi var diyemedim. Neyse ki mesaiye erken başlıyorum da 16:00’da paydos edip duş aldım, saçı başı insan içine çıkılacak forma getirdim. Bizim müdür diyor ki, haa arkadaşlar demek confrence call yaptığımızda böyle görünüyorsunuz, hmmm evet benim saçlar hep şekil önümden çekil!

23 Mart 2020 Pazartesi

Meğer ben evcimenmişim

Evcimen olduğumu biliyordum, çok sosyalleştikten sonra şarj olmak için yalnızlığa ihtiyaç duyduğumu, kendimle vakit geçirmekten müthiş keyif aldığımı, kendimle baş başa iken yapmak istediklerimin upuzun bir liste olduğunu, yalnız çalışmaktan keyif aldığımı... biliyordum. 

Şöyle diyeyim, sabah işe giderken çıkardığım pijamalarımı daha çıkarırken özlüyorum ben, öyle bir münzeviyim. 

Ama bu derece manyak olduğumu bilmiyordum!

21 Mart 2020 Cumartesi

Karantina günleri - 9.günden bildiriyorum

Takvimler 5.günü gösteresiye kadar soğuk algınlığı olduğundan emindim. Çünkü yorgunluk, halsizlik , hafif boğaz ağrısı ve maksimum 37,3'e çıkan ateş dışında bir sıkıntım yoktu. Karantinamın 5.gününde İlker'de de benzer belirtiler görüldü. Tırstım. Doktoru tekrar arayıp bilgi verdim.

13 Mart 2020 Cuma

Karantina günleri

Belçika’da gün geçmiyor ki, corona virüsle ilgili bir açıklama, önlem vs gelmesin. 

Özellikle son bir haftadır her gün yeni bir güncelleme. 

Dün İlker’in dil kursu derslere ara verdi, Arca’nın futbol takımından ve kodlama kursundan iptal bilgisi geldi.

8 Mart 2020 Pazar

Bu ara...

Çok zamanım yok.

Birazdan fırında pişmekte olan balıklara eşlik edecek salataları yapmak üzere kalkıp mutfağa gideceğim, yani bana ve blogla geçirdiğim sürenin sonuna geldik.

Bir pazar gününün hakkını verdik kanımca. Kitap fuarı vardı, aslında İlker yapı fuarını gezerken biz de Arca ile kitap fuarı gezecektik ama virüs filan yemedi, vazgeçtik. Günün tek ev dışı etkinliği sabah kahvaltıyı yapmadan balık ve sebze pazarına gitmek oldu. Özlemişim. Sebzeler meyveler çeşit çeşit balıklar... Epeydir gitmemiştim. Şanslıymışız ki, çıkmaya yakın yağmur başladı ve bütün gün aralıksız devam etti. Öyle de güzel yağıyor ki şerefsiz! Usul usul ince ince... Yağmuru çok sevdiğimi söylediğim bu memleketin yerlileri garipsiyor beni ama napayım seviyorum işte.

5 Mart 2020 Perşembe

Yeni yayın dönemi

Sabah 07:30 işbaşı 16:10 paydos. Son bir haftadır böyle.
Neden? Çünkü İlker dil kursunda bir seviye daha atladı (yakında Flamanca özel ders vermeye başlayacak - hayır kıskanmıyorum) ve bu yeni seviye öğretmeni sadece öğleden sonra ders yapabiliyor ve dolayısıyla İlker Arca'nın okuldan gelişine yetişemiyor.

Yaşasın esnek çalışma saatleri !

28 Şubat 2020 Cuma

Ne haftaydı ama!

Karbonhidrat krizimi üç tabak evet 3, acılı bulgur pilavıyla gidermeye çalıştım. Yok kesmedi. 

