Her sabah en geç yedi buçuk civarı evden çıkıyorum. Caddeye inen ağaçlı bir patika var, şanslıysam sokak köpekleri çetesine rastlamadan metroya kadar bir beş dakika kadar yürüyorum.
Her sabah ablamların evinin önünden geçiyorum, çoktan işin okulun yolunu tuttuklarını bilmeme rağmen pencerelerine bir bakmadan geçmiyorum. Bazen şanslıysam Mustafa’yı görüyorum, enişteyle ablamlara selam gönderiyorum.
Her sabah çantamdan kent kartımı çıkarırken gişenin önündeki saate bakıyorum, 07:40’ı geçmediyse, tamam, aktarma otobüsüne muhtemelen yetişirim.
Her sabah metroda ayakta kitap okuyorum. Hiçbir yere tutunmadan ve elim kolum dolu iken dengede kalma diye bir başarı varsa, beni tek geçebilirsiniz. Bazen şanslıysam Üçyol’da ya da en kötü Halkapınar’da oturacak bir yer buluyorum. Bunun için geliştirdiğim bazı özel hamlelerim var. Mesela, ilk bindiğimde kapıya yakın koltukların önünde duruyorum. Üçyol’da inecekler ortaya oturmaz, kalabalık oluyor. Baktım Üçyol’da inen yok ortaya yanaşırım. Ortası iyidir. Sağ mı sol mu, hangi tarafta oturanların daha önce kalkacağına dair ufak bir oyun oynarım.
Yolcu uyuyorsa mesela, Halkapınar’dan sonradır onun ineceği durak. Ya da paltosunu çıkarmış kitap okuyorsa, o da son duraklara kadar kalkmaz. Üzerini çıkarmamış, hemen her durakta kıpırdananlar ineceği durağı kaçırmamaya çalışan tiplerdir, yanaş bunlara. Bir de kalkana yol veriyormuş gibi yanında ayakta duran gencin önünü kesmeye bak, on yedi yaşında senden benden hayat yorgunu bunlar, hiç gözünün yaşına bakmaz korlar popolarını koltuğa kalırsın ayakta. Bazen şanslıysam, bu gençlerden bazıları oturmayıp ayakta kitap okuyan ablalarına koltuğu bırakmayı tercih ediyorlar.
Ve bazen oturan yolcuların kafalarının üzerinde inecekleri durağı bildiren bir tabelanın bulunması üzerine icatlar yaparken buluyorum kendimi, sadece benim görebileceğim bir tabela ama :)
Her sabah metrodan iner inmez aktarma otobüse yetişmek için koşuyorum. Bazen yakalayamamış oluyorum, olsun, durakta ayakta kitap okumak diye bir lüksüm var çok şükür. Üstelik sonradan gelen otobüste oturacağımın garantisi var, yani bu bile iyi bir şey…
Ama bazen şanslıysam yakalıyorum otobüsü tabii son anda bindiğim için mutlaka ayakta kalıyorum. Böyle zamanlarda ortalara ilerliyorum, orada durak arkadaşlarımı bulacağımı biliyorum. Orta kapının hemen arkasına sağ tarafa otururlar. BAL durağında inecekleri için kapıya yakın olmaları gerekir.
Sigaradan iyice çatallaşmış sesiyle lise öğrencilerini, hayranlık duyduğum bir özgüvenle azarlayan irice hanım, kuvvetle muhtemel Forum’un karşısındaki villalardan birinde çalışıyor. Yaz kış kot giyer, yer yer kırlaşmış saçlarını hep arkadan toplar. Sesi hep yüksek desibelden çıkar ve koltuğun sağ tarafına oturur. Yanına ufak tefek, türbanlı, güleç yüzlü bir kadın oturur. Arkadaş bunlar, akşam eve nasıl gittiklerini, havaları, yazlık kışlıkları, trafiği konuşurlar. Bazen de kocalarını. Türbanlı güleç yüzlü kadın aynı villaların arasındaki anaokullarından birinde çalışıyor bence. Elleri hep kırmızı. Temizlikten ya da bulaşıktan, belki de aşçılık yapıyordur. Evlendikten sonra kilo alanlardan, alyansı sıkıyor artık. Göbeğinin üzerinde pazardan satın aldığı suni deri çantasını sımsıkı tutuyor. Bazen bu ikilinin önünde başka bir hanım ayakta durur. Onun ineceği durak benimkinden de uzak. Bu iki arkadaş indi mi biz onların koltuğuna oturup, yol arkadaşı oluyoruz. Kocası iş hastalığından muzdarip, evde yatıyor bütün gün. Bu kadının getirdikleri maaşla evi döndürüyor, baksan asgari ücret var yok. Temizlik şirketine bağlı, diğer ikisine de öneriyor ama yok irice kadın villadan memnun, sigortası zaten yatıyor, şimdilik istemem diyor. Güleç yüzlü olanın biraz aklı kaldı aslında, yeri yurdu işvereni belli olsun istiyor.
Emeğiyle çalışan kadınlar.
Her sabah benim gibi kim bilir şehrin hangi mahallesinden hangi vasıtayla aktarmaya biniyorlar ve günlerinin büyük kısmını geçirecekleri yerlere dağılıyorlar, dağılıyoruz...
Onlar sohbet ediyor, ben kitap okuyorum.
Onlar suni deri çanta taşıyor, kotla işe gidiyor, ben suni derinin biraz iyi tasarımlısını taşıyorum, bir de kot giymiyorum.
Belki biraz da kazançlarımız farklı.
Onlar da işçi ben de işçiyim.
Beyaz yakalı filan diyorsun da hikaye, patron mu sanıyorsun kendini?
Sen de patrona üç kuruş fazla kazandırmak için çalışıyorsun, onlar da emeğiyle var olmaya çalışıyor.
Hepimiz aynı aktarma otobüsünün yolcularıyız. İşçi bayramı hepimize kutlu olsun.
7 yorum:
Kutlu olsun.
Güzel aktarım.
Selamlar,
Nasil guzel bir yazidir bu gozlerim doldu
Okumak istiyorum, matrak kitapmis. Arkadaslarin arkadasi bir arkadas yazmis da oyle haberim oldu. Ozellikle son yazdiklarin hatirlatti. B.
http://www.idefix.com/kitap/mezeleri-guzel-bir-beyaz-yakalinin-itiraflari-erdem-aksakal/tanim.asp?sid=V8T56SA8BG5GA3N7MHXR
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/haber/hafta-sonu/patronuz-saniyorlar-26446
http://www.hurriyetkampus.com/haberler/gundem/erdem-aksakal-sorulari-cevapladi
Harika olmuş yazınız. Hele bazı bölümler. .. İşçi kadınlar hakkındaki tahminler.... Hem nesnel hem de dokunaklı bir yanı var sanki. Hepimizin bayramı kutlu olsun bu arada.
Nasıl güzel bir yazı :)
İşçi bayramımız kutlu olsun. Çok güzel bir tespit olmuş. Hislerimiz aynı ancak aktarabilme becerimiz çok farklı. Kitap okur gibi hissettim ve biliyorum bir gün bir kitabını mutlaka okuyacağım.
Nasıl güzel bir gözlem yeteneği ve nasıl güzel bir aktarımdır bu..Yeliz yaz artık şu kitabı da okuyalım lütfen,ben çok seviyorum senin yazılarını. Ve tabii hepimizin İşçi Bayramı kutlu olsun..
Yorum Gönder