İlker ve Arca geleli iki haftadan, eşyalar eve taşınalı bir haftadan biraz fazla oldu. Son paketleri az önce açtım ve çeyizlik porselenlerimi de konsola yerleştirdim. Resmi olarak yerleştiğimizi duyurabilirim.
Yuvayı dişi kuş yapar lafı hikaye. İlker, iki aydır otel odasından başka bir şeye benzemeyen dört duvarı yuva haline getirdi. Perdelerimiz var! Gerçi kolay olmadı, buranın kornişleri bizi epey uğraştırdı. Muhterem, Evrim'den aldığımız tavsiye üzerine Türk Mahallesine bile gitti. Gerçekten her şey Türkmüş :) Muhabbetler de...
Perdeci: Abi nerde oturuyorsunuz, biz getirelim?
İlker: Uccle'da.
Perdeci: a niye ki? Orada hiç Türk yaşamaz, n'aptın abi ya? Buradan ev bulsaydınız keşke!
Aslında yaşıyor. Yani en azından bizim ofiste çalışan Türklerden beş tanesi yaşıyor. Sabah otobüsünde bazılarıyla karşılaştığımız bile oluyor. Uccle'ı Schaerbeek haline getirmemize ramak kaldı. Burası merkeze nazaran işyerine daha yakın, ailelerin yaşadığı bir muhit ve belediyesi daha diğerlerine göre daha hızlı. Sanırım bu yüzden tercih ediliyor (en azından ben bu sebepten tercih etmiştim)
Belediyede yabancılar bölümüne gidip İlker ve Arca'nın da geldiğini bildirdiğimizde, beni hatırladılar, muhtemelen enterasan vize hikayemiz hatırlamalarına epey yardımcı olmuştur. Dahası, hemen ertesi gün, canım polis memuru Bruno eve uğramış, kimseyi bulamayınca, İlker'e telefon etmiş ve "gelmeme gerek yok, ben eşinizi tanıyorum, geleceğinizi biliyordum, raporu yazacağım" demiş. Bu muhitte hatırı sayılır bir tanınırlığım var:)
Okul meselesini anlatmamıştım değil mi? Ah tabii ya, ona sıra mı geldi?
Önce Belçika'da nasıl oturma izni alınıyor, kısaca anlatayım - maksat faydamız olsun -, sonra okula geçeyim. Zira çocuğunuzu okula kaydettirmeniz için, öncelikle evinizin ya da işyerinizin yakınlarındaki okullardan başlamanız gerekiyor.
Çalışma izninizi aldınız, Belçika'ya geldiniz. Önce oturacak bir ev buluyorsunuz.
Bunun için çok faydalı iki site var: immoweb.be ve immovlan.be
Sahibiyle veya emlakçı ile randevulaşıp evi tutuyorsunuz. (ben yirmi kadar ev gezdim yani öyle çabuk olacak iş değil)
Evin kontratını, pasaportunuzu, fotoğraflarınızı, çalışma izninizi ve iş kontratınız ile adli sicil kaydınızı alıp evinizin bağlı olduğu belediyeye gidiyorsunuz. (Bu belgeler belediyeden belediyeye değişebiliyor, önceden kontrol etmekte fayda var)
Yabancılar bölümünde benim kadar şanslıysanız, çok sevimli ve İngilizce bilen insanlarla karşılaşıyorsunuz. İngilizce konuşmuyorlarsa birkaç kelime Fransızca patlatıp ıkınıp sıkılırsanız, "çabana sağlık" deyip en azından İngilizce bilen birilerini çağırırlar, merak etmeyin, şimdilik yabancılar departmanındasınız!
Dosyanız açılıyor, 15 Euro veriyorsunuz. Birkaç hafta içinde bir polis memuru gerçekten evinizde yaşıyor musunuz diye ziyarete geliyor. Evde yoksanız, posta kutunuzda isminizin doğru yazması önemli, böylece bir not bırakırlar ve yeniden ziyaret ederler, olumlu bir memura denk gelirseniz, aramanız veya yeni tarih için randevulaşmanız mümkün oluyormuş. Mösyö Bruno dosyamın açılmasından on gün sonra gelmişti, ve başvurumun üzerinden 5 hafta geçmeden kimlik kartım hazırdı. Her belediyede böyle hızlı olmuyormuş. Oturma iznini 6 ay bekleyen arkadaşlarım var. Yani belediye mühim.
