Tütsümü yaktım, çayımı koydum, televizyonu kapattım. Bugünü kayıtlara geçirmek için geldim.
Başarı, mutluluk gibi günümüzde hedeflere konan olgulara uzun süre kafa yordum. İşin içinden çıkamadığım, ikilemde kaldığım zamanlar oldu, kafamda bir yere oturtmak zaman aldı, ama oldu. Artık benim için başarı da mutluluk da net.
Yapabileceğinin en iyisini yapıyorsan ve sonuçta tatmin olduğunu hissediyorsan, başarılısındır.
Huzurunu ve neşeni, hiçbir şeyin kaçırmasına izin vermiyorsan, dengeni muhafaza edebiliyorsan mutlusundur.
Mutluluğun formülü çok açık ama sen ben ve bebek değil tabii ki. Denge.
Bir toplantıdan diğerine sürüklendiğin, aralarda birileri seninle konuşmak isterken çişini yapmayı unuttuğunu fark ettiğin günlerde denge kurmak her zaman kolay olmuyor. Böyle zamanlar için evden çalışma opsiyonu süper bir icat! Neredeyse pandemiye şükredeceğim.
Sabah yedide işbaşı yapmayı da sağlıyor, çamaşırları yıkamanı da, hatta öğle tatilinde zeytinyağlı taze fasulye pişirmeyi de. Laf aramızda pek güzel yaparım, hem de bizim ayşekadın fasulyesi bile değil, Fas’tan çalı fasulye peh!
Neyse sabah yedide işbaşı yapınca, girmeme gerek olmayan toplantıları atlayıp tüm hafta yoğunlaşamadığım işlerime vakit ayırınca, hem az önce saydığım tüm ev işlerini hallettim hem de üç buçukta dükkanı pardon bilgisayarı kapatıp kendimi dışarı attım.
Önce internetten aldığım pantolonu iade etmek için postaneye uğradım. Bayılıyorum Brüksellilerin Flamanca konuşamamasına. Gişedeki kız, mahçup oldu, Flamanca konuşamıyorum filan diye kıvrandı, hemen ingilizceye döndük, canıma minnet.
Sonra atladım tramvaya merkeze indim. İşlerimi, yarın Arca’nın maçından sonra da halledebilirdim ama neden cumartesi günümü koştur koştur iş halletmeye vakfedeyim ki?
Kuafördeyken içip çok beğendiğim, - hatta Zeynep’e (Tea Pot) o karışımdan numune gönderecektim de yap bunu iyi satar dediydim - çayın dükkanı açılmış merkeze, çocuk gibi sevindim. Hemen bir paket aldım, bir an evvel eve dönüp çayı içmeyi hayal ettiğime şaşırdım. Harbiden bu nasıl bir naifliktir?
Tramvaya binmeden hemen önce alıp bez çantaya attığım taze çekilmiş kahveler, paketin üzerinden mis gibi koktu, tramvayı kokuttu. Eve geldiğimde Zeynep’in kızı Duru’dan mesajlar vardı, bize geleceği tarihle ilgili yazıştık, çayı bulmuştum, Duru geldiğinde annesine götürebilecekti, Türk çay severleri de çok yakında benim favorime ulaşacaktı.
Çayımı demledim, Arca’yı beklerken İlker’le konuştum. Evet kendisi İzmir’de üç gündür, her gece rakı balık. Allah sonumuzu hayır etsin. Ki tembihledim, yeme dedim, az ye az iç dedim ama kim sallıyor ki beni?
Arca geldi, mis gibi taze fasulyemizi gömdük.
Her akşam olduğu gibi, porselen demliğimde Türk çayımı demledim, Türk dizimi açtım, ve işte buradayım.
Bugünü bitirmeden önce, kayıtlara geçirmek için.
Bugün aferin dedim kendime. Evden çalıştığım için, işlerin altında yığılmadığım için, hayır diyebildiğim için, fazla mesai yapmadığım için, kendimi eve kapatmadığım için….
Bugün kendimi başarılı ve mutlu hissettiğim için.
Bir de bunları yapamadığım başka bir gün blog sayfalarıma sığınacak olursam, bu satırları okuyup kendime gelmek için.