8 Nisan 2016 Cuma

6 dakika: RUHUM

Babam telefon etti. Tahta bavulunu anlattığım yazıyı kahkahalarla okumuşlar sabah, paylaşmak istemiş. Sen nasıl yazıyorsun öyle dedi, nasıl zaman buluyorsun ve birkaç satır değil ki cidden uzun uzun yazıyorsun dedi. (Bir mühendisin, bir teknik adamın yazmaya yaklaşımını okudunuz:) )

Cevap veremedim. Cevap veremezsin. Yazmak yaşamsal ihtiyaçlarından biri ise, cevap veremezsin.

Yazmanın benim için bir terapi olduğunu unutmuşum. Bir süredir yazılarımın seyrekleştiğini ve değiştiğini fark eden sevgili Ahu’nun, “hayırdır, neyin var” diye sorduğu mailine cevap yazarken fark ettim. Önce yoğunluk, iş güç dedim ama ben bundan bile daha yoğun olduğum zamanlarda birkaç satır olsun yazmayı ihmal etmemiştim. Sonra fark ettim ki, gündem beni çok yaraladı, çok ağır geldi bana. Bombaların ardından bomba gibi düşen çocuk tecavüzlerinden çok etkilendim. Her zamankinden daha fazla. Bu ister istemez her şeyime, yazılarıma bile bir şekilde yansıdı.

Halbuki yazmak benim için terapi ve bu blog bir özgürlük alanı. Yazdıklarımın beğenilip beğenilmeyeceği kaygısını duymadan yazıyorum ve koyuyorum, beğenen payına düşeni alıyor, beğenmeyenin canı sağ oluyor. Galiba benim özgürlüğüm burada başlıyor, kimse için değil kendi iyiliğim için yazmakta başlıyor, en büyük özgürlük başkaları ne düşünür kaygısında sıyrılmakmış meğer.


Bir kelime ve hiç aralıksız, 6 dakika boyunca aklına geldiği gibi yazmak. Bir oyun da diyebilirsin bir terapi de (oyun zaten terapi değil midir:))

Biz bunu kitap kulübü atölyesi olarak yapmak istemiştik, hatta yaptık da ama sonra sabahlara kaydı ritüel. Yazabilen yazdı. Benim sabahlarım günün en yoğun zamanı olduğu için hemen hepsini kaçırdım.

Geçtiğimiz aylarda Macera Kitabım'ın yazarı Özlem Öztürk tüm inceliğiyle Yeşim Cimcoz'un 6 dakika kartlarını gönderince, bende yeniden bir heves peyda oldu.

Bugün kahve arası 6 dakikamı buna ayırdım. Çektiğim kelime "ruhum". Yapabildikçe, yazabildikçe 6 dakika'larımı paylaşacağım, dahasını da okumak isterseniz sizi bizim kulübün bloguna alalım. En nasıl yazarım diyenden bile öyle güzel dokunuşlar dökülüyor ki, hayret edersin. 
6 dakika yaratıcı yazı oyunu


Ruhum bedenimden ayrıldı. Sanki tavanda asılı bir örümcek gibiyim şimdi, izliyorum olanı biteni. Yalnız ölmek fenaymış, derlerdi de inanmazdım. Başında bir ağlayanın yok, bedenin yapayalnız. Bedeninle birlikte utancından da sıyrılıyormuş insan ölünce. Kaybettiğim tek his o, utanç. Biri şimdi odaya girse, ölüm saatimi not etmeye mesela, ben boylu boyunca çırılçıplak yatıyorum ve hiç utanmıyorum. Utancımdan sıyrılmak için ölmem gerektiğini keşke daha önce söyleselerdi, daha önce ölürdüm, geç kalmışım.

5 yorum:

Nil dedi ki...

Off. Çok güzel yazmışsın ama.

Mini oda.blogspot.com dedi ki...

6 dakika iyi fikirmiş. Ve kaleminize sağlık.

okuyanguzel dedi ki...

Pardon ama senin yazılarını beğenmeyende mi var? Ben hiç rastlamadım daha.

Ben de sana neden sık yazmıyorsun diye sormayı düşünüyordum birkaç haftadır çünkü gerçekten yazı aralıkları çok uzamaya başlamıştı. Sonra kendime dedim ki kadını sık boğaz etme.Zaten yoğun çalışıyor. İş güç çocuk ev....

Lütfen daha sık yaz böyle günler geçmiyor.

CEREN dedi ki...

Sana mail atıp "hayırdır,neden yazmıyorsun?" demek benim de aklımdan geçmişti ama sonra çekindim açıkçası," ne bu samimiyet arkadaş,ya yazmak istemiyor ya da müsait değil ki yazmıyor " dedim kendi kendime..Bu oyunu bilmiyordum ama yazdıklarına da bayıldım, sen hep yaz Yeliz..İster 6 dakikalık olsun, ister 6 sayfalık, sen hep yaz, biz de okuyalım :) Sevgiler..

Asortik Krep dedi ki...

6 dakikalıklar da çok güzel geldi bana.. Gerçi diğerlerinin de hastasıyım.. :)