Bizimkilerin vizesi henüz çıkmamışken burada okullar açıldı. Ben tutuştum. Çocuk yok, kaydı nasıl olsun? Hem biliyorum ki, okulların kayıtları çoktan bitti. Artık okuldan kaydını alan varsa veya bir şekilde boş yer kaldıysa Arca'yı kaydettireceğiz. Tabii daha mevcudiyeti bulunmayan çocuğu kaydederlerse. Bu bahsettiğim kimlik kartı sorulacaktır neticede? Bizim şirketin insan kaynakları resmi bir yazı hazırladı. Bizim vize mağduriyetimizi, çocuğun mutlaka geleceğini, gelesiye kadar kayıt yapılmasını rica eden bir yazı. (Özetle "hamili kart yakinimizdir" temalı yazı)
Brüksel'de Fransızca ve Flamanca konuşulan okullar var. Ben bunları, burada yıllardır yaşayan arkadaşlarım Yeşim ve Evrim'den (blogları sanırım aktif değil ama on yıldan fazladır, bloglar aracılığı ile birbirimizi tanırız, yüz yüze tanışmak Belçika'ya kısmetmiş) daha buraya gelmeye karar vermeden öğrenmiştim. Flaman okullarının daha iyi eğitim verdiğini de ilk onlardan duymuştum, Brüksel'de bu sebepten Flaman okullarının daha fazla tercih edildiğini, yer bulmanın zor olduğunu da...
İşte bu yüzden her ne kadar az buçuk Almanca bilen Arca'nın Flamanca'yı daha kolay öğreneceğini düşünsem de, Fransızca konuşulan okullara da başvurmaya karar verdim.
Okullar 1 Eylül'de açıldı ve ben Ağustos'un son haftası oturdum bizim Magali'nin yamacına (Magali, bizim ofisin idari ve sekreterlik işlerinin duayeni) başladık, okul araştırmaya. Magali Fransız olduğu için bütün Fransız okullarıyla konuştu, randevu istedi, hatta kabul etselerdi, benimle görüşmeye gelecekti, nasıl can bir insan. Ama istemediler, yan çizdiler. Hem ailecek Fransızca bilmediğimiz için hem de uğraşmak istemedikleri için. Magali'ye göre "yuh, öküz"dü bunlar. Ama biliyordum, genelleştirmiş olmayayım ama Belçika'da anadili Fransızca olanların İngilizce bileni yok denecek kadar az.
İlker Flamanca konuşulan çevre okullarından (hem ev hem iş çevresi) oluşan excel tablosu hazırlamıştı, tek tek her birine mail attım. Maili resmi ve ciddi olsun diye iş mail adresinden gönderiyor, ekine şirketin verdiği resmi yazıyı ve Arca'nın İzmir'deki okulunun verdiği öğrenci belgesini ekliyordum.
İşyerimin karşısındaki okul, bekleme listesine almayı kabul etti, hemen gittim, bekleme listesine kaydoldum. Eve yakın bir okul ikinci sınıftan başlatmak istedi ve fakat o sınıfta yer yok dedi, almadı. Taşınma sürecinde tanıştığım ofisten Erdem'in eşi Özra'ya çocuklarını kaydettirdikleri Steiner okuluyla (biz Türkiye'de Waldorf okulları diye tanıyoruz) nasıl irtibata geçebileceğimi sorduğum gün, şansıma veli tanışma toplantısına gideceklerdi, peşlerine takıldım. Fakat maalesef yer yoktu.
Ümitlerin teker teker tükendiği bir sabah, Prag'a gideceğim sabah, bir telefon aldım. Hattın ucundaki kadın "hanımefendi eşinizden bir mail aldık..." diye söze başladı, "benim o! mail atan benim!" dedim. (Avrupa'nın bu göbeğinde bile marjinaliz kardeşim, insanlar buraya çalışmaya gelenin kadın değil, erkek olduğunu sanıyor) Ve başladık sohbete, nerden baksan on beş dakika! Toz ve bulut evresi diyeyim, sen anla!
Telefonun ucundaki kadın, okul müdürüydü, Arca hakkında her şeyi telefonda öğrendi. Tek derdi matematikti ama test yaparlar, seviyesini ölçerlerdi, sorun değildi. Yani küçük sınftan başlatmaya gerek yoktu. Kaydını alabilirlerdi. Allahım rüya gibi... Telefonu kapatırken minnetarlığımı yeterince ifade edip edemediğimden şüpheliydim, zira yüz yüze olsak muhtemelen bu halden anlayan kadına sıkı sıkı sarılırdım.
Prag'tan döner dönmez okula gittim, elimde Arca'nın pasaport numarasından başka bir şey yok. Bir de nakliyecilerin istediği ikamet benzeri bir kağıt, belediye göndermişti işlemler için (o günlerde henüz kimliğim çıkmamış).
Ve sonra sık sık yokladılar beni. Geri kalmasın diye matematik ders notlarını gönderdiler, İzmir'de Flamanca derslerine başladığını öğrendiklerinde Flamanca diyalog notları ilettiler. Arca matematik öğretmeni babaannesiyle çalıştı notlara.
Ne diyeyim? Allah razı olsun. İnsan mala bağlıyor, kafası vurulmuş tavuk gibi oradan oraya savruluyor. Biri elinden tutuverdi mi, kuş gibi hafifliyor.
