Aşık olmayın. Mümkünse yani.
Kimseyi öyle çok fazla sevmeyin çünkü onun kılı dönse senin canın yanıyor. Kaybetme korkusu, kaygı bozuklukları, allah ne verdiyse tüm enerjini ele geçiriyor. Yani en azından bana böyle oluyor.
Ağrı eşiği çok yüksek olan ve mızmızlanmak gibi bir adeti olmayan muhterem kocam, son iki aydır sürekli bir karın ağrısı şikayetiyle tüm neşesini, enerjisini kaybetmiş haldeydi. Ya ben? Çok affedersin bok gibiydim.
Allah biliyor ya, hastalık sevmiyorum, bir yerim ağrısa bilmezden gelirim, başkası hasta olsa sinirlenirim. Şefkat yoksunu iğrenç bir insanım, muhtemelen savunma mekanizması.
Fark ettim ki, hayat denen yolun engebeleri ne olursa olsun neşemi koruyabiliyorum da, bir tek sağlık söz konusu olunca tökezliyorum, hatta tepetaklak geliyorum. Geçtiğimiz iki ayın farkındalığı da bu olsun, n’apalım.
İlker’in tomografi sonuçları çıktı, biz de soluğu doktorda aldık. Yalnız gönderir miyim! Ben de gideceğim ki, kendim duyacağım. Toplantıları filan ona göre düzenledim, gittik. Pis muhterem, doktorla flamanca konuşuyor bir de diyor ki “ciddi bir şeylerse Flamanca söyle, değilse ingilizce söyleme sakın.” anlamadım sanıyor. Bende durum “anlıyorum ama konuşamıyorum” seviyesi nitekim, anladım ve bastım yaygarayı. İngilizce konuşulacak!Konuşuldu.
Ameliyattan korktuğumuz safra kesesinde sorun yok, karaciğer fonksiyonları fena. Şimdilik ilaç vermedi - bu Belçikalı doktorların ilaçtan yana elleri pek korkak maalesef - ama diyet dedi, kolesterolü düşüreceksin dedi, altı ay sonra bir daha bakacağız dedi. Ve ben de dedim ki, yaşam stili değişecek, her gün spor yapacak, o göbek gidecek, o karın ağrısı bitecek gerekirse vejeteryan olunacak … dedim ama kimse pek sallamadı.
Evvela doktorun dedikleri İlkerin aklına pek yatmadı, karaciğer yağlanmasından bu kadar ağrı çekilir miymiş, bu daha ciddi bir şey olabilir miymiş? Sonra saatlerce tıbbi makale okudu, ikna oldu.
Aman pek iyi oldu. Karaciğeri düzeltmek için ne gerekliymiş her şeyi öğrenmiş oldu. Muhterem kocam asla vejeteryan olmayacak biliyoruz - zira daha dün Master Chefte sakatat tariflerine halleniyordu- ama en azından kırmızı eti haftada bire düşürmeye, her hafta balık yemeye, bazı sebzeleri hayatımıza katmaya (liste pek kısa) ve brokoli salatasını fırın tavuğun yanında yeme konusunda bir motivasyon inşa etti, mutluyum gururluyum.
Hayır tam da “muhterem mutfakta” konseptiyle instagram videoları çekmeye içerik üretmeye ikna etmiştim, o motivasyon güme gitti, ona yanarım. Aman yemişim içeriğini, benim muhterem ameliyat filan olmayacak ya… varsın ot çöp yesin, varsın kırmızı et yemesin…
Benim neşe loading back ;)
Bkz. Fırın tavuk göğüs ve brokoli salatası. Allahım bu menüleri de mi görecektik 🤣