Asabiyetim, bu akşam itibariyle Arcaya 478475829 defa güzellikle, 38474762 defa da sesler yükseltilerek anlatılmış aynı şeyin bir daha yapılmasını müteakip (elde apple tv kumandası hoplatıp düşürmek. Hani ne zaman bozacak acaba?) boynumdaki damarlar çıkasıya kadar bağırmamla da serinlemedi. Bak hala sinirliyim. Gözüme gözükmemesini salık verdim zira gözüm feci halde dönmüş durumda!

24 Şubat 2020 Pazartesi

Çocuk demeye dilim varmıyor

Ne yalan söyleyeyim varmıyor.

Ben bu kadar çabuk büyüyeceğini hesaba katmamıştım. Önergenliğe birkaç yılın vardır, diyordum. Hazır değildim.

Çocukluğunun tadını ne ara çıkaracağız biz? Benimkine zerre benzemeyen çocukluğuna yeni yeni alışırken, şimdi bir de bu çıktı başımıza. Sorgulamalar, kendine bir fazladan güvenmeler, bir haller, bir bilmişlikler. Her daim belirgin ukalalığının son aylarda iyice tavan yapması... Diğer yandan mütemadiyen artan ayarsızlıklar.

23 Şubat 2020 Pazar

Ve yine yeniden saçlarım

Bu yaştan sonra yeni şeyler öğrendim bir yaşıma daha girdim.

Hem de inanmayacaksınız ama saçlarım hakkında!

Benim saçlarımla derdim malumunuz.
Sanırım 35 yaşıma kadar saçlarımdan istikrarla nefret ettim. Ve bunu dile getirmekte sakınca görmedim. 

O allah vergisi bukleleri düzleştirmek için yaptığım yatırımı, altına yatırsaydım, bugün küçük çapta bir servet sahibiydim (altının rekor yükselişine atıfta bulunan, toplumun nabzını tutan blogger emojisi olsaydı bendim o!) .

18 Şubat 2020 Salı

"Arca oğlum senin annen bir salaktı" Vol.27

Evin muhteşem yemeklerini, hani instagram storyde paylaştıklarımı, #muhteremmutfakta diye taglediklerimi İlker yapar. Benim payıma tencere yemekleri düşer. Neden? Çünkü ben pratiğim ve tencere yemekleri hafta içi akşamlarının sağlıklı seçimleridir, makarna haşlayıverelim önerisine cazip alternatiftir.

Söylemesi ayıp portföyüm geniş.

16 Şubat 2020 Pazar

Cinsiyet ayrımcılığı mı ? İçselleştirilmiş kaideler mi ?

İlk içtiğim alkollü içki olduğundan mı bilinmez birayı hep çok sevdim. Babam içeceksek onunla içmemizi isterdi. Tombul efes şişesiyle tanıştığımda henüz liseye gitmiyordum, babamın rakı kadehine tokuşturduydum. 

O günden beri en çok birayı severim. Şarap da candır, rakı ayrı keyiftir eyvallah lakin biranın yeri hep ayrıdır. Ne ilginçtir ki, dünyanın en iyi biralarına sahip bir ülkede yaşamak nasip oldu. Ama konumuz bu değil. 

13 Şubat 2020 Perşembe

Önfikirler

Bazı kalıplaşmış önfikirlerimiz var. Bak önyargı demiyorum. Önyargı daha kemikleşmiş bir şey belki kurtulması daha zor. Ben daha ziyade önfikir konusuna odaklanıyorum.

Önfikir, bir şey hakkında kendi kendimize yarattığımız bakış açısı ve bu bakış açısını benimsediğimizde bir başkasına yer açmıyoruz, yani aynı çemberin içinde koşup duruyor ve yol alamıyoruz.

Çok basit bir örnek vereyim.

11 Şubat 2020 Salı

Clouseau

Çığda onlarca insanımızın öldüğü gündü.
Bir uçağın pistten çıkıp üç kişinin ölümüne sebep olduğu gündü. 
Henüz depremin etkisini üzerimizden atamamıştık.

O gün...
Flamanca dersinde Belçika gündemi üzerine bomba gibi düşen haberi konuştuk. 

Sıkı durun!