Okul çok yeni, toplasan elli öğrenci yok. Sınıfları on beş kişilik (dünya para verdiğimiz İzmir'deki özel okul 24 kişilikti). Fakat bizim de dil öğrenmesinden, kolayca adapte olmasından başka beklentimiz yok. En azından bu yıl için.
Şansımıza bu hafta veli toplantısı vardı. Henüz bir haftadır okula giden Arca hakkında konuştuklarımız okula nasıl adapte edebileceğimiz ve dili nasıl öğreneceği ile sınırlıydı. Arca şimdilik okula direnç göstermeden keyifle gidiyor. Neden?
Öncelikle sınıfta arkadaşları var. Flamanca hepi topu elli kelime (o da genelde hayvan isimleri, aylar filan) bilmesine rağmen bu nasıl oluyor, ben de bilmiyorum. Futbolun büyüsü diyelim? Öğretmeninin dediğine göre çocuklara o Türkçe öğretiyormuş. Bakış açısı net! "Ben niye Flamanca öğreniyorum? onlar Türkçe öğrensin!" Çocuk haklı beyler!
Sonra okul serbest kıyafet. Bir okulu Arca'ya sevdirecekseniz kravatı hayatından çıkaracaksınız.
Haftada iki gün spor, bir gün yüzme dersi, bir gün de lego dersi var. (Okulda ne ara akademik ders yapıyorlar ben bilmiyorum, laylaylom)
Ayrıca okul yürüyerek on dakika. Çarşamba günleri yarım gün, öğlenleri de babasının yaptığı leziz sandviçi yiyor. Hayatından memnun şimdilik. Ama bu böyle gitmez! Acilen Flamanca'yı öğrenmesi, Fransızca'ya az buçuk başlaması lazım. Hayır canım TEOG (ya da şimdi adı her ne olduysa) anasına bağlamıyorum. Bizim oğlanı tanıyoruz. Koparsa, iletişimi koparırsa yandık, toparlayamayız. Bu sebepten Flamanca özel ders verecek birilerini arıyoruz.
Bir de öğretmenine danıştık, malum önümüzdeki hafta tatil, öğrendiği üç kelimeyi de unutmasın. Kütüphaneyi ve başlangıç seviyesi için birkaç çizgi roman önerdi. Oğlanın kimliği yok, nasıl kütüphane kartı çıkaracağız? Benimkiyle artık dedik, çıktık yola. Belediye kütüphanesini bulduk. Benim kartla Arca'yı üye yaptık. Bu defa da soyadı sebebiyle bizi İtalyan sandılar. Bir allahın kulu beni Türk sansın şu memlekette dişimi kıracağım!
Kütüphane şahane! Parasız, on tane birden kitap alabiliyorsun, bir ay sonra geciktirirsen haftalık 20 cent cezası var. O kadar. Ben üyelik işlemlerini tamamlarken Arca Cedric'leri bulmuştu bile. Tek sorun bizim gittiğimiz kütüphanede sadece Fransızca kitaplar vardı. Diğerine gitmek için zaman yoktu, artık hafta içi İlker'le gidecekler.
İşte böyle... Belçika'da oturma kartı nasıl alınır, ülkeye giriş yapmamış çocuk nasıl okula, kimliği olmayan çocuk kütüphaneye nasıl kayıt ettirilir öğrendiğimize göre sıcak yataklarımıza gidebiliriz.
Gelecek ders: Brüksel'in yabancılarına faydalı bilgiler kılavuzu.
6 yorum:
ne mutlu size... belki geç oldu, güç oldu ama oldu...aklınızda kalanların da çabucak hallolması dileğiyle...mutlu haftalar
Sizin için dua etmiştim, "...nazar değiyor, yazmayacağım bu işi artık" dediğinizde, şimdi işlerin hallolmasına pek sevindim, her şey kolaycacık hallolsun inşallah yine. Arca'ya başarılar, size kolaylıklar dilerim...
Oo Yeliz yeni yazı yazmış şu yemeği fırına atayım da sindire sindire okuyayım dedim ve keyifle okudum:) herşeyin yolunda olmasına sevindim:)
Sevgiler
Pınar
Bir oyun abisi bulursanız bir ayda şakır arca eminim. Çok sevindim yolunda gitmesine 🙏🏼
Aynen, ben de çok dua ettim. Şimdi yürekten sevinerek, güzel haberlerinizi takip ediyorum. Türk mahallesindeki perdeci de çok iyiymiş gerçekten.
Vuslat
Çok sevindim, Arca'nın da okula başladığına, mutlu mutlu okula gittiğine, arkadaşı olduğuna... Bundan sonrası da su gibi akıp gitsin, yolunu bulsun. Sımsıkı sarılıyorum... Sevgiyle...
Yorum Gönder