23 Eylül 2016 Cuma

Persephone sen misin? Daha gitmedin mi?

Sabah bakkala giden (muzlu süt için yer cücesi tarafından zorla gönderilen) İlker, "sabah serini var, üzerine bir şey al", dedi. Halbuki ben daha kot monta hazır değilim, ayağımda spor ayakkabı üzerimde incecik elbiseyle çıkmak üzereydim. Dünkü yağmurlu İstanbul’un serin sonbahar havasını hatırlayınca, buna da şükür dedim içimden, hala ılık buralar.

Her sabah metroya bir patikadan iniyorum. Sağı solu ağaçlı. Mevsimleri ve mevsimlerin birbirine dönüşmelerini, o patikada yaptığım yürüyüş sırasında fark etmek çok keyifli oluyor.


Bugün, 23 Eylül Ekinoks, yani gece ile gündüz eşit, sonbaharın resmi başlangıcı bugün. Ve Persephone’un yerin altındaki aşkına kavuşma zamanı geldi. İlkbahar ve yazın yeryüzü üzerinde saçtığı neşe, sona eriyor ve doğa uykuya dalıyor, bahara kadar mevsim kışa dönüyor.

Doğanın geçici ölümüne üzülmeli mi? Yoksa aşıkların kavuşmasına sevinmeli mi?

Kışı sevmeyen ve titreten ilk sonbahar rüzgarlarıyla yüzü asılan bir bahar çocuğu olarak bu mitolojik hikayeyi okuduktan sonra bakış açım değişti, artık yer altında uykuya çekilen aşıklara seviniyorum, nasıl olsa Persephone’un sözü var Demeter'e, annesine, bahar geldi mi yine yeryüzüne çıkacak ve doğayı neşesiyle kutsayacak.

İçimde kabullenmenin (doğa lan bu, ya n’apacaktım! Küresel ısınma da bir yere kadar!) verdiği o derin huzur ve gülümseme ile istasyonun merdivenlerinden inmeye başladım. O da ne? Bir ağustos böceği, nasıl olmuşsa girmiş bir yerlere, sesi istasyonun girişindeki duvarlarda yankılanıyor.

Persephone sen misin? Daha gitmedin mi?

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ 

Öyküyü merak edenler için;


Sonbahar ekinoksu birçok mitolojide yer eder ama en yaygın bilineni Antik Yunan mitolojisinden geçen Kore’nin kaçırılmasıdır.
Çok özetle, Yer altı Tanrısı Hades, Kore’yi bakire Tanrıça’yı gördüğü anda ona aşık olur. Kore, bakire anlamına gelir. Hades, Zeus veya Posiedon gibi sürekli aşık olan ve dünyevi ilişkilere giren bir tanrı değildir. En ağır başlı ve ölümün sessiz bilgeliğine sahip bir Tanrı olarak, aşık olmuştur bir kere, hem de çok derinden ve yürekten… Ama o Hades’tir, ölümün Tanrısı ve karanlığın lordu. Kimsenin girmek istemediği bir alana hükmetmeyi seçmiştir en büyük kardeş olarak, herkesin korktuğu karanlığı bir pelerin gibi giymeyi seçmiştir. Ve o karanlık ile yalnızlığında, Kore’ye, aşık olduğu o güzel Tanrıça’ya bağlanmıştır bir kere. Kaçırmaktan da başka şansı yoktur, O’ndan ve onun diyarından çok korkulduğu için.
Kore, bir gün çiçek toplarken, çok parlak ve muhteşem güzellikte bir Nergis görür. O denli muhteşemdir ki… Kore onu koparmak istediği sırada tüm yer sallanmaya veya yarılmaya başlar. Karanlığın içinden karanlık diyarın efendisi Hades yükselir.Ve Kore’yi yer altı diyarına kaçırır. Ona bir ziyafet çeker. Ölüler diyarının bir kuralı vardır, ölüler diyarından herhangi bir şey yiyen kişi, sonsuza kadar oradan çıkamaz. Kore, Hades’in ona sunduğu narın cazibesine kapılır ve dayanamayıp narı tüketir. Artık Hades ona “Persephone” demeye başlar artık o da bir ölüm getirendir… Belki de o nar, ölüler diyarının meyvesi, Hades’in o denli saf ve derin sevgisini taşıyordur ki, Persephone’un bu gerçek sevgiye hayır demesi olası olmamıştır. Ve sonsuza kadar ölüler diyarının bir parçası haline gelir bakire Tanrıça. Böylece kutsal evlilik gerçekleşir ve Persephone, yaşamın genç bakiresi, ölüler diyarının leydisi olur.
Persephone’un annesi, bereket ve hasat Tanrıçası Demeter, o sırada acı içinde kıvranmaktadır. Çünkü kızının çığlığını duymuş ama ona yetişememiştir. Çocuğunu kaybeden bir annenin yapamayacağı bir şey yoktur… 9 gün boyunca yaşlı bir kadın kılığında her yeri dolanır ama bulamaz biricik kızını. Ve kutsamaların Dünya’nın üzerinden çeker ve tüm tanrıların üzerinden. Yas tutar ve kış hükmeder Dünya’ya.
İnsanların ağlamaları ve duaları en nihayetinde gökleri titretir ve Zeus, Demeter ile konuşarak kızının ölüler diyarına ait olduğuna ikna etmeye çalışır. Ama Demeter’in ikna olmaya niyeti yoktur… Persephone ise Hades’in mütevaziliğine ve derinliğine çoktan aşık olmuştur, onun da pek niyeti yoktur oradan çıkmaya.
En nihayetinde ulu Zeus, bir orta yol bulur ve Hades, Persephone ve Demeter ile bir anlaşma ortaya koyar çünkü insanlığa dengeyi yeniden getirmelidir. Persephone mevsimin bir kısmını yer altı diyarında geçirecektir, bir kısmını ise yer üstünde ve hepsi bu konuda anlaşır.
Antik Yunan mitlerine göre, bahar ve yaz boyunca Persephone Dünya üzerinde yürür, sonbahar ekinoksunda yer altına geri döner ve Demeter yas tutmaya başlar. Yası boyunca kış hükmeder Dünya’ya. Kış gelir ama yer altında aşıklar buluşur. ve Persephone Dünya üzerine çıktığında, Demeter sevinir ve bahar gelir. Ama aynı zamanda buruk bir ayrılıktır bu.
Bu mitoloji bizlere ölüm ve yaşam arasındaki dengeyi tanımlar. Nar, ölümün içinde var olan yaşamın ateşidir. Nar kelimesinin aynı zamanda ateş anlamına gelmesi tesadüf değildir. Nar kuraklığa ve aşırı soğuğa dayanabilen bir kış meyvesi olarak ölümün sonsuzluğunu da temsil eder. Tüm o kışın soğuğunda, ölümün ve zorlu koşulların ortasında, kıpkırmızı rengiyle yavaşça ortaya çıkan nar meyvesi, insanlara kan, güç, yaşam sağlayacak olan Hades ve Persephone'un tutku ateşinin meyvesi olarak kış aylarınca rehberlik edecektir. Kış boyunca, yaşam ateşi olarak insanları ve hayvanları hayatta tutacak olan meyvelerden biridir.
Sonbahar ekinoksuyla birlikte Tanrı, eril veçhe ölmeye başlar, kendini feda eder. Ama bu bir ölüm değildir aslında, Toprak annenin rahmine geri çekilmedir, karanlığa ve kış boyu enerjisini orada saklayacak ve oradan yeniden doğacaktır.
Bu mit ile Bakire Tanrıça’nın, Anne Tanrıça’ya dönüşümünü (Demeter) ve artık Anne formundan, Yaşlı Koca karı formuna, Karanlık Tanrıça oluşuna şahit oluruz. (Persephone). Bu bize gelen kışı anlatır. Yine de tam bu anda iki zaman arasında, yaşam ve ölüm arasında bir denge vardır.


6 yorum:

dlkgzr dedi ki...

çok güzel bir paylaşım ...

parıldayan çiçek dedi ki...

Çok güzel teşekkürler.

Gokyuzu99 dedi ki...

Sıla'dan dinlemedin yani henüz... En kısa zamanda dinle bence bu masalı, çok güzel anlatıyor...

okuyanguzel dedi ki...

Çok güzelmiş. Teşekkürler..

Işın dedi ki...

Yılın en sevdiğim zamanı bu benim. Mutluluk tavan�� Bayıltan sıcaklardan sonra tekrar sahilde kilometrelerce yürümeye başlamak. Sararan, kızaran yaprakları toplamak, gri havaların tadını çıkarmak. Her anının tadını çıkarıyorum. Sanki sonbaharı sevmeyenler genelde Ege'de, Akdeniz'de yaşayanlar gibi geliyor bana. Plaj, yazlık insanı olmayan benim gibilere göre değil yaz. Üstelik ben yaz çocuğuyum, çok da üşürüm.

Tuna BAŞAR dedi ki...

Merhaba, Blog Atlası'nda blog sayfanızdan kısaca bahsettim. Bilgi vermek istedim. Bu adresten ulaşabilirsiniz: http://blog-atlasi.blogspot.com.tr/2016/09/gunun-corbasi_23.html

Kolay gelsin.